25 Tem 2009
şöyle diyim
Başıma gelenleri anlatsam inanamazsınız.
Anılar o kadar çok ki, hangisini anlatayım.
Bir de şu var...
Bu son postum...
Hoşçakalın...
Eylül ayında blogumu kapatıyorum....
21 Tem 2009
Hayvanlar gibi geziyorum :)
ürcan'ın yine eğlancali grup arkadşları düğüne farklı bir hava kattı. Onlar
olmasa hareket olmazdı sanıyorum.
cevabını vermesi olmuştu. Çok sevindim, garip bi suygu sardı içim.
Duygulandım yaa... Ne yalan söyleyim, 1-2 damla yaş da geldii gözümden.
Ama kimsenin gördüğünü sanmıyorum. O yüzden şanslıyım. :)
Ertesi gün de zorlu bir yolculukla Alanya'ya geldim. Alanya tatilim henüz bitmiş değil ama yolculuktan size bahsetmek istiyorum.
Çeşme'den bir yere gitmek istiyorsanız sağlam bir eziyet çekmeye hazır edin kendinizi... Dalyan'dan gecenin 2 sinde bi firmadan biletimi ayırttım. Aslında istediğim saatte yoktu, fakat başka bi firmanın telefon numarası da yoktuç İzmir otogarına gidebilsem 500 tane firma içinden Fa
17 Tem 2009
Yol arkadaşım: kırmızı sırt çantam
- Ordan başka herhangi biryerde olmam mutlu olmama yetiyor gerçekten. Herhangi bir yer olsun yeter. Sanırım karakterim değişti. Geçen gün manik depresif olduğum yolunda fikirler beyan edildi. Belirtileri içinde bu hastalığı kabullenmemek de varmış. Biraz düşünmeliyim. Bekli bunu düşünerek tedavi sürecinde bir adım yol almış olurum.
- Yaklaşık 10 gündür Ankara'dayım. İnanılmayacak derecede mutluyum. Her günüm aksiyon, eğlence doluydu. Burada olayı da gerçekten çok seviyorum. Bu akşam İzmir Çeşme'ye yol alıyorum. Sanırım önceden yapmış olduğum planlarımda büyük ölçüde değişiklik yapmam gerekiyor. Sebepleri önümüzdeki konularda daha açığa çıkacak.
- Tatilin en kötü yanı internetten eksik kalmam... Ama gram huzursuz değilim. Kim ne yazmış, facebook ta kim hangi fotoyu eklemiş,ü, hangi videoyu paylaşmış veya kaç tan malim var gibi şuan için gereksiz gele sanal hareketler şuan için bana inanılmaz önemsiz geliyor. Konularımın seyrekliği de bundan kaynaklanıyor. Ama merak etmeyim, yaşıyorum. :)
- Her yolculuğum öncesinde hazırlık içinde bulunduğum bavulumda tatil sürecine gözatıyorum. İnanılmaz hareketli, yorucu günler geçirmişim. Konu eğlence olunca sanırım yorulmanın ne demek olduğunu unutuyorum. :) Önümüzdeki günlere bakınca da soru işaretleri kafamı iyip duruyor. Saat kaçta falanca yere varcam? Saat kaçta ordan hareket edicem? Acaba saat kaçta yola çıksam? Belirsizlik biraz beni tedirgin etse de çok düşünmeyince işlerin yoluna girdiğini görmek insana huzur veriyor.
- Geçen gün Nedim amcamın enfes deneyimlerinden faydalanıp otobüs biletimi almayı geç vakte ertelemiştim. İyi ki ertlemişim, yoksa boşu boşuna erkenden yola çıkcaktım, sonra İmir'de sap gibi kalıcaktım. Nedim amca demişken aynı renkte de olmasa da aynı felsefeye uygun bir çanta da onda da var. :)
10 Tem 2009
Okan'ı everdik :)
Hayatımn boyunca hiç bu kadar oynadığımı bile hatırlayamıyorum. Baboliiii mutluluklar diliyorum.
Bir de Ünye macerasını sıkıştırdık. Otobüsümün kalkmasına birkaç saat kala Ordu Ünye'ye gittik. Ufak çapta bir geziyle tatilimizi biraz daha renklendirdik.
Bu maceraya Alper'le murat da bana eşilk ettiler...
Kısa ve özet şeklinde geçmemin nedeni resimlerimi bilgisayrla paylaşamamamdır...
Sevgiyle kalın...
Şuanda Ankara'dayım...
4 Tem 2009
Malatya'nın Dağlarında
Ekibi görüyorsunuz. 50 leri gösteren yaşlar... Lakin performansları canavar gibi.. :D
Benimle yaşıt sayılabilecek 2 öğrenci daha var... (siyah şapkalı ben :)
ve arkada İnönü Üniversitesi Kampüsü (üstüne tıklayan görür..........)
Tek sıkıntım arazinin çok çorak olması. :(
Kim istemez ki çam ağaçlıkları altında yürümeyi... Mis gibi bol oksijen
Malatya'yı bilenler için yürüyüş güzargahını şöyle tanımalayım.
Malatya İnönü Üniversitesi Kampüsünün sol arka tarafındaki sivri yamaşlardan başlayıp grebildiğimiz en yüksek tepeleri tırmanlaya başladık. Sonunda kendimizi Malatya merkezdeki TOKİ evlerinde bulduk ... ve yürüyüş bitti... :)
(resimlerin iüstüne tıklayınca büyüyor; aaaa ne enteresaaaan )
Yalnız işin farklı bir boyutu da var...
Saat 21:00 de Okan'ın düğünü için samsun'a yola çıkıcam.
Şuan saat 18:04
Kaç-tım...
29 Haz 2009
Bloggerdaki takıntılarım
Bence bu uyarıya herhangi bir soruna karşı tedbir olsun diye veriyorlar. İlk zamanlarda yorumumun görünmesi için saatlerce bekleyeceğimi zannederdim. Şimdi ise gülüyorum sadece. Neden hemen yayımlandığı halde neden zaman alma ihtimalini göz önünde bulunduruyorsunuz? Sanki herşeyiniz tam takırmış gibi?
Sol taraftaki beni izleyenlerin listesi 23 gibi komik bir sayıdan olşmasına rağmen onların listesini görmek için dakikalarca beklerken, bir yandan da böyle komik, gereksiz, kibar uyarılara hiç gerek yok...
Ne yazdığını sen bilmiyorsan ben neden hatırlatayım sana?
Bir de engelli butonu koymuşlar oraya. Kendimi karayolunda seyahat ediyormuşum gibi zannediyorum onu görünce.
b, a, i HTML kodlarını kullanan hiçbir arkadaşım yok. Belki bilmiyorlar, başka bloglarda da dikkatimi çekmedi.
Bu tarz teknik şekilde belirtmek neden oraya 2 buton ekleyemiyorsun?
Bir de acaba önizlemeyi kullanan var mı?
Varsa bişiler karalayın?
Çok mu agresifim bugün?
28 Haz 2009
Eve dönüş
Yandaki fotoğraf bir grup GS fanatiğinin deplasmandan dönüşte yolculuk ettikleri otobüsün görüntüsü. Ama hepsi mutlu. futbolun tadını çıkarıyorlar. Ya ben? Neden evime daha notmal bir otobüste gidemiyorum?
1 Şubat'tan sonra sorunlarla dolu bir otoüs yolculuğun daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Darısı diğer yolculuklara. Dikkatimi çekti de 2 yıldır KPSS nin olduğu gün Malazgirt'ten Malatya'ya dönüyorum...
Geçen sene KPSS eğitim sınavının bittiği vakitlerde kampüs içine girmiştim. Herkes ağlayıp sızlıyordu. Bu sene o görüntüyü kaçırdım. İnsanlar acı çekerken onları izlemek hoşuma gitmiyor ama benim maksadım orada sadece insan görmek...
Saat 13:00 teki arabama yetişebilmek için saah 07:00de uyandım, 07:30 da Erdo'yu yolladım. Ondan sonra bavulumu hazırladım, evi ilaçladım, berbere gittim, duş aldım, evdeki son işleri bitirdikten sonra kapıyı kitleyip dışarı çıktım. Saat tam 13:15 ve Malazgirt Muş Tur yazanesindeyim. Otoüsün lastiği patlamış... Hep merak ederim acaba bu sefer nerede sorun çıkacak diye ki nitekim dakka 1 gol bir... Saat 13:30 daki otobüse yetişeyim diye 07:00 den beri koşturdum ve şimdi araba tam 1,5 saat rötarlı olarak saat 15:00 te geldi. Neyse ki ne kadar erken çıkarsak çıkalım Muş merkeze geldiğimizde 17:00 den önce hareket etmeyeceğimizi biliyordum. Muş terminalinde beklemektense 1-2 saat daha Malazgirt'e katlanmak... daha mantıklı ;) Yoldan geçenlere bakıyorum (%30 u tanıdık) O arada bizim Turuncu Niyazi'yi gördüm. Babasıyla geziyordu. Ayaküstü tanıştık. Şeker bi babası varmış. Kendisine burdan selamlar... :)
Neyse araba geldi, Muş merkeze geldim ki aman tanrım her yer ana baba günü gibi. Arabanın arkası bildiğin aşiret... 2 kişilik koltuklarda 2'si çocuk olmak üzere 4 kişi oturmalar, iğrenç ter kokuları, gürültü patırtılar, cep telefonuyla konuşmalar, çocuk sesleri, kusanlar, aksırıp tıksıranlar.... oooofff :( Ayrıca hayatım boyunca bu kadar berbat bir şöför görmedim. En acemisi bile bu kadar titretemez bir aracı...
