27 Oca 2013

Hastalık sonrası fotoğraf gezisi

Uzunca bir aradan sonra tekrardan bir fotoğraf gezisine gitmenin mutluluğu içindeydim bugün. En son ne zaman gittiğimi bile hatırlamıyordum. En kötüsü de şu. Planlıyorsun, birilerinin bi işi çıkıyor, 'o zaman haftaya kesin...' deniyor. 1 hafta sonra yine bir iş çıkıyor 'Ama bu son, önümüzdeki hafta kıyamet kopsa yine gidiyoruz.' diyoruz, kıyamet kopmasa da biz yine gidemiyoruz...

Bu sefer, yeni üye olduğum dernekle beraber fotoğraf gezisine gitmek çok heyecanlıydı. Yeni insanlarla tanışacaktım. Üstelik birçoğu benden daha ustaydı. Bizim ekipten de gelen olduğundan yabancı kalmayacaktım.

Fotoğraf gezisine daha tam olarak geçmeden önce hemen kısa bir geçmişe dönmek istiyorum. Çarşamba gününden beri inanılmaz bir hastalıkla boğuşmaktaydım. Aslında benim hastalıklarım rahat geçerdi. Ayakta atlatırdım. Ama bünyeme her ne olduysa son 1-2 yıl yatırmaya başladı beni. Bu seferki daha da fenaydı. Halsizlik, ateş, tansiyon düşmesi, iştahsızlık, öksürük... yani tamamen ortaya karışık. Pazar'a kadar toparanabilmem için doktorun verdiği antibiyotiği ilk defa bu kadar düzenli kullandım, işe yaradı veeeee Pazar günkü geziye sağ salim gidebilmiş oldummm.. :)) Hastanede elime tutuşturdukları kağıdın üstünde yazılı olan yaş ibaresinin moralimi bozduğunu da geçmeden belirteyim. Ben Mayıs'ı bekliyordum otuz demek için. 1 Ocak dedim mi demek direkt giydiriyorlarmış +1 yaşı...

Dönelim geziye... Geziye tahminimden daha az katılım oldu. Aslında onlar da beklediklerinden daha az sayıda insanla karşılaştılar. Tatilden olsa gerek, herkes kaçtı tabi biyerlere... İzmir Ödemiş'e bağlı Birgi beldesine uğradık önce. Orada iyi doku fotoğrafları çekilebilirdi ama ordaki bütün fotoğraflarımda damla izi çıkmış. Bunlar güzel bir efekt olabilirdi, ama olamamış malesef... Devamlı objektifimi temizlemekle meşgul oldum.  Parasoleyi olanlar bu sorunu yaşamadılar tabi... Ordan Bozdağ'a geçtik. Kayak tesisinde kar kış manzarası çekme maksatlı bir geziydi. Kayak merkezine kadar da çıkamadık.. :( Çığ mı ne düşmüş... Düşünün artık, İzmir'e çığ düşüyor. :P Kar oynayan bebeler vardı tek tük. Gereksiz otlar görünüyordu. Kalabalık yapıyordu bana. Ağaç olsa, o da yoktu. Ordan Gölcük'e geçtik. (Yine Ödemiş'e bağlı...) Aşırı sis yüzünden yine birşey elde edemedim. Sanırım bu gezi bana biraz ağır kaçtı. Ben beceremedim. Fotoğraf çeken de ya boş, kompozisyonu olmayan manzara çekmeye çalıştı ya da birbirlerine mankenlik yapıp kurgu oluşturmaya çalıştı.

Devamlı dur, kalk, dur, kalk yaptık... Her molada 1 - 1,5 saat arada herkes çekeceğini çekti. Ama üzgünüm ki pek birşey çıkmadı. Çünkü en başta dediğim gibi rahat çalışamadım,  Ayrıca hava çok kapalıydı, ışık yoktu. Işık ve gölge sorunu yaşadım. Bunu sadece ben değil, herkes bu sorunu yaşamış. 

