30 Mar 2012

islamiyet aşağı, islamiyet yukarı...

4+4+4 sistemi iyi planlandı mı?
Fatih projeleri ne kadar gerçekçi?
Eğitim yaşının 60 ay mıdır, değil midir?
SBS, LYS lerin kalkma durumu nedir? eğer kalkarsa yerine gelecek olan öğrenci seçim sistemi ne olacak?
Meslek Liseleri'nin akıbeti nedir?
Türban..?
ve şimdi üzerinde durmak istediğim konu...
'Seçmeli kuran-ı kerim dersleri...'

Herşeyden önce en büyük hata bizi yöneten insanlar koca ülkeyi kendileri gibi zannetmeleri.

Bir gerçeği söylemek istiyorum. Yazılarımı okuyorsanız belki farkedebilmişsinizdir. Ben ateist bir insanım. Nüfus cüzdanımdaki din ibaresini her gördüğümde yüzümde sadece gülücükler çıkıyor. Ama bu gülücük evreni yarattığı düşünülen tanrının yansıması olan bir nurdan kaynaklanan gülümseme falan değil. Her neyse... Benim için çok mühim değil bu konu. Bu konunun, sizin için hiç önemli olmadığından eminim. O yüzden anında geçiyorum...

Şimdi herkesin farklı olduğu konusunda da hemfikir olalım lütfen. Yani eğer bu konuda anlaşamadıysak pek bir yere varamayız. Çünkü bunu anlamak için bilimin gelmiş olduğu son noktaya kadar ilerlememize gerek yok. Nasıl herkes farklıysa düşünce şekilleri, davranış nedenleri hep farklıdır. Bu farklılık inancı bile etkiler. Lakin işte orada önümüze kocaman bir duvar örülmekte. Ben Türkiye'de doğduğum için önüme islamiyet sunuldu. Başka birşey gösterilmedi. Taaa ilkokul sıralarında verildi bu bilgi yığınları. Şimdi bakıyorum da din kitaplarına.. Din kitapları 'Din' kitapları değil 'İSLAM' kitabı. İslamiyet aşağı, islamiyet yukarı.. Bu durum zaten hep öyleydi. Yani bu AKP nin getirdiği dayatmalardan değildi. Aralarda az da olsa hristyanlık, musevilik falan adlarını duyardık diğer dinlerin .Ama hepsi kötü pis kakaydı bizim için. Hep öyle gösterildi. Ne bileyim... Diğer ülkelerde de tam tersi oluyordur muhtemelen.. Tıpkı takıım tutar gibi fanatik olduk dinimizde. O da ne kadar gereğince yapılıyordur tartışılır. Yani 'elhadülillah müslümanız..' deriz, ardından iddaa oynarız. Neyse, o kendilerinin sorunu..


Şimdi hiç mi düşünemiyor Merge? Ya sınırın öbür tarafında olsaydı...? İşte o zaman kilisede değil camide olacaktı.. 

Hadi din derslerini sindirdik. Aleviler zaman zaman karşı çıktılar. Okutmadılar çocuklarını. Davalar falan filan biton bağırıp çağırdılar. Ama şu sıralar sağolsun başbakanımız sayesinde  onların da pek sesleri çıkamıyor. Sonuçta adı islamiyet değil.. Her ne kadar adının 'din' olması durumu biraz daha kurtarıyor olsa da dua İslamiyetin gerektirdiği duaları ezberlemeyi zorunlu tutmak! Hiç adil değil... Neden tarafsız sunulmadı bizlere bütün dinler? Neden dayatma yapıldı onca yıl.. (hatta yüzlerce yıl...)