Gece 23:00, evdeyim. Ailemi özlemişim. Pek değişmemişler, hala ediyle büdü gibiler. :)
Evet, tatil an itibariyle başlamıştır. yuppiiiii :)
26 Haz 2009
M.J'e ödül
Aradan yıllar geçer, çocuk büyür. O da büyür ama çok değişir. Tecavüz olaylarına karışır adı, estetikten tanınmayacak hale gelir, din değiştirir, yardımlar yapar, dansı bırakır, hastalıklara kapılır, kendi halindedir, çok yalnızdır ve çok değişir... Çok hatalar yapar ama çocuk umursamaz. Artık o, çocuğun idolü değildir ama halen daha sever.
Küçük çocuğun tahmini gerçekleşir ve enson kanser olur. Deri kanseri olduktan sonra kendisini acı bir ölüm beklediğini bilir çocuk ve buna çok üzülür.
ve o terkeder. Ama çocuk sevinir... Anlam veremez duygularına sonra anlar... Müslüman olduğunu, günün anlam ve önemini de hatırlayarak şaşkınlığa bürünür.
Acı içinde ölmek yerine müslüman olduktan sonra regaip kandili gibi müslümanlar için mübarek bir günde kalp krizi geçirerek ölmesi küçük çocuğa göre ona verilmiş bir ödüldür...
24 Haz 2009
Tatile ramak kala
Tatilin başlarında onlara da fazla vakit ayıramıcam. Düğünler müğünler falan filan derken Temmuz'u yicem. Ağustos'ta da aile saadetiyle 17 yıl hiç aksatmadan gittiğimiz (geçen sene askerlikden dolayı gidemiştim gerçi) Çubucak orman kampında güzel bir tatil geçirmeyi hayal ediyorum. Tek eksiğimiz kardeşim. Kendisi şuanda Santakruz mevkilerinde ciritatıyor. Kendisine buradan iyi eğlenceler diliyorum.
Buarada İstanbul'daki Deep Purple konserine gidemiyorum. Konsere gidemememin yanında orada görmek için can attığım sevgili arkadaşımı göremicem, ona çok üzülüyorum. :( Onlar da gelemeyeceğim için üzülüyorlar mı bilmiyorum gerçi ama benim için sahiden üzücü...
22 Haz 2009
Hoşçakal
Van-Erciş Sema turizm... Reklamını da yapayım bari :) Ağrı gezsinin dönüşünde Patnos'tan uğurladım. Bir dahaki sefere seni evine kadar götüren Bafta turizmle (biliyorum, adı öyle değildi, salladım. :p) yollucaz seni. Geleneksel olarak Ağrı'nın Patnos ilçesinden yolcu ettiğim Ural'ı bu yıl daha geniş kapsamlı olacak şekilde Erdo, Niyazi, Emre ve Serdal'la gerçekleştirdik.
Bu yıl onun için farklı oldu. Aklının yarısı İstanbul'daydı. 2 kişinin birbirini sevmesi gerçekten muhteşem birşey. Bu tatili sen hakediyorsun. Tadını çıkar dostum, koş İstanbul'a...
Ağrı'yı çekiyorum...
Üniversite 1. sınıftan beri can ciğer olduğum Alper'in kız arkadaşı Songül, Ağrı'da öğretmen. O da sıkılıyormuş. Ben de onun can sıkıntısını alma bahanesiyle kendi tedavimi de gerçekleştirmiş oldum.
Ağrı güzel, gerçekten güzel. Ama nereye göre? Benim yaşadığım yere göre...
Kendimi oraya ait birisi gibi hissettim. Ağrı'ya adım atar atmaz karakter değiştirdim sanki. Medeniyete geldim... Trafik ışığı gördüm. Kırmızıda durdum. Arkadaş ortamına hemen alıştım. Muhabbete katılabildim. Yani hiçbir sorun yaşamadım. Bu imkanı bana tanıyan Songül'e çok teşekkür ediyorum.
Ev değiştirmiş Songül. Geçen seneki evine göre daha mütavazi bir eve sahip. Geçen seneki ev arkadaşları yok. Ama geçen sene tanıştığım (lakin benim hatırlamakta zorluk çektiğim) çok tatlı bir ev arkadaş edinmiş. Sana söylüyorum ev arkadaşı. Fallara çok takılma, mutlu bir gelecek bekliyor seni...
Çok iyi misafirperverler. Hiç kendimi yabancı hissetmedim. Hatta kendimi evin elemanı gibi bile gördüm. Yandaki fotoğraf herşeyi açık bir şekilde gösteriyor zaten. :))
15 Haz 2009
Olduğu gibi kalsın
Ama içimi buraya kusmazsam kötü olcak.
Güvendiğimi sandığım kişilerden sızdırılan özellerimi başkalarından duyunca çok sinirlendim. Sanırım çevre genişletme işinden vazgeçmeliyim. 3-4 fıstık herzaman yeterlidir bana...
13 Haz 2009
Sabaha kadar
Gündüz de 7-8 saat kadar uyudum. Gece de baykuş gibi oturuyorum işte böyle...
Birazdan yazdıklarınızı okucam. canım isterse yorum yazıcam. Yazmazsam muhtemelen beni izlemiceksiniz artık. Ama canınız sağolsun...
Bugün karneleri dağıttık, çok mutluyduk. Pazartesiden itibaren de seminer var. Çok sıkıcı geçeceğinden adım gibi eminim. Hazira'ın son 2 günü bize kıyak geçip acaba salarlar mı bizi?
İlk defa bugün müzik dinlemedim. Sadece uyurken arkada çaldı kendi kendine. Güzel de oldu. ;)
Yan odamdaki arkadaş isminin blogumda geçmesinden hoşnut değilmiş. Tamam kendisi bilir.
Bundan sonra ona takacağım bir lakapla bahsedeceğim. Onu da beğenmezse kendisi bilir artık. Bir de fotoğraflarını koymucak mışım? Tamam ;) Bundan sonra photoshopta kafana kese kağıdı geçirdikten sonra koyarım artık. ;)
Yarın SBS, ondan sonraki gün de ÖSS var. Başarılar diliyorum bütün adaylara... Tahmince hiçbir okuyucu ilgilendirecek bir madde olmadı bu. Okuyanlar cevabını yorumlara yapıversinler bizahmet...
Bugün ortaokul arkadaşım Gökhan'ı aradım. Yıllar sonra sesini duymak beni çok sevindirdi.
Bugünlerde geçmişe özlem duygusu var yoğunca. Sanırım özlüyorum...
Yeni edindiğim arkadaşlar çok samimi gelmiyor artık. 2,5 yıldır burada tanıştıklarım içinde sayabileceğim 4-5 kişiden başka kimse yok heralde. (Yan odadaki bu gruba dahil....)
Emrah'tan hala daha haber bekliyorum. Acaba Deep Purple konserine gidecek miyiz?
Kardeşim 1 hafta sonra ABD'ye Work&Travel muhabbetine gidiyor. Eylül ortasında geliyor. Enson Şubat'ta gördüm. Bundan sonra da 2010 Ocak veya Şubat'ında görcem sanırım. Özlücem ya keratayı...
Bir de ABD'deki Carnegie Mellon Üniversitesi'nin Ölümcül Kanser Hastası Olan Öğretim Üyelerinden Prof. Randy Pausch'un 'Son Ders'i izledim gece gece... Etkilenmediğimi söylesem yalan olur...
12 Haz 2009
Düğün, karne, blog
Tatile az kaldı. Artık şu 1-2 haftalık yılsonu seminerini de atlatınca ver elini düğünler, ver elini eski ilkokul çocuk arkadaşların falan... Çok inanılmaz yoğun bir tatil planı var, önceki konularda bahsetmiştim. Samsun'dan başla, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Manisa, Çanakkale, Marmaris, Ankara......
Karne günüydü bugün. Okulda bir şenlik bir şenlik. aman tanrım görmelisiniz. Makinayı elimden bırakmadım. Bir tane numunelik buraya koyuyorum fotoğraflarımdan. Açık söyleyim çiçeği burnunda öğretmenlik hayatımdaki en duygulu karne günü geçen seneydi. geçen sene mezun ettiğimiz sınıfı tarif edemem. Hala daha arayığ sorarlar. Çoğu il dışında başka okullarda okuyorlar. Aralarında Anadolu Lisesini kazananlar da oldu. Bu sene kazanan çıkacağını sanmıyorum. Bilmiyorum yaa, umutsuzum o konuda... :(
Bir de bloglar arasındaki bu münakaşadan şikayetçiyim. Nedir bu yaa. İsteyen istediğini yazar. hoşuna gitmiyorsa sizi ilgilendirmez, yorum yazazsınız olur biter. Sizi eleştiriyorsa, siz de kendinizi savunma ihtiyacı hissediyorsanız adam akıllı savunun. Nedir yani küfürlü mesajlar falan. cık cık cık... Yakıştıramadım size...
7 Haz 2009
Nemli bir gün...
