1 Kas 2008

Emredersiniz komutanım...! :_/

Yurdumun güzel insanları. Malum askerim biliyorsunuz (bir önceki yazıyı okuduysanız.)

Nerde nasıl yaptığımı boşverin ama beni sıkan artık şu "Çavuuuş" sözü. Hiçbirşey olmasa bile bazen size hitap ettiklerinde bazen "Yine ne var yaa? Bi rahat bırakın insanı..." demek gelmiyor mu size de? İşte ben onu hergün defalarca yaşıyorum. Sıkıldım, bunaldım, ne zaman bitecek bu askerlik gibi gereksiz ve yanıtı belli bir soru sormucam kendi kendime ama size belli olan bu sorunun cevabını vereyim. 15 Ocak şafak: 74 gibi bişey olsa gerek...

Boynumun borcu diyorum ve her söylenen lafın altında kendimi ezik görmektense karşımdakine o sıfatı takarak kendi kendimi oyalıyorum. Umarım aklımı kaybetmeden 75 gün daha bu oyalamayı sürdürürüm. Sizlere iyi sivil hayatlar, saygılarımla EMREDERSİNİZ KOMNUTANIM...!

15 Tem 2008

Asker asker...

Son 1 ayım. Sonra askerim...
Belki sadece 18 günlük bir macera olacak benim için belki 5-6 aylık bitmek bilmeyen günler...
Umarım 18 günde kurtulurum. Bu yetmiyormuş gibi bir de asker öğretmen olarak kendi okuluma verilmek istiyorum.

"İnsanoğlu hep açtır..." derim hep kendi kendime, sanırım bunu kendimde de görmeye başladım...

***

Malatya'da ailemin yanında, annemin başı ucunda yatarak geçirdim bu 15 günü...
Şimdi üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşımın yanına gidiyorum. Yer belirtemeyeceğim kusura bakmayın...
Ordan Ankara yapacağım...

***

Bilmiyorum nedense bayılıyorum Ankara'ya. Ankara denince aklıma ne mi geliyor? SSK iş hanındaki düşük kaliteli insanların takıldığı rock barların yanında, biraz daha elit kesimin takıldığı Tunalı... Bir de Konur, Karanfil, Dost kitapevinde saatleri geçirmek vs... Neler vermezdim kışın oralar için...

Az kaldı az... Askerlik öncesi biraz strest atmalı değil mi insan. :)

21 Haz 2008

Ümitsiz

İstek... İstemekle bitmiyor ki... Çalışmak lazım. Hiç kimse anasının karnından gitarla doğmamış. Yetenek diyor ama bunu kırmam lazım. Yeteneği saf dışı etmeliyim. Parmaklarım uyuşmaya başlıyor sanki :( Sanki felç oldum... :-/

Gitarımı elime aldığımda kafamdakileri notaya dökemediğim için kulaklarımda çınlayan o "teslim ol, teslim ol..." sesi... Sonra ardından apansızın gelen bir melodiyle ortalığa çıkan hoş bir bestenin tarihe karışması... Bunu bir anlığına yaşıyorum. Sadece bir an...

Yoksa gerçekten pes etmeli miyim? Günümün büyük çoğunlığunu onunla birlikte geçirmesem bile yine de onsuz boşluğa düşeceğimden eminim.

Bazılarına göre sadece bir hobi, bazılarına göre bir iş... Benim için ikisi de değil. Benim için bu bir tutku...

Seviyorum bunu... En iyisi bu işe devam ;)

19 Haz 2008

Askerlik...

Türk erkeğinin 1 numaralı görevi olarak büyük bir onurla askere gideceğim. O yüzden Çubucak orman kampına 1 yıl ara veriyorum. Buarada blogumdaki bu başlığa son veriyorum. Nedeninin askerliğimle alası kesinlikle yok. Arz talep meselesi diyelim.. :))

Bilginize...

Gurbet

Yabancı bir yere gidildiğinde insan hemen tanıdık birilerine rastlamak ister. Adı gibi bilir ki gittiği yerde 1 kişiyi bile tanımayacağını. O zaman bünye otomatikman hemşehrini arar...