Yok yok, yine çıktı birşeyler de içime sinmedi aslında. Sadece 1 fotoğrafımı paylaşacağım bugün.
1ininkareleri'nde....

22 Oca 2013

Sanat kokan bir gün

Hayatım boyunca Salı günleri hep yoğun geçti. Ama bu dönem öyle olmadı hiç. Salı günlerim boşaldı. Sınavlar da bittiği için özel derslerim de bitti. Hal böyle olunca bugünü kendime ayırayım dedim. Sabah uyandığımda az baş ağrısı  vardı. Ama önemsemedim, uyumaya devam ettim. Uykumu gerçekten aldığımı hissedince kalktım. Sevgili sevgilim kahvaltıdaydı. Birşeyler atıştırıp onu okuluna bıraktım. Ardından aylar önce sınavına girip kazandığım amatör denizcilik belgesini almak için gerekli evrakları hazırlayıp Kuşadası'na gittim. Harika bir hava vardı. Gömlek, süveter ve ince deri ceket fazla bile geliyordu üstüme. Kuşadası'na gitmişken güneşin varlığını fırsat bilip biraz fotoğraf çekmek istedim. Güzel kareler çıktı mı bilmiyorum, henüz detaylı araştırmadım. Zaten olursa burada aylaşacağımı biliyorsunuz... ;)


Kuşadası'na vardığımda kendimi sahile atmak istedim. Ama bir de hani şu her tatil bölgesinde olan küçük incikboncuk ıvırzıvır satan dükkanlar vardır ya ara sokaklarda. İşte oralardan geçmek istedim. Öğlen vakti olmasına rağmen dükkanların hepsi kapalıydı. Heralde sadece akşamları iş yapıyordu böyle yerler. Tabi mevsimsel sebepler de buna sebep olmalı. Daracık sokaklardan geçtim. Yolumu kaybettim, biraz tıstım... :) Ama yaklaşık yerimi tahmin edebiliyordum. İlerlersem birşekilde bu yolların sahile çıktığını biliyordum. Nitekim de öyle oldu. Hem de tam istediğim yerden çıktım. 'İbramaki Sanat Galerisi' Hep buraya gelip buradaki sergileri görmek istemişimdir. Kapısı kapalıydı, üstelik kimsecikler de yoktu etrafta... 


Ama yandaki panosunda Kubilay Akdemir'in fotoğraf sergisinin afişi vardı. 7-26 Ocak yazdığına göre bugün halen daha sürüyor olmalıydı. Çekinerek kapıyı çaldım. 20 saniye geçmeden biri açtı. Sergi varmış gerçekten. İçerisi bomboş, bir ben vardım.

Kubilay Akdemir 1995 yılından beri Dünya'da ne kadar güneş ve ay tutulması olmuşsa hepsini gezmiş ve müthiş fotoğraflar çekmiş. 


Sadece fotoğraf da değil aynı zamanda gezdiği yerler hakkında açıklayıcı bilgiler vermesi müthiş olmuş. Eve gelip de google amcaya 'Kubilay Akdemir' diye arattığımda gerçekten küçümsenmeyecek bir adam olduğunu farkettim. Adam cidden büyük paralar harcamış bu projeye. Segideki fotoğrafların bir kısmını buradan görebilirsiniz. 

Sergiden sonra birkaç güzel kare için de ben kendime şans tanıdım. Zannetmiyorum ki güzel birşey çıkmış olsun. Bugün güzel bir malzeme bulamadım. Ama ocak ayında olmamıza rağmen havanın bu denli güzel olması, deniz kenarında yapmış olduğum yürüyüş ve deniz manzarasında Ayvalık tostu yiyip çay içmek bana o kadar iyi geldi ki anlatamam sizlere...