Bitti sınav falan filan... Derken arkadaşlarla buluşup hadi yemeğe... Otele gittik yemek falan yedik ve hiç yapmadığım birşeyi yaptım... OKEY oynadım. Yemekte Ural'ı sinirlendirmem 2. oynun bana kalmasına neden oldu. :D Tabi ilk oyunda bana kaldı. Geçmiş olsun hadi bakalım... :))
Bu da geçti, ordan ben bizimkilerden ayrıldım, kırtasiyedi, marketti derken bi yağmur (Haziran ayında...) Uffff.... Üstümde kısa kollu gömlek falan. :(( Neyse markete biraz sığındım, derken sonra eve koşarak uçtum.
Buarada atladığım biryer var. Ev arkadaşım biz okeydeyken aradı. Biz evden çıkarken elektrikler yoktu. Tabi dolayısıyla sular da yoktu ve birşekilde musluk açık kalmış. Elektrikler gelince su akmaya başlamış ve giriş full su :S
Hadi halı yıka falan, belim koptu. :S
Bir de yağmur. Ne oldu? nemli...
İşte böyle saçma salak bi konu bu da... :p
Bir de buketblu benimiçin çok güzel birşey hazırlamış.
Teşekkür ediyorum kendisine. :))
4 Haz 2009
1 avuç antep fıstığı
1 dediğimi 2 etmeyen Mahir (soldan ikinci), ne kadar bana takılıp ara ara sinir etmeyi başarsalar da :) her konuda bana yol gösteren ev arkadaşlarım Ural (en sağdaki) ve Erdoğan (o yok...) ve en kötü durumda bile olaylara pozitif bakan Turuncu Niyazi (en soldaki)...
Okuldaki SBS kursu sularında dersim bitmişti. Hafiften bahar havası da gelmişti. Servisin gelip bizi merkeze (10 km) bırakmasını bekliyorduk. Nedenini hatırlamadığım bir sebepten dolayı Mahir hocayla telefon görüşmesi yapmıştım.
Ben turayı seçtim, Mahir de yazıyı...
tura: Nabıon?Gülümseyerek kapattık telefonu. Aradan 20 dakika geçti ve bir araba belirdi okulun önünde. bizim Mahir... Elinde gazete kağıdından huni yapılmış ve içinde belli ki birşey var. Evet... Üşenmemiş gitmiş 2 avuç (ne az, ne fazla...) antep fıstığı almış, taksiye atlamış gelmiş okula. O kadar da acele etmiş ki, ayakta terlikler. Biz yarılıyoruz.
yazı: İyilik dersim bitti, öyle oturum öğretmenler odasında... sen? (servisin beklemesini bekleyen ve öğleden sornaki öğretmenlere takılan bir vaziyet...)
tura: ben de öğretmen evinin önünde oturmuş antep fıstığı yiyom...
yazı: ooohhhhh, keyfini çıkar, tabi dersin yok, takıl bakalm. 1 avuç da bana getir bari de biz de nasiplenelim. (Mahir'e takılan bir tavır...)
O sırada telefonumun hoparlöründen konuşşmaya dahil olan Rezan ve Zeynep hocadan...
zeynep: Ben de 1 avuç istiyorum.
tura: Bak 2 avuç etti...
Rezan: Bana da kısır getir... (şakanın b.ku çıktığı ve Mahir not tutmaya başladığı an... )
yazı: Başka birşey?
tura: teşekkür ederiz, kendine iyi bak, geliriz birazdan biz de... (gülümseyerek...)
Aceleyle geldi yanımıza Rezan hocaya döndü...
yazı: Hocam kusura bakmayın, kısır bulamadım..Bildiğiniz dumur durumları, sonra birbirimize baktık diğer hocalarla falan... Derken bindim taksiye ben de gittim MAL-azgirt'e.....................
tura: Olm manyak mısın? Geyik olduğunu sen de biliyorsun! falan filan...
Tamam birşey demedim.
Bingöl'den kalkıp bana 2 avuç antep fıstığı getirmeye kalkma sakın...
Getirecek olsan da 2 avuçla kalma.... :D
Arkadaşlarım sözünün eridir. Dedimmi yaparlar. Hiç kırmazlar beni. :D
2 Haz 2009
Plan
Manyak mıyım ben yaa? Bu saatte ne blogu? :P
Şimdi yatsam 2 saat sonra kalkıp okula gitmek... Yok yok ama biliyorum yarın kesin acısını çekicem bunun... En iyisi mi bırakın da şuanda blogumla olmanın tadını çıkarayım. :)
Buarada aynı durumu dün de yaşadım. Yatağımda 1897287 derece döndükten sonra uyuyamayacağımı farkettikten sonra en iyisi yine kalk... ne yap? Blogun temasını değiştir...
Fikir: buketblu; Teşekkür ediyorum, sayende kendime geldim gibi...
Farkedenler etmiştir blogumda küçük değişiklikler yaptım. Tepedeki çok değerli arkadaşımın tasarladığı kaba CoRai yazısını kaldırdım... Onun yerine böyle bi garibimsi bi avatarı kopyaladım. Kaç tane var ki orda, saymadım hiç... önemli değil. :p Onun yerinde yazı yazılan yerin arka planına da bu garip deseni yerleştirdi. Umarım beğenenler beğenir ama eskisine göre farklı oldu.
Biraz bunalımdan uzaklaşmak istiyorum...
Ayrıca bugünlerde e-okulla çok haşır neşir mi oldum ne... Yorucu oluyor ama bu bana sene sonunu getirdiğinin habercisi gibi. :)) İyiki de birçok işimi yine erkenden bitirmişim de şimdiye rahatım, az işim vardı. Onu da hallettim ve bitti herşey. Bitirdik dönemi... :))
Bu sıralar yaz tatilimin planını artık kesinleştirmem gerektiğini farkettim. Çok sevgili yıllardır herşeyimi paylaştığım üniversite arkadaşım Okan'ın düğünü var. :)) Üniversitenin en zıpır tiplerini toplayıp o düğünde dağıtmak lazım... ;)
Bu etkinlikten bir de buraya (Muş/Malazgirt) geldiğim yıllarda tanıştığım ve yine benim için çok değerli olan bir arkadaşımın düğünü... Bu kez Ali Hoca için Manisa'ya gidiyoruz... :)
Emrah var bir de... İstanbul'da Deep Purple'ın konserine gidip gitmemeyi kararlaştırdığımız anda biletleri almak istiyorum artık.
Ankara... Çok özledim. Görmek istediğim çok sevgili akrabalarım, dostlarım, yıllardır görmediğim arkadaşlarım... Oraya da gelicem...
Derken aylardan Ağustos dicez ve 17 yıl aralıksız gitmeyi ihmal etmediğim lakin askerlikten doalyı geçen sene 18. kere gitmeyi kaçırdığım Marmaris/Çubucak orman kampı... Bekle beni geliyorum. Kimle? Emrah... Seni seviyorum dostum ;)
Ay olarak sıralı gibi görünse de Temmuz ayındaki kargaşaya nasıl bir düzen getireceğim bilmiyorum. Tarihlerini bi aklımda tutsam? Birbirine de çok yakın ama :(
Sevgili MANUKYAN beni izlemeye almış. Umarım yazılarımı takip eder ve memnun olursunuz efendim. :)
Not: Yazımı tekrar gözden geçirdiğimde sanırım benim için çok insan değerli. :) Ama sahiden yaaa... seviyorum sizleri, adı geçmeyenler de öyle...
31 May 2009
Anlamsız tepkiler 2
Bir mesaja, bir çağrıya cevap gelmeyeceğini bildiğin birini insan neden arasın ki? Hıııı, biliyorum. Adettendir...
Tamam, peki. Bunu yaptım, yani yapmadım. Hadi yapmam gerektiğine de inandım. E o zaman bunu dile getirince neden dalga geçtiğimi söylüyorsun?
Yapmam gerektiğini söylediğin şeyi, yapmam gerektiğini dile getirince dalga mı geçmiş oluyorum yani?
Tamam, en iyisi ben kendi dünyamda saçmalamaya devam edeyim, siz şahit olmayın, bitiriyorum burda...
30 May 2009
İldışı tayin çelişkisi
Yalnız atamalarda karşılaşılan çok çok enteresan bir durumlar var...
1- Samsun'nun Vezirköprü İlçesindeki Çekalan köyüne yapılan atamada 899 iş günü ile 255 puandan birisinin tayini olmuş. Neden çelişki?
Türkiye'de max yılda 30 puan alabilirsiniz. 899... yaklaşık 2-3 yıla tesabül ediyor. Hadi 3 diyelim. 3.30 dan max 90 puanı olması lazım... Peki nasıl oluyorda 255 puan görünüyor? Enteresan bir durum gerçekten. Araştırmak lazım...!
Bu durum anlaşılıp memurlar.net 'teki muhabbeti dönmeye başlayınca ertesi gün (yani bugün) tekrar bakıroum. Oradaki 899 iş günü bir bakıyorsun ki 3231'e çıkmış! Sahiden çok entersan...
2- Doğu hizmetini yapmak için rotasyona uğrayan birisi sabah baktığında Hakkari/Yüksekova görünürken. Saat 18:00'de baktığında Tokat'ın bilmem neresinde görünüyor.
Nasıl oluyor bunlar? Biri bana anlatsın lütfen. İçeride sinirden köpüren arkadaşıma yazık değil mi?
25 May 2009
Bir oraya Bir buraya...
Okuldan her zamanki vaktimde çıktım.. 12:30...
Direkt eve geldim.