Gurbete gitmeden pekçok kişi taraafından telefon numaraları alınır. "Bak bu kişiyi ara, selamımı söyle, sana falanca faşanca konularında yardım eder..." (Eğer cümle "... Sana her konuda yardım eder." diye biterse o kişi ile samimi ol demek istenir...)

Sizi bilmem ama kendim için söyleyim. (Belki bu yazıyı okuyan bazı arkadaşlar bana kızabilir, ama söylüyorum... ) Benim buna benzer durumlarda o verilen numaralar, adresler hiç aklıma gelmez. Başım belaya girdiğinde o vakte kadar kimle samimiysem direkt onu ararım. Gider gitmez de o kişiye uğrayı elinle bavulla "Meraba ben geldim, Ben falancanın bilmem nesiyim...." diye kendini tanıtmanın amacı sanki bana biraz "Bana yardım et, yalnızım, bir sığınma" duygusunu yansıtma çabalarıymış gibi geliyor fakat ben bu duygudan nefret eden bir tip olduğumdan dolayı o numaralar hep unutulur veya bilerek yokedilir... (Ya ben bu konuya girmicektim aslında, fazla detaya mı daldık ne? :) Ali dedem aklıma geldi; Buket'e gönderme... ;))

Hemşehrini buldun varsayalım. İlk muhabbet ne olur? Ortak olan büydüğünüz şehir hakkında birton olay anlatmaya başlarsınız... Konu çok pis dağıldı, toplayacak gibi değilim, devamı aklıma gelirse yazarım... :))

Bugünkü yazım biraz havada kaldı biliyorum, ama amacım farklıydı aslında ulaşamadım :( Ama yine de okuyan arkadaşalara teşekkürler ;)

Görüşmek dileğiyle...

13 Haz 2008

Fayans döşeme

Üniversitedeydim... Bütün arkadaşlardan farklı bir noktam vardı. Çevremdeki çoğu hemcinslarim inanılmaz derecede cafelerde (kahvelerde) OKEY oynama heveslisiydi. Yani bilmiyorum, bende mi bir sorun var, yoksa onlar mı çok abartıyorlardı anlamadım gitti... Öğretmenlerin hep işiymiş bu... Bizimkiler hazırlıklı gitmek için öğrencilikten kendilerini geliştiriyorlarmış... Üniversitedeki fizik öğretmenimiz bu oyuna fayans dizme olarak adlandırıyordu. Hoşuma gitmişti bu tanım :)

Öğretmen oldum... Bakıyorum çevreme, yine aynı... Hatta daha fazla :( ya neden ben sevemiyorum bu oynu? YAni sıkılıyorum, ne o öyle taşları dizi tekrar dağıt falan :P

Karneleri dağıttık bugün, hüzünlü birgündü. :( Bir daha 8. sınıfları almayı düşünmüyorum. Ayrılık anları insanı çok kötü ediyor :( Bugün bu konu hakkında yazacaktım ama vazgeçtim. sayın Niyazi askerden yeni dönmesiyle birlikte yine kendini fayans dizmeye adadı. Onu da kaybettik, yine yalnız kaldık. :(( Ne yapalım, ben de gitarımı alıp biraz cool takılırım.

Hadi bakalım sağlıcakla kalın...

9 Haz 2008

Nefes alamıyoruz...

nefes alamıyoruz..

bekle gelecek derken hayat
bir bakışta yokolmuş düşler
ne kaldı geriye sayamadıklarımız
ardından boş bir bahara açan çiçekler
heryerde sessizliğin keskin nefesi
nem gibi yapışmış saçlarımıza
yürüdükçe üzerimize sıçrıyor karanlık
daha feci bir çığ yükleniyor omuzlarımız
tesadüfi bakışlara yer yok anılarımızda
tetikleyen birşeyler var hüzünleri
elimizi gezdiriyoruz yüzeyin sıcaklığında
yanan tenimiz değil halbuki
nefes almak güçleşiyor
nefes alamıyoruz..

hy. 09.06.2008
21.00

http://h-hyildirim.spaces.live.com/blog/cns!1A508CE2562052CC!775.entry

8 Haz 2008

Hayal kırıklığı

Okul gereksiz görünür,
Ders de neymiş?
O şey nasıl çalışılır ki?
Boşver gitsin...

