22 Ara 2007

Kapı kolu

19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu. Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam, öteki eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü: "Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi." Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..." Hunt gülümsedi. "Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.
"Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur..."

9 Ara 2007

Şeytan ve terzi


Birgün şeytan yeryüzüne iner ve sökülen ceketini diktirmek için terziye gider. Kapıyı açar ve "Allah'ın şerri üstüne..." diye selamlar terziyi. Terzi de karşılık olarak "Senin de Allah'ın şerri üstüne..." diye cevap verir. Bunun üzerine terzi düşünür. Ben şeytanın selamını alarak ona iyilik etmiş oldum. Böylelikle günah işemiş oldum der kendi kendine. Şeytan terziye ceketini verir ve söküğü dikmesini ister. Terzi düşünür. Eğer ceketi dikerse şetana iyilik yapmış olacak ve bir daha günaha girmiş olacak. Ama ceketi dikmese bu kez başka terziye gidecek ve giderken şeytanın yapacağı kötülüklere neden olacağı için şeytana ortak olmuş olacak. Terzi ikileme düşer. Bunu farkeden şeytan "Eğer ceketimi dikmezsen şuanda psikolojik olarak durumu kötü olan bir kızın intahar etmesini sağlayacağım." der. Fakat terzi şeytanın bu dediğinin ne kadar doğru oluduğunu kestiremez. Ne yapacağını bilemez. En son kararını verir ve ceketi diker. Terzi ücret konusunda ne yapacağını bilmez. Ücret istese mi istemese mi? Eğer ücret talebinde bulunursa şeytanın vereceği parayı alarak onun lanetini de alabileceği için parayı almamayı düşünür. Ama almazsa bedavaya şetanın işini yapmış olacak ve bu şekilde ayrı bir günaha girecek. Bunu da farkeden şeytan "Sana dilediğin paranın 2 mislini veriyorum. eğer bunu kabul etmezsen başka terziye gideceğim." der. Terzi başka bir terziye de aynı sıkıntıları yaşatacağını bildiği için mecbur teklifini kabul eder. Parayı alır ve dikmiş olduğu ceketi verir. Ceketi alan şeytan kaç ile göz arasında yine ceketi aynı yerinden yırtar ve "Burası zaten hep yırtıktı..." der. Terzi olanlara şaşırır. Bütün bu yaptıklarının boşuna olduğunu farkeder. Şeytan gitmek üzereyken tekrar "Allah'ın şerri üstüne..." der. Terzi bu kez karşılık vermez. Karşılık vermeyince şeytan gitmekten vazgeçer ve terzi eğer selamını kabul etmezse dükkandan ayrılmayacağını farkeder. Dükkandan ayrılması için selamını kabul etmesi lazımdır. Kabul ederse heö kabul ettiği için günaha girecektir hem de dükkandan ayrıldıktan sonra diğer insanlara yapacağı kötlüklere sebep olduğu için günaha girecektir. Fakat yanında bulundurarak ayrı bir sıkıntıya düşmektedir...

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Dönüp dolanan birşey...