Türkçe öğretmeni arkadaşım Mahir Hocamın sınav kağıtlarını yazmaya söz vermiştim. 2 sınıfın sınav kağıtlarını yazdım. Mahir'le buuuşup kırtasiyeye uçtum. O kendi sınav kağıtların fotokopilerini çekti ben de yapmam gereken (aramızda kalsın ama yapmayacağım...) veli ziyaretlerin tutanaklarının fotokopilerini çektirdim...
Ordan PTT nin kargosuna gittim. Annemin yolladığı yazlık eşyalarımı aldım. :)) Canım annem benim. Seni çok seeviyorum. :))
Karnım acıkmıştı. Gün boyunca 2-3 pooça dışında hiçbirşey yememiştim. Birşeyler yedim. Ordan Aras Kargo'ya gidip şu merakla beklediğim fotoğraf makinamı aldım.
Ordan eve gelip şu veli ziyaretleri tutanaklarını doldurdum. O sırada bildiğiniz dolu yapdı. Ama öyle böyle değil... Biranda etrafı sular seller götürdü. Sokaktaki logarlar anında doldu... Bir de yazlıkları almıştım, olaya bak yaa... t-shirt giymek için can atıyordum... :(( Ama tabi 1 saat sonra tekrar güneş açtı orası ayrı. :))
Neyse... Tutanak işi de bitince oradan elektrikçiye uğradım. 5 gündür karanlıklar içindeki odama artık medeniyeti getirmeye niyetlenmiştim. Gittim elektrikçi çağırdım. Adam önce attı tuttu... "ben bu işi küçüklükten beri yapırum, sonra yüksek okulunu okudum" vs vs... "Eeeee?" 1 saatten beri sorunu anlamadın? Adam önce düğmeleri değiştiriyor. "Olmadı alpülün gazı bitmiş." diyor, olmuyor. Başka "ampülle değiştirelim, bunun da gazı bitmiş" diyor. değiştiriyoruz (Tabi değiştireceğimiz ampülün de gazının tam olup olmadığını anlamak için farklı bir odada deniyoruz, oluyor...) Ama benim odaya takıyor, olmuyor. :)) Eeeee? Nooldu yüksekokul? :)) Neyse zar zor sorunun duydan kaynaklandığını buldu. Ben de bütün bu uğraşlardan sonra, "Ben de duydan kaynaklandığını düşündüğüm için zaten duy alıp geldim."diyince adam biran bana dalacakmış gibi oldu sanki... zuhahahaaa :))
Böyle garip geçen bir günü ekleyim dedim buraya, belki ilginizi çekmemiştir ama ne biliim işte yazdım bişiler, bakalım kaç kişi yorum yapcak. :))
24 May 2009
Anlamsız tepkiler
Dün akşam benzer bir nedenden dolayı bir arkadaşın tribine maruz kaldım. Nedenine gelince çok güleceksiniz bana. "Dün akşam bütün gece sabaha kadar MSN de olmana rağmen neden bana selam vermedin?" İnanamadım yaa, yani bir insan bu kadar alıngan olabilir ancak...!
İnanın bana normalde "hadi len ordan!" der geçerim ama nedense dün akşam pek bi mal oldum... Sanırım değer verdiğin insanlardan görünce bu tepkiyi, koyuyor. Gerçi kendisi artık bana inanmıyor. Bu değerinin farkında değil belki. Belki de ben hata yapıyorum...
22 May 2009
Randevu
Görevimiz aynıydı. Sabahları ben, geceleri o olmak üzere (veya tam tersi...) nöbetçi çavuş kolluğunu (sağ taraftaki resimde benim kolumdaki kırmızı şeyi...) tutuyorduk. Yani nöbetçi değişimi, ayak işleri vs vs biton ıvır zıvır işlere koşturuyorduk. 15 günde bir de ben gece, o gündüz oluyordu ve diye diye bitirdik birlikte askerliği...
Zor bir görevdi gerçekten ama ortağınla anlaşabildğin müddetçe birçok iş kolaylaşıyordu. Ben de bu konuda çok şanslıydım. Suat'ım bana sağolsun çok yardımı oldu... :)
Bu görevde ençok beklediğim an nöbetçi çavuş kolluğunu devralma vakitleriydi. Akşam ve sabahları birbirimizden görevi devralıyorduk. Devralırken gündüz pek değil de akşamları sakin oluyordu. O sakinliği fırsat bilip uzun uzun muhabbet etme fırsatı buluyorduk. Özledim o güzel muhabbetleri. Akşamları dışarda tur atarken, gündüzleri (sabah 07:00) iştima öncesinde silahlıkta (askerler silahlarını almaya yakın...) hayat, bilim, kız arkadaşlar ve ilişkiler konusunda onunla birçok anımı paylaştım.
Akşamları konuşmak daha rahattı, sakin oluyordu etraf. Fakat sabah biraz zor oluyordu... Millet silahlığa gelir, silahını alır, o sırada yeni uykusundan kalkmış olan rütbeli asker evinden yeni gelmiş, belli ki akşam karısıyla sıkıntılı vakitler geçirmiş, sana çatası olur. vs vs vs.... zordu yaa...
Yine de her ne kadar milletin kaprisi üstünde de olsa silahlıkta G3 lerin yanına ve bir de sandalyemiz dışında oturulabilecek bir mekan olmayan o küçücük silahlıkta yaptığımız muhabbetlerin değeri ölçülemez.
Kendimi çok kastım ve sanırım askerlikte tek özlediğim an o anlardı... Onun için de Suat'a çok şey borçluyum. Teşekkürler arkadaşım...
Buarada yukarıdaki resimde sol taraftaki arkadaş Suat'ın ta kendisidir. (Sağdaki de ben :)
Kendisi Erzincan Üniversitesi'nde Coğrafya Anabilim Dalında Araştırma Görevlisidir. Son günlerde aldığı sıfır Opel Astra ile kendisine Astra Suat da diyebilirsiniz. (Derin anlamları vardır. :))
20 May 2009
hepsinerede.com
Bugün Çarşamba ve makinam yolda... :))
19 May 2009
Rahatlık böyle bişi olsa gerek
Okul sanki bitmiş gibi. Ne müdür, ne öğrenciler, ne öğretmenler istekli... Herkes zorla gidiyor derse. Bi garip olmuş millet yaa. Nedir yani, havalar ısındı diye gevşemek mi lazım. Kışın soğuk, soba bilmem ne, yazın sıcak gevşiyoruz. Kardeşim siz hiçbir zaman hiçbir yere gelemezsiniz böyle.
Hayatım artık eskisine göre biraz daha düzenli mi ne? Kurs bitti, günün çoğu bana kaldı. Artık başımı dinleyebiliyorum. Rahatım harbiden yaa... Bunu yukarda söylemiştim dimi? tamam...
bitti, görüşmek üzere....
15 May 2009
+2 yıl...
Şimdi şöyle anlatayım... İlk atandığım tarihten 1 Ağustos 2009 tarihine kadar 2 yıl 5 ay 18 gün geçmiş bulunmakta. Fakat bu tarihler arasında askerliğimi de yaptığım için 6 ayımı çıkarıyoruz. Kalıyor geriye 1 yıl 11 ay 12 gün...
Kural gereği tam 2 yıl olsaydı eğer,
1. İliçinde herhangi bir yeri tercih yapabiliyordum. Fakat 12 gün yüzünden kaçırıyorum.
2. İl dışında eş değer bölgeleri tercih yapabiliyordum (2. 3. bölgeler veya 1. bölgelerin d ve e sınıfları; türkçesi kötü yerleri isteyebilecektim...) Fakat 12 gün yüzünden kaçırıyorum.
Şimdi ne mi olacak?
Bu sene zaten hiçbir yeri tercih etme hakkım yok. Seneye de 12 gün yüzünden iyi yerleri isteyemicem. (doğu hizmetimin bitmesine 12 gün kaldığı için) O da ondan sonraki 1 yıla ttekabül ediyor... Yani 3 yıllık doğu hizmeti 4,5 yılda bitmiş oluyor... :(
Bütün bunların yanında bu sene doğu hizmeti çıkmış bir ilköğretim matematik öğretmeninin tercih edebileceği yerlere ulaştım. İnanılmaz ötesi güzel yerler. Benim bu veya buna benzer gibi yerleri tercih etme şansım 2 yıl sonra olacak. Acaba bu veya buna benzer yerler yine 2 yıl sonra açılır mı? Açılsa bile benim hizmet puanım oralara gitmeye yeter mi? "Sanmam ama sonuçta en azından seçme şansım oluyor işte..."
Peki 2 yıl sonra tercihlerde kötü yerler verilirse ne mi yaparım?
2+1=3 tür...
Toplamda: 5,5 yıl... (gençlik gittiiiiii.......)
10 May 2009
Bugün annemin günü
Bugün büyük bir gün... Normalde bugün milyonların günü... Milyonlarca annenin günü...
Ama benim gözümde 1 kişinin günü. Kusura bakmayın burada biraz bencillik yapıcam ama... :)) Bugünü sadece benim olan anneciğime hediye ediyorum...
Dün 26 ımı bitirdim... 26 yıl önce bir anneler gününde anneme ilk hediyemi kendimi göstererek vermişim. Her saniye, her dakika, her saat, gün ay, yıl.... Her an artan sevgimle içimde büyütüyorum onu...
Seni seviyorum annelerin annesi... Daima kalbimdesin annecim. :)
9 May 2009
Bugün benim günüm
Gelelim duygu moduna... Büyüdüm. Her zamankinden daha olgun olmam gerekiyor sanki. Öyle diyorlar hep. Öyle olmam lazımmış... 30'a 4 yıl kalmış. Sonra orta yaş dönemi diyorlar. Sanırım artık gençlik sıfatından çıktım. Büyüdüm...