Bu arada bu etkinlikler sırasında devam etmekte olduğum fotoğrafçılık kursumu ekmek zorunda kaldım. Fotoğraf hocam arayıp kurs sonundaki sınavın bugün olduğunu söyledi. Giremeyeceğimi, Kuşadaası'nda olduğumu söyledim. Yarın belki hiçbir zaman giremeyeceğim.

En kötü ne olur? 
Sertifikayı alamam. 
Çok mu önemli? 
Hayır... :P

tosbağa'nın mimi #2

http://tosbaganindunyasi.blogspot.com/2013/01/mimlenmisimmmmm.html
Cidden zorla yapmıyorum... Mim olayını kafaya takmıştım zaten. Açık konuşayım biraralar zorla yapıyordum. Sonra tamamen döndüm sırtımı. Hiçbirine cevap vermez oldum. Sonra sonra zevkli mimler türemeye başladı.
Buarada bunların kaynağını da merak etmiyor değilim ama neyse şimdi konu dağılmasın.. Geçelim mime...

Şuan olsa çok sevinirim
Bi tripod alacak para bulsam sağdan soldan süper olur mesela. Evet, buna gerçekten sevinirim... :)


Şimdi orada olmak vardı
Kesinlikle ANKARA... 15 tatil dedim mi Ankara gelir aklıma. Neresi mi? Gidip bir cafesine barına deli gibi içtikten sonra o karlı buzlu ayazlı havasında yürürken ayılmak gibisi yok. TAbi yanında seni güllmekten kırıp geçiren EEE ve kankisi Halil'siz olmaz... 


Nerde o eski günler
Yok öyle bir gün. Bu günlerim daha huzurlu...


Neleri özlüyorum
Müzikle daha içli dışlı olduğum günleri


Çok severim 
Sevgilimi
Fotoğraf çekmeyi
Yanlarında rahat hareket edebildiğim sayılı arkadaşlarımla vakit geçirebilmeyi


Nefret ederim 
Kasılmaktan
Trip çekmekten


Bugünlerde çok fazla dinledim 
Cem Yılmaz'ın eski görüntülerini... Espiriyi bildiğim halde izlemek bir zamandan sonra gereksiz.
Hele ki sinemada sıfır km seni beklerken...


Şimdiki ruh halim
Uykulu, süper rahat ve huzurlu...

18 Oca 2013

Yalama olmuşum


Artık vurdumduymaz olabiliyorum. Bir sınırım vardır sınıfımda. O sınırı aşana karşı gösterdğim tepkileri bazen şaka zannediyor öğrenciler. Ciddi olduğunu anlayınca diklenme meydana geliyor. Benzerlerini çok yaşadım. Enson bir tehditle son buldu vukuat.

Amaaann sıkıldım bunlardan. Havyalan köpek ısırmaz mantığıyla yaşar oldum...

13 Oca 2013

bilemedim.

Sistem nasıl oluyor da çocuklar bu derecede duyarsız hale gelebiliyor? Benim hafızam mı yanılıyor mu? Ben ortaokuldayken sınıfımızda kimse 100 üzerinden 10-20 falan almazdı. 05 - 02 falan diye notlar duymazdık. En tembelimizin bile yapabildiği 2-3 soru olurdu. En kötü 2-3 kişi 30 larda falan alırdı yanılmıyorsam. Çok da müthiş bir sınıfımız da yoktu hani.

Ama şimdi bakıyorum da şimdiki çocuklara...


  • 12 alınca yanındaki 11 alan arkadaşına dönüp 'Olleyyy seni geçmişim' diye bağıra bağıra gülüp, onunla dalga geçmeyle eğlenebilen çocukluk var.
  • 3 sınavın 3'ünden de boş kağıt verebilen bir ortaokulu öğrencisi (pardon öğrenciler) var.
  • Sınavdan 10 almasının sebebini sorunca 'Hoca test sormadı.' diye cevap veren bir gençlik var.
  • Yüzlerce kere günü gününe çalışmanın gereğinden bahsetsek de matematik sınavına çalışmanın sınavdan 1 gün önce yarım saat deftere sadece bakarak çalıştığını zanneden öğrenciler var.
  • Sıra arkadaşı ile noktası noktasına kadar aynısını yapıp da kopya çektikleri anlaşılmayan öğrenciler var.
  • Nasıl olsa kalma yok mantığıyla hareket edip boş kağıt verme yüzsüzlüğüne sahip öğrenciler var. (3 sınavın 3ünden de...)