Hadi bunları da sindirdik diyelim. Şimdi geldi Kuran dersine... Bunun adı 'seçmeli kuran' dersi. Diyanet İşleri Müdürlüğü neden kuruldu? Gerçi onun da varlığından şikayetçiyim ama neyse... Kuran öğrenmek isteyen onun açtığı kurslardan pekala öğrenir. Nitekim oraya öğrenmek isteyenler değil, 'çocuğunun öğrenmesini isteyenler' gönderiyor çocukarını... eeee hani seçim? Hani seçmeli ders? Bu da babası annesi tarafından seçildi. Belki bun düşünceme 'Herkes çocuğunu istediği gibi yetiştirir.' cevabını bulabilirim. Yanlış anlaşılmasın tartışmıyorum. Bu cevabı benim beynim veriyor. Yoksa kimseyle laf yarışına girdiğim falan yok. Yanlış anlaşılmasın...

Neyse nerde kalmıştık? 'Herkesin çocuğu...' demiştik.. Tamam, herkes çocuğunu istediği gibi yetiştirirse o zaman ben de çocuğumu ateist olarak yetiştirmek istiyorsam (ki istemiyorum, o kadararı kendi versin isterim..) neden o zaman ben DEVLET ENGELİyle karşı karşıya kalıyorum acaba? Haksız rekabet değil mi acaba 10 yaşındaki bebeye Din dersi diye İslamiyeti dayatmaları, 12 yaşında Kuran'ı önüne koymaları. Hem o kadar bağırıyorsunuz 'Kuranı anlamak o kadar kolay değil. Çok soyut, çok karmaşık...' diyorsunuzda 12 yaşındaki bebenin ne anlamasını bekliyorsunuz? Peki 12 yaşındaki çocuk madem anlamayacaksa, sadece okuyup geçecekse (bunun sevap olduğu konusu ayrı bir konu..) bunun anlamını sormayacak mı bu çocuk? Onun anlamını açıklayacak olan öğretmenin yorum gücüne ben nasıl güveneceğim?

oooooyffff çok sinirlendim... kitap okucam. Şuanda okuduğum kitap da yahudiliği  anlatıyor. Sempatik olduğu noktaları var bu dinin ama hepsinde olduğu gibi şu efsaneler yok mu? Hep ordan kaybediyorlar... :)

28 Mar 2012

Şuanda bunu okuyorum.

Çok kararsızım... Şuanda okumakta olduğum tam 3 tane kitabım var. Hatta belki 4...
bir türlü birisine konsantre olamıyordum... Bir birine başlıyorum, sıkılıyorum. Aslında güzel oludğunu biliyorum ama devam edebilsem... Çok uzun süre kitap okuyamadığım için oluyor bütün bunlar. Son 2-3 günden beri artık birine sardım sanırım. Şuan için 'Kabalist'

Burdan esinlenerekten blogumda da ince bir değişiklik yapayım dedim. Artık hangi kitabı okuyorsam o kitabın resmini sağ tarafta paylaşacağım.. gerçi şimdi o resim ne zaan değişir en ufak bir fikrim yok ama şuanda okuma hızıma bakılırsa fena değil gibi...

24 Mar 2012

Nevruzla birlikte başlayan bahar...

Nevruz deyince aklıma artık molotof kokteyller, Taksim'de ve Doğu'nun belli yerlerinde gövde gösterileri PKK sempatizanlığı, sarı kırmızı ve yeşil renklerinin oluşturduğu renk çümbüşlüğünden başka birşey gelmezdi. Lanet olsıcıları yine yapsınlar gösterilerini bizler buralarda en güzel şekilde yaparız kutlamalarımızı....

Bu yıl okulumda yapılan nevruz kutlamasına ilk etapta her ne kadar gereksiz de görsem yine de kutlama sonunda yerini 'İyi ki de olmuş...' düşüncelerim yer aldı.