Geçtiğimiz 1 yıla bakıyorum, elime ne geçmiş?
Her erkeğin başına bela olan sorunundan kurtuldum. Askerlik bitti. +1
Hala Malazgirt'teyim ve aynı okuldayım. 0
Çok güzel diyebileceğim bir eve çıktım. +1
Duygusal anlamda kendimi açabileceğim biri hala daha yok. 0
TOPLAM: +2
Fena değilmiş yaa... Zaten bu 1 yıl içnde canımı sıkan olaylara bakıyorum da yukarıdaki SIFIRlar oldu hep... Eksikliklerini kaç yıl daha yaşayacağım bilmiyorum...
"Neyse işte böyle bir doğum günü macerasını daha atlattık." diyemiyorum. Çünkü daha önümde 10-11 saatim daha var... :))
3 May 2009
Çip takmak istemiyorum...
Bu sıralarda hayatımın gerçekten sıradan. Yapacaklarım, yaşayacaklarım belli... Bir gün olsun beni şaşırtan bir olay yok. Ne bir hareketlilik, ne bir değişiklik...
Ne yapmak gerekiyor bu durumda? Tamam, bulunduğum yerde sosyal yaşam olarak yapabileceğim hiçbir şey yok. Ama birşeyler yapmak lazım artık... Evden dışarı çıkmak hiç içimden gelmiyor. Ne birileriyle buluşup gezip eğlenebileceğim bir yer var ne de kafa dinleyebileceğim bir yer (odamdan başka...) Ama kafayı dinle dinle, nereye kadar? Yorucu, sıkıcı ve strest dolu okuldan başka gitmem gereken bir yer olmasa heralde depresyona falan girerdim.
Belki de bu can sıkıntısının sonu aşağıdaki gibi olacaktır. :(
29 Nis 2009
Düşündürücü
Bugünkü yorgunluk aslında her hafta Çarşamba günlerindeki genel yaşadığım yorgunluğun aslında benzeri. Ama bu seferki çok kötüydü gerçekten. 10 saat ders hiç çekilmiyor bazen... Öğleden sonra da kalıp öğrencilere kurs vermek gerçekten kolay değil.
Dersim bitti. Öğleden sonraki derslerin de bitip eve gitmek için beklerken yorgunluktan zor ayakta durduğum halde bile yine de dışarıdaki güneşin tadını çıkarmayı ihmal etmedim. O sırada son dersi beden eğitimi olan öğrencilere takıldım. Zeynep hocalarıyla muhabbet ettik. İyi geldi aslında, kafamı değıttım.
Fakat ta ki bir öğrencinin gelip bana birşeyi demesiyle herşey dondu...
(Öğrenci gelir ve soru sormak için izin ister; derslerine girmediğim içindir bu izin. Anlam veremediğim bir resmiyet var onlarla... 1. kademe öğrencileri işte, ne beklersin, bebeler :p)
- Öğretmenim siz neden hç gülmüyorsunuz?
düşündüm...
-Gerçekten gülmüyor muyum ben?
- evet, yani hep üzgün görünüyorsunuz...
Anlam veremedim. Hayatımda çok duyduğum birşey değil. Kasılı olarak somurttuğum falan da yok. Bilmiyorum yaa, cevap veremedim. "Yorgunum, ondandır..." dedim ve kapattım konuyu. Ama biliyorum ki çocuk bu soruyu genel sordu. Her zaman yorgun olamam ki.
Var bu işte bir iş. Sanırım bunun üstünde bi durmam lazım...
27 Nis 2009
25 Nis 2009
İğrenç ve sevindirici
Onu ararken ne çıktı karşıma bilin bakalım? :)) GÖZLÜĞÜÜÜMMM :) Tam 1 hafta sonra gözlüğüme kavuştum nihayet. Aslında gözlüksüz yaşamaya tam da alışmıştım. :)
Böcek mi? Artık yok. :)) Benzerlerinin de aynı sona ermesi için ilaçlama çalışmalarına başlıyorum...
23 Nis 2009
...mış gibi 23 Nisan
Yalnızca göstermelik 3-5 tane etkinlkile yetinildi. Bu yılki bayram öğrencilerin kursağında kaldı. :(
Benim ise ençok merak ettiğim konuşma belediye başkanımızın konuşmasıydı. Takip etmişseniz geçtiğimiz 2 yılın 23 Nisan Belediye Başkanının konuşmaları birbirinden ilginçti. Bu seferkini dinleyemedik. Çünkü kendisi törene katılım göstermedi. Bunun nedenini gerçekten çok merak ediyorum.
Yoksa kendisi için bugünün anlam ve önemi yok mu acaba?
17 Nis 2009
Kötü geçen bir günün ardından hoşgeldin haftasonu
Sabah 07:00 de uyandım. Servis 07:10 da okula hareket etmişti, Geç kaldım. Normalde geç kaldığımda her zaman beni telefonla arayan arkadaşım (Mahir) de armamıştı. MAhir'i araadım, o da geç kalmış. Neyse alelacela hazırlandım. Gözlüklerimi arıyorum, yok. Nasıl olmaz kafam almışyor. Yok işte yaa gözlükler. Yatmadan önce başımın dibine koyduğum gözlük yok... Arıyorum arıyorum yok... Bir de bankamatikte işim vardı, onu arıyorum, oda yok... Aradığım hiçbir şeyi bulamıyorum.
Mahir taksiyi ayarlamış, kapımın önünde bekliyor, ben de gözlük arıyorum. Beklemekten ve beklekmekten sinir olan birisi olarak gözlüğü ve bankamatik kartını boşvererek çıktım dışarı.
Bir baktım ki kar... Nisan'ın ortası ve kar var. Sinirlerim bir kat daha arttı. Gözlük eksikliğinden dolayı başım çok feci ağrıyordu. Astigmat etksi gerçekten çok kötü birşeymiş, bugün daha iyi anladım.
sersem sersem okulda ders anlatmaya çalışmak yerine sevk aldım. Sonra geldim eve gözlüklerimi aramaya devam ettim ve hala aramaktayım...
Şaka yapıcam diye gözlüklerimi saklayan biri varsa kendini belli etmeden bulabileceğim bir yere getirsin. Yoksa şaka .aka olmaya başladı ve başım hala daha ağrıyor...
13 Nis 2009
Sağlam bir haftanın ardında bir yenisi daha...
Bu arada blogum varmış unutmuşum. :( Haftanın yoğunluğu beni kendimden alıp götürmeden son izlerimi bırakayım ve bir konu açayım dedim... iyi etmişim dimi. :))
Yorulmak iyidir, gençken bu duyguyu paylaşmanın acısını çıkrıyorum. Yaşlanınca hiç bu kadar kendimi zorlayacağımı düşünmüyorum. Kendime ve özel hayatıma daha fazla vakit ayıracağım.
Arada kaçamak yapabilirsem görüşürüz, hoşçakalın... ;)
2 Nis 2009
Carlos Santana
Kuruçeşme Arena'da
Fiyatlar henüz belli değil...
Söylentilere göre biletler Nisan ayının ikinci yarısında biletixten satışa çıkacakmış...
İstanbul gibi muhteşem bir 2. defa şehre gitmeme neden olabilecek Joe Satriani'den sonra bir bomba konser daha...
Carlos SANTANA...
İstanbul'a çok yabancıyım. Hep gezmek istemişimdir gerçekten. Belki aranızda İstanbul'u yeren olacaktır ama ben orada yaşamayı değil, orayı gezmeyi düşünüyorum. Bunu Joe Satriani'nin konser bahanesi ile 1 kere elde ettim. Aslında İstanbul'a İstanbul'u gezmek için değil konser için gittiğim aşikar ama gitmişken neden bu büyülü şehri gezmeyim ki?
Şimdi de Santana... Gerçekten gidilmesi gereken bir konser!!!
Yalnız bir sorun var... Joe Satriani'ye yalnız gitmiştim. Belki size normal gelebilir ama İstanbul gibi ürkünç bir şehirde yalnız bir knsere gitmek bana biraz garip gelmişti ama sonunda Joe vardı. Herşeye değerdi... :)) Tabi yanımda beni anlayan, aynı duyguyu paylaşabileceğim bir arkadaşım olsa kesinlkile daha müthiş olacaktı ama olamdı işte yalnız gittik... :(
Şimdi bu sıkıntıyı bu konserde de yaşamak istemiyorum. O yüzden birisi bana eşlik etmeden kesinlikle bu konsere gitmeyeceğim... :(
Bana eşlik etmek isteyenlere duyurulur. :))
1 Nis 2009
İddia
Geçenlerde enteresan bir bilgiye ulaştım. Bulunduğum beldede AKP kazanırsa ailesi DTP'li olan Tahir adında bir öğrencim, ailesi AKP'li olan Müjde adında başka bir öğrencime çiçek alacakmış. Tersinir olarak da DTP kazanırsa Müjde Tahir'e çiçek alacakmış. :)
Tahir'e bakıp bakıp "Ne zaman bize çiçek alacaksın Tahir?" diye sorduğumda yüzündeki utanma smileını görmelisiniz. :))
Komik şeyler yaa :)
Olacağı varsa olur. Partiler bahane, hediye edilen çiçek şahane... :))
29 Mar 2009
Fayans döşeme 2
- Okey, tavla gibi oyunlar alışkanlık yapıyor. (Ama henüz bende etkisi yok :)
- Beyni aşırı derecede yoruyor. (Sigara, hesap kitap, takip...)