O birşey değil de ben de bunlara acıyıp hadi notları yükselsin diyip onlara dağıttığım testlerdeki soruların harfi harfiyen aynısını soracağımı söylememe rağmen ortalamanın gram değişmediğini görmek ve sırf bu yüzden koskoca Cumartesi günümü bunların sınav kağıtlarını okumak için harcamak koyuyor insana...

İlk yıllarımdı genelde bunları düşündüğüm zamanlar. O zamanlar gerçekten idealisttim. Sanki üniversite öğrencisi bilincinde gençler var zannediyordum karşımda. Üstelik daha doğunun bir köyündeydim. Boylarından yüksek şeyler beklediğim aşikardı. Sonra sonra törpülendim. İstanbul'a gelip büyükşehir serserisiyle tanıştım. Şimdi ise egedeyim. Daha saygılı bir öğrenci kesimiyle içiçeyim. Bu zaman zarfında görmemeyi öğrendim. Bazı şeyleri umursamamayı... Ancak gördüm ki bu beni öğretmenlik mesleğimden soğutuyordu. Verdiğimi almak istiyordum. Aldıklarım hiç yok değildi. Benim sayemde çok güzel konuları kavrayanlar, sınavlardan yüksek not alanlar, istedikleri okullara yerleşenler... Bunları görmek bi boka yaradığımı gösteriyordu zaman zaman... Ancak bazen böyle büyük travmlar da yaşamıyor değilim.

Ne zaman sınav kağıdı hazırlasam veya onları okusam çevremdekiler 'Aman öğrencilere acı, onlara yüksek not ver...' şeklinde hep taraflı yorumlar yapıyorlar. Ben mi çok gaddarım yoksa onlar mı gerçeği göremiyorlar. Anlıyorum. Mametik öyle kolay kolay sevilen bir ders değil. Ancak açık açık 'Aç kalırsınız. Bi baltaya sap olamazsınız, kimse tarafından sallanmazsınız...' diyip onların psikolojilerini altüst etmek istemiyorum. 

Bir de sınav kağıdı var size göstermek istediğim. Bunlar gibi tonla gösterebileceğim örnek var. Ağlaya ağlaya izledim. Biraz da siz bakın...



Söyleyecek birşey bulamıyorum. Bu arkadaş numunelik değil. Elimizde çok var.
- Bu da MEB in zorunluğu tuttuğu el yazısı sisteminin getirdikleri -
Arkanızdan böyle yazılar yazan inanlar geliyor haberiniz olsun...



9 Oca 2013

tosbağa'nın mimi

Hoşuma giden milere cevap vermeye çalışırım genelde. Bugün de sevgili tosbağa beni mimlemiş. Kendisini kırmayıp hemen cevaplıyorum.
Konumuz şu... özlediğimiz şeyleri yazacakmışız. Hemen efendim...

  • balıkesirdeki değirmen boğazını
  • küçüklüğümü geçirdiğim mahalleyi, sokakları ve o zaman mahalle maçı yaptığım arkadaşlarımı
  • okul yıllarıma dönüp, o sıralara tekrar oturmayı
  • her zaman benim yanımda olan herşeyimi paylaştığım eee ile oturup uzun uzun konuşmayı, ankara'da bir barda oturup bira içmeyi, ordan kalkıp canlı müziğe gitmeyi
  • üniversiten arkadaşım olan okan'la uzun uzun derin muhabbetlere dalmayı ve murat'la her türlü geyiğin dibine vurup uzun yolculuklara çıkmayı
  • davul ve bas eşliğinde elektroda solonun dibine vurmayı
  • tüplü dalış yapmayı
  • fotoğraf gezisine gitmeyi (makinamın nerede olduğunu unutcam yakında..)
  • Ankara'nın konur sokağını... (1-2 farketmez...)