Ders yok,
Hoca bizi sevmiyor,
Okul yok,
Beklenti yok,


OKS... Neden? Fazla bir beklentimin olmadığı bir yıl geçiriyorum. Ama lanet olası sanki benimle dalga geçermiş gibi tarihin en basit OKS matematik sorularını da bu sene sorarlarsa ve bizimkilerden istediğim performansı yakalayamazsam o zaman ben...

OFFFF, beceremiyor muyum ben yaaaaaa???
Seviyorum onları, hatta onlar için belki çok şey feda ederim. Belki onların beni sevdiği kadar benim onları sevdiğimi düşünmüyorlar ama olsun varsın bu konuda yanılsınlar. Beklentim farklı...
Bugün çok sıkıntılıydım. Herşey bana inat ters mi gider? Dalga geçiliyorum ben ne? Yok yok, başaracağım ama ne zaman? Burda imkansız olmamalı...

6 Haz 2008

Bana gel...


Odamda bir tablo var. Sanki benim için özel hazırlanmış. Bir yerlerde ışık var sanki ama belirgin değil. O ışığı şimdi bulmam mümkün değil ama uğraşırsam belli ki birgün ona ulaşacağım. Yolumun kısa olmadığı kesin. Zorlu, çetrefilli yollardan geçeceğim. Bazı yollar belli... Oradan gitmek akılsızlık olurdu heralde. Acaba çevremde o yolları seçenler var mı? Bilmiyorum ama onları seçmeyeceğim belli.


İnsan hayatı hep öyle değil mi? Hep zorluklarla dolu. git git bitmiyor bir türlü yol. Belki, belki o yolun sonu...? Evet herşeyin bittiği an. Küçük kıyamet mi diyorlar ona? Amaaan, herneyse işte. Adı önemli değil. Doğum gibi her canlının tattığı o tadı da elbet birgün ben de tadacağım. Şuan tatmadığım kesin. Belki bunları düşünmeden bu anın tadını yaşamk en doğru olan ama ... peki hangi yol doğru?
1iyokmu

5 Haz 2008

Zorunlusu falan kalmamış bunun...

1 değil, 2 değil, 3 değil, ... birinin 4, diğerinin 6 yıl olmuş.
Çekilir mi be... Nasıl bir iradedir? Nasıl bir sabırdır bu?

Sizleri ayakta alkışlıyorum beyler...
Ural ve Erdoğan'a...

28 May 2008

turuncuya...

Turuncu gelmiş, okulun havası değişti...

Fazla değil, toplamda 1 yıl diyebilirim onu tanıyalı. Ama var mı onun insana pozitif enerji vereni...
Aralık oldu, önce onlar istedi "tamam" dedik, yolladık.
Turuncu olmadan asla dedik "tamam" dediler, geri yolladılar...

Hoşgeldin sevgili Niyazi...

yorgun

Günlerin uzaması da yetmiyor artık bana, daha çok yaşamak istiyorum.

Hayatım aslında daracık bir kutu içinde, yapacakların oldukça sınırlı. Ama yine de yetiştirmekte güçlük çektiğim işlerim beni deli ediyor. Enerjisini sonuna kadar tüketip son noktada vücudunun iflas etmesini izlemek aslında acı verici. Üstelik yarın sabah erkenden kalkıp tekrar aynı servisle, aynı suratlarla, aynı okulun yollarını teperek, öğrencilerimin benden birşeyler beklenti içinde olduklarını hayal ederek büyük bir şevk içine girme zorunluluğunda hissetmesi insanın...

Gerçekten çok acı vericiymiş... :(

1iyokmu

24 May 2008

nedirki bilmem...?