- Kişiye hiçbirşey katmıyor.
Gördüğünüz gibi bana da katmamış, sadece 3 madde dışında. :)
25 Mar 2009
yoğun
Son haftalarda sıkıcı hayatıma bir yoğunluk, bir yoğunluk... İngilizce kursuna gidicektim, o başladı. Hafta sonu 2-3 saat Halk Eğitim'in düzenlediği eğitime katılıyorum. Aslında pek birşey beklemiyordum kurstan ama geçen haftaki ilk seans aslında bayaa bi verimli geçti diyebilirim. Sanırım ingilizcede tahminimden de gerideyim. :(
Onun haricinde okulda SBS kursu açtık bebeler için... Bu olay gerçekten inanılmaz yoruyor. Pazartesi, Çarşamba, Perşembe full okuldayım. Artık gündüz uykularım tarihe gömüldü. en zoru gün de Çarşamba günü. O gün 10 saat derse giriyorum. Üstelik son 4 saati 2 seansta blok şeklinde işliyorum. Hep ayakta, buz gibi sınıfta, kara tahta önünde tebeşir tozunu yutarak bütün günüm geçiyor Çarşambaları. Eve geldiğimde hiçbir şey hissedemiyorum. (-ki an itibariyle bu halimdeyim...)
Onun haricinde kendime özel öğrenci buldum. Malazgirt'te beklemediğim bir teklif aldım. :) bir okulda müdür yardımcılığı yapan ev arkadaşımın aracılığı ile bu işe de OK dedim... Sanırım kendime hiç vakit ayıramayacağım gibi... Gitar + ingilizce de eklenince kusura bakmayın ama interneti geri plana atmak zorunda kalıyorum...
Ama elimden geldiğimce birşeyler karalayacağım... ;)
22 Mar 2009
Ruh ikizi
20 Mar 2009
KaTaKuLLi
Yıllardır yapmak istediklerini yavaş yavaş yapmaya başlayan 2 ilkokul arkadaşın Emrah Ergin ERGANİ ve Halil AKCENGİZ merkezli kurulan Ankara'nın haşin müzik gruplarından biri...
Halil alınmasın ama Emrah'ın bende yeri ayrıdır. Heralde kimse beni o kadar iyi anlamazdı.
Son dönemlerde hayal ettiklerini geliştirmeye başladılar. Sayısız (sayısız dememin nedeni, sayısını bilmediğimden) konser ve barlarda canlı performans gösteren grup birbirinden güzel 2 parça bestelediler. Gerçekten dinlemenizi tavsiye ederim....
http://www.myspace.com/katakulli
17 Mar 2009
Saldırı
Biliyorum ki okulda öğrenciler arasında seçim öncesi bir DTP sempatizanlığı var. Bu arada bilmeyenlere söyleyim: Ben bir ilköğretim öğretmeniyim...
Ders anlatıyorum. Herşey son derece doğal ortamında ilerliyor. Öğrencilerden bir tanesi kalkıp son derece rahat ve lakayit bir şekilde "Öğretmenim o Atatürk resmini oradan kaldırın." dedi. Bana... Bana dedi :) Biliyor ki okulda bu sözü söylemesi gereken enson kişi benim. Tek derdi o yakamdaki rozet. İş hayatıma ilk başladığı günden beri bir Atatürk'ü koyarım, bir şanlı Türk Bayrağımızı koyarım. İnadıma yapıyor...
Son derece soğukkanlılıkla sebebini sordum. Amacına ulaşamadı çocuk. Biliyorum tek derdi beni sinirlendirmek. Onu orada kendisine fiziksel darbede bulunayım, o da gitsin anasına babasına söylesin, başıma bela olsun...
Şaşırdı... "Ya bana bakıyor devamlı, dikkatim dağılıyor." dedi.
Buraya kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim ama bundan sonraki kayıtları burada yayımlamıyorum... :)
Resme baktım. (Yukardaki resmin aynısı) Sonra dedim ki kendi kendime "Çok üzgünüm... Bu günleri yaşandığı için çok üzgünüm..." dedim ve mideme tarif edilmez bir sancı girdi. :( :( :(
Öğrenci mi? Onu boşverin, haddini bildi. :)))
(Fiziksel darbe yok...!) ;)
16 Mar 2009
Köse
Saat 06:45 ti... Normalde 06:40 da servisin kalması gerekiyordu. Oysa ki ben hala yataktayım. dedim kaçırdık ilk dersi. O birşey değil de taksi parası çok kötü yaa... :( Çok mu paragözüm neyim... :p Mahir, "Hadi çabuk ol, hazırlan, bekliyoruz seni..." dedi.
Bu bir rekor... Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkamak, üstümü giyinmek, kalemdi, telefondu, anahtardı gibi klasik şeyleri alıp evin 150 metre ilersindeki servise yetişmem tam tamına 7 dakikamı aldı. Yalnız şöyle bir durum da var...
1. Takım elbise giyiyorum, inanılmaz vakit alıyor.
2. Hava çok soğuk olduğu için içime ekstradan tişörttü bilmem neydi, önüme ne gelirse giyiyorum.
Tabi bu sıkışıklıkta traş olmayı unutmuşum. Pazar akşamından pazar akşamına traş oluyordum. Akşam zor geldi, sabaha bırakmıştım, tabi bu yoğunlukta da unuttum gitti... Tam 1 haftalık sakalım vardı okula giderken. :) tabi bugün öyle idare ettik. Tek isteğim müfettişlerin gelmemesi... Şansıma inanılmaz derecede kar vardı bugün. Gelmeleri mümkün değildi. Okulun bahçesine araba giremezdi. Dışarıda bırakıp girmeleri de çok zordu. Diz boyu kar vardı... Tam eridi derken yine yağdı bu kar ya... Ne zaman kurtulcaz bu kardan? :(
15 Mar 2009
Malazgirt Gelişiyor
Sonra düşündümki ne kadar küçük şeylerle mutlu olabiliyorum ben...
14 Mar 2009
Duman
Albümler: Dibine Kadar ve Senden Daha Güzel
Albümlerin herbirinde 10 yeni şarkı var.
Albümlerin tanıtımı için ilk konserleri 5 Nisan Pazar günü Bostancı Gösteri Merkezinde saat 18:00 de...
Bu sitenin sağ üstündeki yerden "Dibine kadar" şarkısını dinleyebilirsiniz. Ben dinledim. Daha güzel olmasını umuyordum. Artık değişmesi gerekir diyorum Duman'ın. Ne biliyim biraz daha ağır, oturaklı olabilir. Bağırı çağırmaya gerek yok diye düşünüyorum...
12 Mar 2009
Gaf
Rüyamı öğretmenler odasında öğretmen arkadaşlarıma anlatıyordum. Mahir Hoca anlam veremediğim bir ifadeyle bana müdürün odasını işaret ediyordu. Ben anlatmaya devam ediyordum. En sonunda dayanamayıp gerçeği açıkladı. Kafası ile müdürün odasını göstererek "X'in babası içeride..."
Ne yapabilirim? Bendeki tepki aynen şu...
- Aaaaa! Ders vakti gelmiş, hadi görüşürüz...
kaç kaç kaç, defol ortamdan :D
9 Mar 2009
iyi kötü haber
Şimdi de yağmur başladı. Yağmur güzeldir, severim. ;) Fakat Malazgirt'te çok kötü. Neden mi?
Karlar eridi, toprağa karıştı, toprak da içme suyuna karıştı... :S
Hadi bakalım, hoşgeldin bahar...
8 Mar 2009
Yıllar sonra...
Oyunu yüklemesem bilgisayarım zarar görmeyecek ama sanki bilgisayarımı zorlamak için elimden geleni yapıyormuşum gibi hissediyorum. Normalde aşırı derecede ısınan bilgisayarıma soputucu aldım. Normal bilgisayar faaliyetlerinde soğutucu çok işe yarıyor, ama oyun oynarken hiç etki etmiyor. Aşırı ısıdan kapanıyor. Oysa ki yıllardır süre gelen oyun fobimi devam ettirseydim, bütün sorun çözülmüş olurdu, aama şimdi bir üst versiyona ihtiyacım var. Bu aletin bir dili olsa da bi konuşsa....
4 Mar 2009
Halsizlik...
Dün akşamki daha kötüydü. İnanılmaz bir öksürükle uyandım. Boğuluyormuş gibi hissettim kendimi... Yataktan adeta fırladım. Su içtim, yok, aynı :( elma çayı içtim, biraz olsun kendime geldim, ama öksürük devam ediyordu. Boğazım çok kötüydü. 1-2 saat uyuyamadım. 04:00 gibi uyudum. 06:00 a doğru zorla kalktım. İnanılmaz güçsüz hissediyordum kendimi... :(
Okul tam bir işkence gibi geldi bugün. Teneffüslerde uyucaktım adeta. Sınıfta ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Yere atıcaktım kendimi. Gözlerim kapanıyor, kendimi mal gibi hissediyordum. Öğrencilere farkettirmemek için zorlanıyordum. Bugün nasıl bitti hiç bilmiyorum. Şimdi eve geldim, sanırım kafayı yastığa koyduğum gibi uyucam. Belki koymadan, daha havadayken uykuya dalabilirim. :))
Yukarda yatan adamı felaket derecede kıskanıyorum sanırım, hadi görüşmek dileğiyle, ben yatmaya gider... :))
3 Mar 2009
Esin
Bugün herzamanki gibi gittim okuluma. Günlerdir okula gelmeyen Esin bugün okula gelmişti. Öğretmeni geçen haftalarda yaptığım kalp kırıklığını düzeltmem için bana yollamış. :) Ben söylemiştim. Metro verecektim, olmadı. :( Nereden bileyim bugün geleceğini... :(
Esin kim mi? Buyrun burdan yakın...
ama bukez suratı daha iyidi, gülüyordu. Benimle hiç konuşmadı ama biliyorum utancından. çekingen bir kız. Öğretmenler odasında diğer öğretmen garip bakışlarının altında aşırı sevgi gösterisinde bulundum. Aldım kucağıma, tombiş yanaklarını sıktım. Çok tatlı yaaaaaaa :))
27 Şub 2009
Şampiyonun hayatından...