6 Oca 2013

Sidik yarışı


Bugün pek haz etmediğim insalar evimize yemeğe geldiler. 2 evli çift. Bunlardan biri gerçekten canımı sıkıyorlar.

Şimdiye kadar evli çiftlerden birinden erkek olanı eşimin üzerine gidip 'sen dominantsın, şöylesin böylesin..' diyip sanki sevgilimi despotmuş da beni eziyormuş izlenimi yaratıp şakayla karışık espiriler yapıyordu. Maksat eşimin sinirlerini bozup, eğlenmek. Çoğu zaman bunun suyunu çıkarıyordu. Uzunca müddet bu sürdü bu. İlk defa bugün yapmadı. Fakat farklı bir noktadan sinir etmeyi başardı bu sefer.

Şimdi bu arkadaş da benim gibi matematik öğretmeni. Yıllardır özel dersler veriyor. Çalıştığı okulun konumu ve başarısı da özel ders vermek için uygun bir okul. O yüzden şanslı. Benim ise çalıştığım okul o kadar başarılı değil, ailelerin maddi düzeyleri belli. Ne çok başarılı, ne çok başarısız. Orta düzeyde... Benim 2. yılım. Özel ders vermeye yeni yeni başladım. Kendi öğrencime asla ve asla vermemek için kendime söz verdim. O kuralı da asla delmiyorum. neyse...

Şimdi bu evli çift arkadaşımız benim ders vermeye başladığımı farkedince bunlardan erkek olanı hiç yapmadığı şeyi yaptı ve başladı kendi derslerini ballandıra ballandıra anlatmaya. Yok derslerim çöyle yoğun ,böyle yoğun. 'Sabahtan beri derslerim var.' 'Öğrencilerim üstüste geliyor.' 'odadan dışarı çıkamıyorum...' Sıkıldım. Geyiğe vurdum ben de...

Eşi de mutfakta benim eşimi sıkıştırmış. Telaş içinde 'Seninki kaç kişiye ders veriyor? Kaçar liradan veriyor? Yarın kaç kişiye dersi var? Dersi kaçta başlıyor? hııı sizinki 12 demi, benimkinin 11de başlıyor...' gibilerinden kıyaslamalara başlamış. Ben bunları tahmin ederekten bizimkine 'Sakın sayı verme..' diye tembihlemiştim. O da vermemiş. Tabi bu durum o para hırsından kuduran arkadaşın uykularını kaçırmış olmalı bu akşam...

Neden insanlar bu kadar parayı severler?Parayı sevmek son derece doğal. Ben de seviyorum. Ama gezemedikten, onu yemeyi bilmedikten sonra ne yapayım ben o kadar parayı? Ya da gezmeyi de biliyor olabilirsin. Çok para kazanabiliyor da olabilirsin. O zaman neden başkasının kazancıyla yarışırsın? Yarışmaya dökme işte bu işi...

3 Oca 2013

Blogtan önce o vardı.

KPSS ye hazırlanıyordum. O zamanlar evimizde internet yoktu. Olmasını da istemiyordum. Zaten deli gibi KPSS maratonundaydım. Haftanın 4 günü dersaneye gider, akşama kadar orada ders görür, diğer geri kalan zamanlarda tek yaptığım şey oturup KPSS hazırlanmaktı. Yani hayatımda olan tek şey KPSS idi.