Mavi bir zemine yazıyorum. Ama içimde bir karartı var.
Korku nedir bilmem. Ama yenileceğimi hep bilirim.
Sessizliği dinliyorum çoğu kez, bana birşeyler anlatıyor.
İçimden geleni yapmak istesem... Yapamam, nedenini de bilemem.
Oldukça sakin bir hayatım var gibi görünüyor ama nedense içimde bir fırtına var...
Yapacağım çok şey var, ama vakit dar...
Şimdi harekete geçsem boşa mı kürek çekerim? Yoksa tembelliğe mi kaçıyorum.
Birkaç kez denemeden sonra yol katedilemeyince insanın çevki kırılıyor.
Sanırım ben bekleyeceğim...
1iyokmu

Kek yenir...

1. sınıf öğrencileri kek yiyor... :))

9 Nis 2008

Şeytan'ı Tanrı'mı yarattı?

Bir üniversite profesörü öğrencilerine su soruyu sorar; - Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı? Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.- Evet, her şeyi Tanrı yarattı! Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine "Evet efendim" diye cevaplar.Profesör devam eder.- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur. Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır.Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör öğrencilerine bir kez daha Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada başka bir öğrenci ayağa kalkar ve "Bir soru sorabilir miyim profesör" der. Profesör sorabileceğini söyler.Öğrenci "Soğuk var mıdır" diye sorar. Profesör; "Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki vardır" diye cevaplar. "Sen hiç soğuktan üşümedin mi?" Öğrenci "Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur; yaşamda/ gerçekte biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (273 derece C) sıcaklığın kesin yokluğudur. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir" der ve devam eder.- Profesör, karanlık var mıdır? - Tabii ki vardır. - Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yasamda/ gerçekte karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton'un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçerek! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/ mekân için kullanılan bir kelimedir. O zaman size son bir soru daha sormak isterim, efendim. Şeytan var mıdır? Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte cevaplar..- Tabii vardır. Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir.Öğrenci itiraz eder.- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrı'nın yokluğudur. O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı'nın yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan/ kötülük insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarının bir sonucudur. O, aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk, ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.Profesör kürsüdeki yerine çöker. Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dir.

24 Şub 2008

Kaz Köy'e yapılan yardım

Kadir Has Üniversitesi'nin Muş / Malazgirt / Kazgöl köyüne gelen yardımın videosu...Çok yakın bir arkadaşım olan Kurtuluş Dandan'ın çabalarıyla bu çocuklara getirmiş olduğu yardımdan dolayı çok teşekkür ediyorum.

Başlarken...

O zamanlar küçük bir çocuktum. Orta okul 1. sınıfta müzik öğretmenimizin sayesinde nefret ettiğim derslerin başında müzik gelmesi aslında pek şaşırtıcı bir durum değildi. Tabi bu nefretim karneme 1 gelmesine kadar geldi... ŞÖK kararı ile müzikten geçtim.

Bendeki bu kulak kabiliyetsizliğimin nedenini bilmiyordum ama geliştirmek amacı ile orta okul 2 de bir karar verdim. Gitar diye birşey varmış. O zamanlarda 1 numaralı arkadaşım diyebileceğim ve hala daha görüştüğüm Mehmet adında bir arkadaşımın sayesinde bu yola başkoydum (başkoymak ne la? :P ).

Balıkesir Atatürkçü Düşünce Derneğinin açmış olduğu gitar kursuna yazıldım. Kursta 7 kişiydik. O yaştaki 7 çocuğa eline gitar verildiğinde etrafa verilen gürültüyü şimdi tahmin tahmin bile edemiyorum. O yüzden ilk gitar hocam tam bir sabır taşıydı diyebilirim. Ayrıca adını anmadan da geçemeceğim. Gürdal hoca üniversite öğrencisiydi o zamanlar ve klasik ve bas gitar çalıyordu.


Kurstaki yerim şöyle idi. Sadece kurstan kursa açtığım gitarıma parmaklarım nasır tutmaya yetiyordu. Haftada 1 çaldığım gitar ile tabi kursu en geriden takip eden öğrencisiydim. Yani orda da başarısızdım diyebilirim.