Daha yakından tanımak ve tanıtmak amacıyla kendisiyle bir reportaj yaptım. Gerçekten çok keyifli bir diyolog oldu. Ne kadar çok uzun gibi görünse de verdiği ilginç cevaplarla emin olun ki bir çırpıda bitirebileceğiniz bir röportaj olacaktır...
Spor hayatın haricinde kendini tanıtır mısın?
Ben Bahadır Çolak. 1980 Sivas doğumluyum. Beden eğitimi öğretmenliği yapıyorum. Spor hayatım dışında seyahat etmekten inanılmaz keyif alırım. Sık sık bir şeyleri bahane eder, şehir dışına çıkarım. Bundan çok hoşlanıyorum. Beni dinlendiriyor. Çok fazla hobileri olan biri sayılmam ama ben de birçok insan gibi müzik dinlemekten ve kitap okumaktan hoşlanırım. Hayvanları çok severim. Özellikle atları ve köpekleri… Biraz asabi bir yapımın olduğunu düşünseler de, insanları aslında çok sever ve çok toleranslı davranırım. Esprili bir kişiliğimin olduğunu söylerler. Genelde enerjik biri olsam da sakin ve durgun bir yapım vardır. Dinlemeyi ve karşılıklı olarak bir konuda münazarada bulunmayı severim. Tartışma ve konuşmaya ortamına her zaman açığımdır.
Öğretmenlik senin için nerede? Bu meslek için söylemek isteiğin birşey veya anı var mı?
Ben öğretmenliği kadrolu yapmıyorum. Benim için sadece bir hobi. Yani ihtiyaçtan değil. Uzun vadede kadroya geçerek belki yapmayı düşünebilirim. Bu meslek sende takdir edersin ki çok kutsal bir iş ve eğitimci olmak çok önemli benim için. Öğretmenlik en saygı duyduğum meslek diyebilirim. Sen de bir öğretmensin ve sana da saygı duyuyorum.
Teşekkür ederim
Peki bir antrenörlük mesleğini düşündüğünde bir öğretmenlikle benzer tarafları neler?
İkisi de neticede eğitimcilik sadece amaçlar ve branşlar farklı. Ama geniş perspektiften bakınca her ikisi de insanın gelişimiyle alakalı meslekler. O yüzden çok ayırmıyorum. Ben kendi spor salonumda da öğrencilerimi bir okulda gibi düşünürüm. Hatta dersleriyle ilgilenirim.
Hayatında seni en çok etkileyen olay nedir?
Büyük 99 depremi beni olumsuz mana da çok etkilemişti
Yaşadığım Avrupa Şampiyonluğu’ndaki sevincim unutulmazdır. Orada birincilik kürsüsünde ve Türk bayrağını göndere çektirirken okunan milli marşımız…
Ve tabi ki eşim hayatımda çok büyük bir yere ve öneme sahip.
Seni en sinirlendiren davranış nedir? Neye hiç katlanamazsın?
Konuşurken sözümün kesilmesine ( araya birilerinin girmesine) çok kızarım. Karşımdaki insanın gözümün içine bakarak yalan söylemesine veya birinin beni şu ya da bu şekilde kullanmaya çalışmasına hiç tahammülüm yoktur.
Seni bu spora iten neydi?
Valla ben 10-11 yaşlarındaydım. O zaman böyle karate filmleri filan çok revaçtaydı. Sinemaya Jean Claude Van Damme’nın filmini seyretmeye giderdik. Sinemadan bir çıkardık ki, herkes Van Damme olmuş. Bacaklarımızı filan açıyoruz, tekme atıyoruz.
Evimize yakın bir salon vardı. Oraya giderdim izlemeye ama bir türlü cesaret edip soramazdım bende katılabilir miyim ya da kaç para aidatlar diye. 3 ay gidip geldim en sonunda hoca sordu:
“olum sen ne ayaksın kaç aydır gelip gidiyorsun. Ya gel başla ya da gelme bu nedir?” dedi.
“Kaç para?” dedim. “10 bin lira.” Dedi. Sanıyorum o zaman ben de abimin sponsorluğunda gizlice başladım. 4 ay sonra bir üst kemere geçip diploma alınca evdekilere söyledik babamın tepkisinden korkardım. Ama destek verdi. Hatta “Neden söylemedin ben gönderirdim.” dedi. Böylece başlamış olduk.
Birde tabii o zamanlar biri vardı. İstanbul şampiyonuydu. Onu böyle maçlarda filan parmakla gösterirlerdi. Onu kendime rol model almıştım. Hedef yaptım kendime İstanbul Şampiyonu olacağım diye. Ama zamanla çok çok daha fazlası oldu. İşte böyle dediğim gibi başlamış olduk.
Neden kick box?
Ben ilk taekwon do ile başladım. Bilirsin bu sporda ayaklar ön plandadır ve çok fazla el yoktur. Sonra boksa merak sardım boksa döndüm. Ama tekwon do dan da vazgeçemedim. Sonuçta o kadar emek vermiştim ve ayaklarım iyiydi. Esnekti. Dedim ki acaba hem ellerimi hem de ayaklarımı kullanabileceğim bir dövüş sporu yok mu diye ve KICKBOKS çıktı karşıma.
Bu konuda hayatında örnek aldığın kişi veya kişiler kimler?
Kickboksta şuan Sami Akın ismi benim hep örnek aldığım isim olmuştur. Kickboks sporunu Türkiye’ye ilk getirenlerden biridir. Federasyonun kurulmasına öncülük etmiş ve ilk olarak milli takımlar teknik direktörlüğüne atanmıştır. Yıllarca milli takımda hocalığımızı yaptı. Onun dışında Ernesto Hoost isimli K-1 şampiyonlarından olan büyük bir şampiyon dövüşçü vardır.
Ama kişiliğiyle, sporculuğuyla ya da antrenörlüğüyle örnek aldığım ve şuan ismini sayamadığım birçok kişi olmuştur. Mesela rahmetle anıyorum Namık Seyhan hocam vardı. Boks sporunda duayendi. 76 yaşındaydı ve hala hocalık yapardı. Onun da bana çok emeği olmuştur ve birçok konuda örnek almışımdır.
Bu spor hayatını nasıl etkiledi ve bu sporun zorlukları, yaşamına kattığı kolaylıklar nedir? (BaturAy)
Bu spor hayatıma çok etki etti. Mesela bizimle ilk defa tanışan insanlarda oluşan intiba bu sporu yapanlar sert, kaba, insan azmanı, konuşmaktan aciz, kişilerdir görüşü hakim. Birçoğunda bu kadar olmasa da gene de bizim tehlikeli kişiler olduğumuza kanaat getirirler bu durumda beni birçok arkadaşım gibi rahatsız eder. Mesela bir ortamda tanıştırıldık, bu Bahadır Çolak, kickboks şampiyonu denildiği zaman yılların geyik esprisi yapılır hemen ve “ayy! Sizden uzak durmak lazım.” derler. Ben de bundan artık nefret eder oldum. Hatta şöyle bir anım var. Görev yaptığım okullardan birinde bir müzik öğretmeni bayan vardı. Bizi tanıştırdılar. Tabi yaptığım sporu da söylediler “Ayy! Size çok yaklaşmamak lazım hocam.” dedi. “Neden?” dedim. “E işte kickboks...” filan dedi. Ben de dedim ki siz hocam sokakta sürekli şarkı söyleyerek mi geziyorsunuz?” “Ayy ne alaka?” dedi. “Müzik öğretmenisiniz ya…” dedim. “Hayda, müzik öğretmeniyim diye şarkımı söylemem lazım sürekli? Bu benim mesleğim.” dedi. “İyi işte, buda benim mesleğim. Ben sadece ringe çıktığım zaman işimi yaparım dövüşürüm ve maç biter sarılırız rakibimle. O iş orda biter.” dedim. Tabi hocanın biraz rengi değişmişti.
Yani biz aslında daha çok özgüvene sahip olduğumuz için normal hayatta birçok kişiye göre daha az reaksiyon gösteren, daha az saldırganız. Emin ol birçok meseleyi konuşarak halletmek hoşuma gidiyor. Çünkü zor olan bu. Dövüşmek benim için çok kolay. :D
Ayrıca hayatıma şöyle bir etkisi daha var. Sürekli idmanlar filan olduğu için sakatlıklar ve hasarlar olabiliyor. Bazen yüzümde gözümde morluklarla toplum içine çıkmak zorunda kalıyorum maalesef. Ama tabi olumlu çok etkisi var inkar edemem. Bir defa spor yapıyorsun ve ringe çıkmadığın sürece çok güzel bir spor, tehlikesiz, iskelet- kas sistemini ve kardiyo-vasküler sistemi en iyi çalıştıran ve geliştiren sporlardan biri. Özgüvenin daha fazla oluyor. Olaylara daha geniş bakabiliyorsun.