İnsanı çevirip çevreleyen bu Dünya üzeride devamlı bir savaş, bir kaos ortamı hakim sürmekte. Kulakları tıkamalı mı? Yoksa o kaos ortamına dahil olmalı mı bilmiyorum? İnsanın ne zaman gücü tükenir bilinmez ama sınırları zorlamakta fayda var. Ne zaman sınıra ulaşırsan işte o zaman oturup etrafa bir göz atma vakti gelmiştir. Bakarsın çevrene ve farkedersin ki bu zaman zarfı içerisinde hiçbir şey değişmemiş. Tek olan kararan hayatlar, biten hikayeler. Biten her hikayenin, kararan her hayatın bir galibi vardır. Biten her hikaye ise yeni bir hikaye başlar ve bu oyunun oyuncuları değişir. Roller paylaşılır ve tekrar savaşa devam... Sonuç? Periyodik olarak sabit hızla dönen ipin ucuna bağlı bir taşın ne zaman ipten ayrılacağı senin inancındır. İpin koparak boşluğa düşmen ise hikayenin bitmesi gerektiği zamandır. Ya ip kopar ya da sen ipten çıkar gidersin. sen koparsan bil ki oyunun galibi sen değilsin. Başka bir ip bulur ona tutunursun ve yine dönmeye devam edersin. Ya daha hızlı, ya da daha yavaş. Buna sen karar veremezsin. Senin tek yapman gereken o ipe daha sıkı tutunman. NE İNANÇLISINIZ? Hiç sınırlarınızı zorladınız mı? İpin üstünüze verdiği merkezkaç kuvvetini sırtınızda hissettiniz mi? Eğer hissettiyseniz o zaman ipin kopmasını bekleyeceksiniz ve ip kopana kadar dayanabilirseniz o zaman başarılı bir oyun oynadınız demektir. Zorlanmadan hayatın ritmine ayak uydurabiliyorsanız gece yatarken huzurlusunuzdur. Oyunda aklınızı kurcalayan bir perde olmaz. Savaşa dahil olmak sizi korkutmaz. Aynı yerde dönüp dolaşmak sıkar insanı. İnsan değişikliğikleri sever ama bir o kadar da yorar bu değişiklikler. İyi düşünmek lazım. İpi ellerinizle kopartıp başka bir oyuna dahil olmadan önce eski günleri özlememek için tekrar tekrar düşünmek gerekir. Bu da yorar insanı. Düşünmek kolay değildir. Hayır, kolaydır... Zor olan her yönüyle düşünmek... Ne de olsa sezin seçeceğiniz bir oyuna dahil olmayacaksınız. seçseniz bile nereye kadar seçebileceksiniz? Sahnedeki bütün dekorasyon size mi ait olduğunu sanıyorsunuz? Hiç de öyle değil... Heryer kasıp kavrulurken, sen rahat uyuyabiliyorsan sana batan birşey yok demektir. Ama unutma ki her zaman bu ipe bağlı değilsin. İpe istediğin kadar sıkı tutun, yarın bir gün ya o ip kopacak ya da sen kopup gideceksin ve başka bir oyuna dahil olacaksın.

1iyokmu

ESKİ BİR TAPINAKTAN YAZIT
Gürültü-patırtının ortasında sükünetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkca gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma. İçten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.Yalnız planlarının değil başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlamış olsun.Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye vaktin kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir. Aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma. Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısını bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür. Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile barış içinde ol.Hatırlar mısın doğduğun zamanları? Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır...
XSENTİUS M.Ö. 9: yüzyıl

8 Ara 2007

Okulumdan son haberler...

Önce kar yağdı sonra ayaz yaptı. Milli eğitim ıslak odun yolladı, sobalar yanmadı.



Odunlar kurusun diye yanan sobaların yanına dizildi. Dizilen odunlar öğrenciler tarafından alınıp yanan sobalara atıldı. Böylece odun kıtlığı başladı.

Kapılar kırıldı. Sınıflar ısıtılamadı.


Sonra karlar eridi. Heryer çamur oldu...

Öğretmenler odasında ısınan bir öğrenci



8. sınıflar...


2 Ara 2007

Deniz bisikleti

Herşey güzel bir gün geçirmek istememizle başladı. Fikrin nerden, kimden çıktığını bilmiyorum ama baya eğlenceli bir gün yaşadık diyebilirim...
Bisiklet kiralamak için kantindeki ilgili yere gittiğimizde son bisikleti saniye farkı ile kaçırmıştık. Biz de ne yapalım ne edelim diye düşünürken hadi jandarmaya kadar yürüyelim ordan dondurma alıp yiyelim dedik. Aşağıdaki fotoğraflar jandarmaya giderken çekilen fotoğraflardır.
Dondurmalarımızı yolda yedik, yaladık derken kampa geri döndük. İşte bu da dönüş anımız...