Onu, sadece küçücük bir araya birşey sıkıştırırdım. Hatırlıyorum da garaj.org sitesinden benden Kurban'ın bir şarkısını istemişti. Onu mail olarak attım. O zamanlar kolay değildi interetten müzik indirmek falan. Sırf onun için evden flashıma şarkıyı alıp ertesi gün internet cafeden mail atmıştım. Şimdi olsa.. pehhh :P Kim, kim için flash ına müzik koyarda internet cafeye gider de onu maille ulaştırır. Ölme eşeğim ölme.

Her dersaneye gittiğim gün evden yarım saat erken çıkıp internet kafaye gider, orada onunla yarım saatliğine MSN den konuşurdum. Düzenli bir şekilde 10 ay boyunca neredeyse her dersaneye gittiğim gün konuşurduk. Hep aynı saatte. O da iş yerinde olurdu o saatte. Sabahtan işleri az olduğu için konuşabilirdi benimle. Diğer vakitlerde müsait olsam bile konuşmazdı, kaldı ki ben internette olamazdım o saatlerde.

Sevgilim değildi, asla onu o gözle görmedim. Hatta onu hiç görmedim. Hiç kamera açmadık. Açmayı da düşünmezdik. Ya da ben hatırlamıyourm. HAni açmak isteyip de fırsatını bulamadık desem?? Yok, öyle birşey yok aklımda. Belkide onun kamerası yoktu... O yüzden açmadık. Sadece MSN deki tek küçük avatarı vardı. 1 yıl boyunca tek gördüğüm o küçük kareydi. Saçları kızıldı.  Sonlara doğru siyah saçlı halini koymuştu ama kızıl yakışıyordu. 

O zamanlar onun sevgilisi vardı. Benim yoktu. Ama ümit de beslemiyordum ayrılsın da benimle çıksın diye. Ama hiç inandırıcı gelmiyor değil mi? Bütün bu eziyet neden olabilirdi ki? Sabahın köründe yarım saat erken kalkamk hiç mantıklı değildi. Ama o kadar çok ihtiyacım vardı ki buna... Sadece ona yaşadıklarımı, hayatımı, monotonluğumu, sıkıntılarımı anlatmak beni inanılmaz rahatlatıyordu. O zamanlar blog hayatım gibiydi. Yarım saat... Hiçbirşey değildi. Hiçbir şeyimi engellemiyordu. Sadece yarım saat erkenden kalkıyordum.

Şimdi ise facebook ta arkadaş listemde ekli. Ama ne konuşuyoruz, ne selamlaşıyoruz. 1 kare fotoğrafını bile beğenmişliğim yok...


2 Oca 2013

Şuursuzca verilen görevler

Yarın sınav var.. Ama bize değil, öğrencilere.. Neymiş efendim ildeki bütün öğrenciler sınava girecekmiş. Sebep? Bilmiyoruz. Aydın dersaneleri birliği (AYDER) böyle birşey çıkarmış. Bütün öğrencileri sınava sokuyor. Buna da MEB taşaronluğunu üstleniyor. Bir de MEB (ona ne oluyorsa..) bütün öğrencileri zorluyor. Biz yapınca suç oluyor, kenileri yapınca birşey yok.. Hangi yayınevinin sınavı? Hangi parayla yapılıyor? Aslında bu durum sadece Aydın için geçerli değil. Şimdiye kadar görev yaptığım bütün illerde (Muş, İstanbul) bu sistem var. Sınav gözetmenleri de bizler. Yani MEB'in öğretmenleri. Sınavı kimin yaptığı da belli değil.. :P Var bunda bi bokluk ama hadi hayırlısı. Yönetmelikte yazmıyor böyle birşey. Ne ayak arkadaş?