Bu sporla ilgilendiğin için senden çekinen kişiler oluyor mu?
E TABİ Kİ. Elbette haliyle oluyor. Ama beni yakinen tanıyanlar benim öcü olmadığımı biliyorlar. Çok duygusal biriyimdir ben. Yani beni soğukta titreyen bir kedi yavrusunu alıp okşarken ve onun haline ağlayan birisi olarak da görmek mümkün olabilir.
Özel bir beslenme programın var mı? Diyet veya benzeri bir plan uyguluyor musun?
Evet, özellikle maç zamanları maalesef beslenme programı var. Aldığımız proteinler, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller bir plana göre çok kendimizi kasmıyoruz. Ama planlı yediğimiz söylenebilir bol su içiyorum. Mesela meyve sebze ağırlıktadır. Tavuk eti ve yumurta beyazı…
O denemlerde 1 gün içinde yediğin yemekler neler mesela?
Mesela sabah kahvaltısını güçlü yaparım. 2-3 yumurta beyazı vardır. Normal kahvaltılıklar, aralarda meyve yerim mevsimine göre. Öğlen karbonhidrat alırım ağırlıklı olarak. Akşamları protein alabilirim. Ama ağır yemem. Bir de idmana 2-3 saat kala ve bittikten 2 saat sonraya kadar birşey yemem.
Dünya birinciliği planın var mı? Varsa ne zaman olmasını olmasını umuyorsun?
Ben Dünya Şampiyonasına gittiğim zaman maalesef süper ağırsiklet sporcusu sakattı ve onun yerine birinin kayması gerekliydi. Ben 88 kilo iken süper ağıra girdim ve ona rağmen dünya 5. si oldum ki orda benim hedefim dünya şampiyonluğu idi. Şimdi 20 Mart’ta Hollanda’lı rakibimle profesyonel maçım var. Fox tv canlı yayınlayacak. O maçtan sonra tekrar milli takım planlarımı gözden geçireceğim ve bu sene bu hedefe ulaşmak istiyorum.
Bize yapmış olduğun müsabakalar içinde başından geçen en ilginç olayı anlatır mısın?
Bu iş çok nankör bir iş. Yani sen rakibini kaç raunt boyunca döversin. Ama ters bir yumruk yersin, sen yatarsın. Dikkatli olmak lazım.
Mesela zannediyorum Konya’daydı. 1998 yılında bir arkadaşımız ringe çıktı. 2 raunt boyunca rakibini ezdi. Adeta şov yaptı. Sonra bir yumruk attı, rakibi artık yere düşüyor. Ama yere düşerken ayağı arkadaşın çenesine çarptı ve bu da düştü. İkisi de yerde kalkan kazanıyor ya. Hani o dayak yiyen kalktı, arkadaş kalkamadı ve çok üstün olduğu maçı kaybetti. Çok ilginçtir bu olay benim için.
Peki bizzat senin başından geçen bir olay var mı?
Bir boks maçıydı. İranlı bir rakibim vardı. İlk raunt oldukça çekişmeli geçti. Karşılıklı yakından krakor mücadele ediyoruz. Boks tabiriyle kırışıyoruz. Tabi sık sık sarılmalar oluyor ve hakem araya giriyor. Yine sarıldığımız bir andı. Hakem “Stop! Ayrılın.” dedi. Ben, stop deyip durdurduğu için ellerimi indirdim. Ama o sırada çok sağlam bir kroşe geldi rakipten. Hiç beklemediğim ve zaten açık olduğum için bütün yıldızları ve hatta galaksileri saydım. Hakem sadece ihtar etti onu ve 1 puanını sildi. Ama bense artık doğru düzgün ayakta duramıyordum. Tabi daha kötü bir sonuç almaktansa maçtan çekilmeyi uygun buldum. Bir çoğu kararımı eleştirdi ama haklıydım. Çünkü daha ciddi şuur kayıpları yaşayabilirdim. Önce insan sağlığı önemli tabi bu olay… Bana çok büyük bir tecrübe oldu. Artık o maçtan sonra hakem ne derse desin “Ellerini indirme bahadır!” İşte sana deneyim. Bir musibet bin nasihate bedeldir.
Hayatın boyunca yapmış olduğun en zor ve en kolay müsabakayı özetler misin?
En kolaydan başlayalım. Türkiye şampiyonasına gitmiştim. Çok çalışmıştım ve hazırdım. Zorlu geçeceğini tahmin ediyordum ama maça başladım maç sadece 20 saniyede bitti ve ben terlemedim bile.
İlk Türkiye Şampiyonası mıydı?
Hayır 2001 ya da 2002 yılıydı sanıyorum. Kayseri olabilir.
Zor olan da İrlanda’nın başkenti Dublin’de 2000 yılında Dünya Şampiyonasına katılmıştık. Orda çeyrek finalde bir rakibim vardı. Dedim ya bir üst sıklette girdiğim için dezavantajım vardı. Adı Michael SMITH. 2,01 boy, 115 kilo ve ben ona bakarken yukarı doğru bakıyordum. Fotoğraflarımız var birlikte…
Senin boy kilo neydi o zaman?
88 kilo, 1 80 boy
O benden korkuyor, bende ondan. Benim neden korktuğum malum. O ise herhalde diyo ki “Yaw bu adam bu kısa boyuyla ve hafif kilosuyla karşıma çıkıyorsa kim bilir nasıldır?” Ama tabii çok şükür ezilmeden kaybettik, kafa kafaya bir maçtı. 10 - 8 kaybettim.
Benim seninle karşılaşmam gibi… Tabi fiziksel olarak baktığımızda… Yine iyi dayanmışsın, tebrik ederim.
Ringe çıkmadan önceki 1 saat içinde yaptıklarından ve psikolojik durumundan bize bahseder misin?
1 saat kala tüm dünyayla bağlantı kopar. Artık tamamen maç havasına girmiş ve konsantre olmuş olmam gerekir. Antrenörüm son taktikleri verir. Mümkün olduğunca rakibimle görüşmemeye çalışırım. Derin derin nefesler alırım ama hep hareket halindeyimdir sıcak kalmak için…
Neden rakibinle görüşmezsin?
Maça çıkmadan maçı pek zihnimde düşünmem. Doğru değil. Çekindiğini sanabilir ayrıca olumsuz etkileri olabilir. Gerek yok.
Peki antrenör veya masörler gibi klasik yanında bulunanlar haricinde bir yakının yanında bulunur mu? Mesela eşin?
Evet genelde sevdiğim ve inandığım bir arkadaşım yanımda olur. Ama eşim olmaz. Çünkü eşimin orda olmasını pek arzu etmem.
Maçlarını izlemeye gelmez mi?
İnsan psikolojik olarak etkileniyor. Beni darbe alırken görse eminim etkilenecektir. O yüzden hiç götürmedim. Onun bana dua ettiğini biliyorum.
Ama eminim ki televizyondan izliyordur.
Evet televizyondan izliyor.
Eşinin senin mesleğine katkısı neler?
Bana en büyük desteği onun verdiğini biliyorum. Onu hep yanımda hissediyorum. O beni maç öncesinde manevi olarak çok hazırlar. Bazen çekilmez oluyorumdur. Ama görmezden gelir. Böyle zamanlarda gerçekten zor birisi oluyorum bunu kabul etmeliyim. Ama eşim taşımayı bilir. Eşimin bana çok katkısı vardır. Ağrılarım olduğu dönemlerde bana dokunurken bile hassas davranır canımı yakmamak için. Motive etmeye çalışır ve maç sonucu ne olursa olsun ben senin yanındayım senin sağlığın ve mutluluğun önemli diyecek kadar da fedakardır.
Ne mutlu sana böyle vefakâr bir eşin olduğu için...
Hayatın boyunca hep bu sporla ilgilenmeyi düşünüyor musun? İlerideki planların nedir?
Hayır, 38 yaş bu işte sınır sayılır.
38 yaşından sonra be yapmayı düşünüyorsun?
Şimdi aslında kazanmayı arzu ettiğim bir miktar para var. Onu kazanırsam bir spor tesisi projem var. Onu yapmak istiyorum ve gelecek nesillerin sağlıklı spor yapmasına zemin hazırlamayı arzu ederim.
Bu sporla ilgilenen gençlere önerin nelerdir?
Disiplinli ve istikrarlı çalışmak ancak başarı getirir. Yani bir zaman yapıp bir zaman bırakmak başarı getirmez. Aslında her şey de böyledir. Bence istikrar başarıyı getirir. Disiplinli, istikrarlı olmalılar. En önemlisi hedef koyup inanmalılar. İnsan çok güçlü bir varlık ve istediği zaman yapamayacağı çok az şey var.
Röportajımınızın sonuna geldik. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Evet var. Bana bu imkânı sağladığın için ve dostluğundan dolayı memnuniyetimi ifade etmeliyim. Seni tanımaktan ve böyle bir röportaj yapmaktan büyük keyif aldım. Çok teşekkür ederim. Bizi takip eden herkese saygılar ve sevgiler…
Asıl ben bütün arkadaşlarımın adına sana teşekkür ediyorum.