Geldik ama deniz bisikleti hala gelmemiş. Bekleyelim dedik. İşte beklerken...
Nihayet bisiklet gelir ve sıra bizdedir. 1 tane bisiklet vardır ama biz 1 bisiklete sığacak gibi değilizdir. Görevliye görünmemek için yarımız 5. ünite yollarına koyulur ve plana göre 4 kişi bisikleti 5. üniteye götürür, geri kalanlar 5. üniteden biner... öyle de oldu zaten :))
Bakın, nasıl da gidiyorlar 5. üniteye...

Değişmeli olarak pedallar çevrilir... Önden Tolga ile Volkan'ı alalım. :)) Volkan'ın surata dikkat!!! Adam hareket etmeyi sevmiyor, biz de işkence yapıyoruz sanki... :))

Kuzen halinden memnun. Adama Datça'ya yürümüş. 2 pedal çekmek nedir ki onun için :))

Emrah'a yer kalmayınca onu da öne aldık. Tabi orası da değişimde. Bisiklette devamlı bir yer değişimi mevcut. Herkes heryere geçiyor.

Bu bacaklar Onur'a ait... :))

Volkan'ın frikiği... Abi bunu msn de avatar olarak kullansana sen :))

Ben işin keyfindeyim... Kendimi hamakta sanıyorum sanırım. :))

Tolga boşa çıktı tabi, onu arkaya aldık. Görünüşe göre yorulmuşa benziyor.
Ama burda kuzen rahat duramıyor. Ayağa kalkmış, heran suya atlayacak gibi duruyor...

Fotoğraf çekiyoruz adamın hiç umrunda değil yaw, baksanıza ayakları çıkmış sadece... :))
"Beni de çekin lan!" diyerekten hemen boydan karesini alıyoruz kendisinin... :))

Yine toplu çekinmeye çalşırken... Onur'un surat ifadesine bakar mısınız? Adam bitmiş yaa...

Ama haklı o kadar ağırız ki terlikler suda yüzüyor...

Tabi bugün böyle geçmedi sadece... Buruna vardık.
İşte burundan atlayanlar kahramanlar :)) Önden ben geliyorum, balıklama olaraktan :))
Arkadan hemen Tolga, Onur ve Volkan'ı alıyoruz... Hemen diyorum gerçi aslında hemen olmuyor bu. Ben bisiklete çıkmışım onlar daha sonradan atlamışlar...
Onur'un (2. atlayan) suya düşüşünü, Volkan'ın (3. atlayan) "AMANIIINN..." diye bağrışına dikkatinizi çekmek istiyorum. :))
Emrah'ın arkadan gaza getirme ve suya atlayanlara "Kısmet 2'ye yüzün" diyerekten daha az pedal çevirme politikaları ayrı bir detay. :)) Emrah yaralı dudağından dolayı suya bile giremiyor garibim. :))
Bu videoda bisiklettekiler kendini şöyle kısaca bir tanıtıyor. Sıra bana gelince Emrah'a bi kafa atıyorum. :)
Hepsi iyi de videoyu kapatırken makinayı sallamak ne oluyor? :))

Bu video süper gerçekten. Herkes bekliyor ki güzel bir fotoğraf çekinelim, ama bizim Volkan (ki teknoloji ile bu kadar içli dışlı olan biri olarak bu hatayı yapacak gereken en son kişi...) yanlışlıkla videoya çekmeye başlıyor. :))
O sırada Kerem (Şeyma'nın kuzeni) teknesiyle gelir. Sözde bize hava atacaktır ama Emrah'ın dili rahar değil ki. Rüzgar sesi bozuyor ama dikkat ederseniz denilenler anlaşılabiliyor. (Özellikle 2. videoda...)

İşte son bomba... Günün savaşı!!! Tolga ile Emrah arasında geçen su savaşında ben de cephane doldurma görevini üstlenmişim. :))
Sonuna kadar okuyanlara teşekkür ederim.
Yorumlarınız bekliyorum... ;)