Bu başarısızlık ta sene sonu Atatürkçi Düşünce Derneği'nin düzenlemiş olduğu gitar dinletisine çıkıp bir topluluk önünde gitar çalıncaya kadar devam etti.


O zamanlarda iyi çalamıyordum gitarı. Ama deli cesareti vardı. :)) bir dübüyüğüm olsun hemen elinden gitarı alıp çalardım, bildiklerimi göstermeye çalışırdım. Üstteki fotoğrafa şimdi bakıyorum da şapkayı ters çevirip gitarı sol bacağıma dayamam şaşırtıyor beni. :))

Bu dinleti beni kendime getirmişti. Buna devam etmeliydim. Birçok arkadaşımın gitarı bırakmasına inat ben devam etmiştim. (Hala daha devam...)
Ondan sonraki yıllar hızla repertuar oluşturma yollarına gittim. Popüler olan birçok parçayı dosyama ekliyordum hızla. Ve sonraları sıkılganlık başladı. Birşeylerin farklı olması gerekiyordu artık. Herzaman atılan ritimler, aynı kalıplar beni geliştirmiyordu. Lise yıllarımda hemen hemen hiçbir sosyal aktivitem olmadı. Evde kendi başına gitar çalan ve değişik yollar arayan biriydim.
Lise yılların başlarında Joe Satriani ile tanıştıktan sonra solo çalmaya karar vermiştim. Değişik teknikler öğrendim. gitar çalışmak istiyordum ama önüme ÖSS çıkmıştı. Üniversiteye geldim. 4 yıl boyunca yine hiçbir aktivitem olmadı diyebilirim. Gitarı sadece kendime çalıyordum ve inanılmaz strest atıyordum. Çalışırken ayrı bir dünyadaydım...
Üniversite yıllarımın başında Akın Ergin'le tanıştım. Onun sayesinde gitarda çok büyük yol katettim. Onun verdiği temel felsefe her zaman işime yaradı. En çok gitar çalarkenki disiplini beni etkiledi.
Şimdi ise aynı disiplin ile gitarıma hızla çalışıyorum. Bu konuda mutluyum. Kendimin her geçen gün daha geliştiğini hissediyorum...
Peki snuç? Yani enson ne olacak?
Emrah her zaman "Beste yap" der. Onca yıldır " tane bile beste yapmadım. hitiyaç da duymadım. Henüz kendimi yetrli görmüyorum. Olmuyor işte...

4 Şub 2008

MSN'den müzik dinleyin!

MessengerPlayer, Microsoft provizyonlu yeni bir MSN botu. Diyelim evde, iş yerinde aklınıza bir şarkı geldi, dinlemek için tek yapmanız gereken hemen MSN listenize music@messengerPlayer.com adresini eklemek. Dinlemek istediğiniz şarkı ya da sanatçının adını arkadaşınızla yazışır gibi konuşma penceresine yazdığınızda anında bir link geliyor, tıkladığınızda http://www.messengerplayer.com/ sitesi açılıyor ve şarkınız çalmaya başlıyor. Artık müzik indirmeye gerek yok.

Hiç bir şekilde şarkı indirmeye izin verilmeyen bu siteye girişte hotmail kullanıcı adı ve parolanız soruluyor. Hotmail parolanızla login olduğunuzda ise 'facebook' gibi listenizdeki arkadaşlarınıza otomatik davetiye gönderiliyor. Ücretsiz Beta versiyonu olan bu uygulamada zaman zaman sitede farklı uygulamalar geliştirilebiliyor.

Örneğin, Pink Floyd dinliyorsunuz, messengerplayer size o an Pink Floyd dinleyen bir müzik arkadaşı olduğunu söyleyebiliyor. Bu müzik robotunu Microsoft Live Gallery’i ziyaret ederek MSN’e ekleyebilirsiniz.