Hadi bunu geçtik. Ama sınavın saat kaçta olduğunu müdürümüz neden bize söylemiyor?! (öğreneceksiniz birazdan..) Yarın sabah. Ama saat kaçta? Yarın ders olmayacak. Belli ki tam vaktinde gelmeyeceğiz. Ya da ne bileyim, gelecek miyiz? Bilinmiyor. Öğrenciler bize soruyor. Biz 'Bilmiyoruz' diyip geri yolluyoruz. Biz müdüre soruyoruz, o da bizi yolluyor. Taaa ki son saat gelene kadar..
Yazıyı aşağıda görüyorsunuz...


BOK YE EMİ? 50 DAKİKA ÖNCE GELİPTE NAPAYIM BEN OKULDA?

Bakın müdürümüzü severi babacandır, iyidir, güzeldir. Bir şey istersin, ikiletmez. Ancak...
Hani antropozu gelmiş inatçı yaşlı dedeler vardır ya.. İşte aynından. Arkadaş, bazen inadı tuttu mu tam tutuyor. Gözü birşey görmüyor. Pire için yorgan yakan cinsinden birinde bi sıkıntı görsün herkesin özgürlüğünü kısıtlıyor. 'Naapmaya o saatte çağırırsın?' dememize müsade etmeden adam bekledi bekledi bekledi, son saat sınıflara yazı dolaştırıp 50 dakika erkenden gelmesini söyledi. Ama söyleyeceğimi söyledim ben. 

Çıkışta yakaladım. Pis, kindar gülüşümle (andım seni E.E.E.) el çırparak 'Son dakika kazığını  da attığınız ya müdürüm. Helal olsun ya laaa..' diyerek yarı şaka, yarı gerçek lafımı da söyledim de içip rahatladı ya... Artık sabah 5'te de olsa giderim okuluma. :)

Gece böyle başladı ve böyle bitti.



Misariflerimiz gelmeden önce yılbaşı ağacımızı balonlarımızı hediyelerimi hazırladık. Görüntü buydu.
Aslında 'öncesi' ve 'sonrası' diye 2 kare koyacaktım. Lakin olgunlaşmamızdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama bir türlü etrafı dağıtamadık. ulan 1 tane bile balon patlamaz mı? Hiç mi onlara iğne batıracak muzip çıkmadı aramızdan? Gecenin sonunda salonun görüntüsü yine aynı bu şekildeydi. yuhhh dedim kendime. Kendime değil hatuna... :)

Bu eğlenemedik anlamına gelmesin. Bağıra bağıra güldük, eğlendik, içtik, s.tık...
Midye, çiğ köfte, bira, tekila, şarap... ve daha içilemeyen rakı... Birileri kussun diye çok bekledim ama yok. Herkes usturuplu içti. Oysa ki o ANı yakalamak için makinamı hazır halde bekletiyordum.. 

Saat 12 yi gösterdiğinde gangnam style şarkısıyla girmemize inanamıyorum. Milyonlarca insandan biri olduk farkına varmadan. Dansözsüz olmazdı. Bu konuda youtube oldukça yardım etti bu bize.. :) Tabi vazgeçilmemiz cranium oynadık. Tabi kafaların inceden inceden güzel olması bizi mala bağladı. Bayanlar fena tongaya getirdi. Bi bokluk vardı bunda. Çok fena yenildik. Ya biz gerizekalıydık ya da bunlar fazla zekiydiler...

Böyle yeni yıla mı girilir be arkadaş diyenlerinizi duyar gibiyim. Ancak sabah kalkığımda hissettiğimiz baş ağrısı (biliyorum bunu hepiniz hissettiniz) sayesinde 'yok yaaa iççmicektik..' hissiyatını yaşamamak elde değildi. Tabi beni akıllı sevgilim her zamanki gibi bilinçli yönünü kullanıp akşam yatmadan önce suyunu içtiği için baş ağrısını minimum seviyede tuttu. Mışıl mışıl uyudu tabi hatun. Biz? Kaffalarımız çatladı.. Ha bir de sarhoş olsam neyse... Arkadaş eğlenmekten, kakara kikiri yapmaktan biramı içmeyi unuttum be yaaww... :P