Kaynak : Superonline

13 Oca 2008

(+18) Matematik sorusu

Amerika’ya lisansüstü çalışmalar yapmak üzere giden Mehmet, iki kız arkadaş edinmiştir. Bunlar Mary ve Nancy’dir. Mehmet’e göre;

a-) Mary olgun bir kızdır ve klasiklerden zevk almaktadir. Böyle bir yerde onunla 3 saat birlikte olmak 12 dolara mal olmaktadır. Diğer taraftan Nancy daha çok popüler eğlenceleri yeğlemektedir. Onunla böyle bir yerde 3 saat birlikte olmanın maliyeti de 8 dolardır.

b-) Mehmet’in bütçesi gönül işlerine ancak ayda 48 dolar ayırmasına olanak vermektedir. Ayrıca, derslerinin ve çalışma koşullarının ağır oluşundan dolayı, kız arkadaşlarına en fazla ayda 18 saatlik süre ve 40.000 kalorilik enerji ayırabilmektedir.

c-) Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori enerji harcayan Mehmet, Nancy için bunun iki katını harcamaktadır. Eğer Mehmet’in Mary ile buluşmaktan beklediği mutluluğu 6 birim ve Nancy ile buluşmaktan beklediği mutluluğun da 5 birim olduğunu biliyorsak, mutluluğunu maksimize etmek isteyen Mehmet’in sosyal yaşamını nasıl planlaması gerekecektir?

Grafik ve cebirsel yoldan bulunuz.

BİR ÖĞRENCİNiIN CEVABI:

Sayın Hocam, bu Mehmet şerefsizi buradan Amerika’ya lisans üstü çalışma yapmaya gittide herifin derdi bize mi düştü? Biz burada tahsili bırakıp, karıya, kıza dalsak bizi de böyle ballandıra ballandıra kitaplara yazarmısın? neyse geçelim sorduğunuz sorunun cevabına;

a-) Bir kere bu Mehmet hıyarında iki hatuna ayrı ayrı zaman harcayacak g…de, para da yok, sıkarrrr. Ayrıca dünya piyasalarında saati 100 dolardan açılıp, minimum 50 dolara kadar düşen tarifeler göz önüne alındığında, 3 saati 12 dolarlık yada 3 saati 8 dolarlık olanlardan hayır gelmez. Muhtemelen Mary 68, Nancy 79 yaşındadır ve ikisinin de bugüne kadar yaptıklarının haddi hesabı yoktur. Bu durumda Mehmet’in hem vakit darlığı, hem kadınların hali, hem de para yokluğu sebepleriyle bu iki kadınla aynı anda zaman geçirmesi gerekir.

b) Mehmet’in bütçesi (bu gönül işi tabirini ben anlamadım) beraber olmak için ayda 48 dolara yetiyorsa zaten bu düztabanın başka yöntemler uygulaması daha uygun olur. Böylelikle iki ay para biriktirip bu çuvalların yerine doğru dürüst biriyle birlikte olur ve ayırdığı 40.000 kaloriyi hakkıyla harcar. Ama siz bu cevabı kabul etmeyeceğiniz için şöyle cevap verelim; Mehmet’in bütçesi 48 dolara yettiği için ancak, aynı anda, ikisiyle buluşacağından, pazarlıkla miktar iskontosu alınır ve bütçe rahatlatılır. Böylelikle ayda ayırdığı 18 saati 3 saate bölersek 6 kez beraber olur ve her birliktelikte 40.000/6= 6700 (yaklaşık) kalori harcar. Bu hayvan bir seferde kesintisiz 3 saat zıplayabiliyorsa zaten Amerika’da kalması ve buralara dönmemesi hepimiz için hayırlı olur.

c-) Mehmet, Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori harcıyorsa yukarıdaki hesaba göre Nancy’ye sadece 6.700 - 5.000 = 1.700 kalori kalır ki bu da Nancy gibi falafos birini sadece gıdıklar. Bu durumda birinden 6, diğerinden 5 birim zevk alan Mehmet’in mutluluğunu maksimize etmesi için kendisinin de farklı zevkler araması gerekir.
Sonuç olarak bu işe alışan Mehmet’in bundan sonraki sosyal yaşantısını farklı yaşam tarzları olan biri olarak planlamasi gerekir. Bu sayede ayda 48 dolar tasarruf sağladığı gibi üste para da kazanarak bütçeyi de düzeltir.