Türkçe öğretmenimiz sayesinde Mart'ın 21 i baharın geldiğinin bir habercisi olaraktan bir kutlama olarak hepimizin kanını işledi. Geleneksel olaraktan yumurta kırma yarışmaları yapılırmış. Öğrenciler yumurta kaynatıp getirdiler. Bir de onları boyadılar. Sonra onları kantinden 5 TL lik ödül çeki için tokuşturdular..Güzel hoş bir rekabet havası oldu biranda etrafta.. :)

Türkçe öğretmenimizin milliyetçi düşüncesi ışığında Türklerin Anadolu'ya girdiklerini temsilen bir ateş mi ne yakılıp demir dövülürmüş. Ben lastik yakılıp üstünden atlanır sanıyordum. Oysa ki bu daha zevkliymiş. Bütün sınıflardan 1 temsilci ve öğretmenleriyle birlikte ateşte demirimizi dövdük... ve güzel sıcak güneşimizin kemiklerimizde hissetmemizin açılışını yaptık bir güzel. Artık t-shirt zamanı gelmiştir..

22 Mar 2012

Gürhan'dan mim var

Şimdiye kadar cevaplayacağım en az sorudan oluşan ama çok derinlere inildiğinde çooook şey söylenebileceği bir mim... Gürhan.. Kendisi oluşturmuş mimini.. :)

SORU 1: 
*Hayatınızda ‘artık yok’ dediğiniz şeyler var mı? Eskiden bu yana neler değişti sizce? Neleri özlüyorsunuz peki, neleri yad ediyorsunuz? Ya da aklınıza gelince ‘iyi ki de değişti’ dediğiniz şeyler oluyor mu?
Geçen gün Rock FM de 'Berber Dükkan' ını izlerkenki konu.. Konu 'Eskiden neler oynardık?' Bunu en son geçen Pazar düşünmüştüm. Hani '80 lerde çocuk olmak..' sözü vardır ya. Aynı o misal. Adına birçok video, facebook grubu, sayfası, söyleşisi muhabbeti edilmiş bir muhabbettir. Gerçekten ayrı bir zevkti 80 lerde çocuk olmak. Aslında zamanın ve insanoğlunun gelişmesinden kaynaklanan doğal bir sonuçtu bu değişim. Bugünün çocuklarından bekleyemezsiniz aynı şeyleri.. Benim için 'artık yok.' dediğim o kadar çok şey var ki.. Burdan başlasam yazmaya Bağdat'a yol olur.. Ama şunu diyebilirim ki 'iyi ki değişti..' değişti diyebileceğim şeyler içinde sadece bazı örf ve adetler yer alıyor ki onları burada bahsedersem muhtemelen birçok kesim tepkiyle karşılayacak. Ama burası benim çiftilğim değil mi? Yardıyorum o zaman... Başta şunu diyim. Artık çevremdeki insanlar bayram ziyaretleri adı altında takım elbiselerinin giyinip çocuklarını da alıp kapı kapı dolaşmıyorlar. Ya da onlar dolaşuyor ben sapa sola sıvıştığımdan beni yakalayamıyorlar. Ya da yine sağa sola sıvıştığımdsn benim onlara gitmemem için bir bahanem olmuş oluyor. Yapmacık şey bi kere, kandırmayın kendinizi. Tamamen ortadan kalkmış birşey değil ama eskisi gibi değil işte...

SORU 2: 
*Hayatınızda neyin değişmesini isterdiniz? Yeni bir eşya, yeni bir hayat ya da yeni bir icat mı istediğiniz? ‘Hayalimdir…’ dediğiniz bir şey söyler misiniz?
Aslında bu soru benim için cevaplanması gereken bir zaman. Bundan 2 yıl önce sorsaydınız gerçekten çok şeyin olmasını isterdim. Hatta burada bahsetmiştim zamanında. Oradaki listeye bakılacak olursa hepsi başarıyla tamamlanmış. Bundan sonra yeni hedefler koyma zamanıdır diyebilirim artık kendime. Bundan sonra maddiyat, yatırım, ailenin henüz oluşmamış diğer fertlerinin yaşantısını yoluna sokma temalı hedefler olmalı. 'Çok zengin olmalıyım.' diyemiyorum, çünkü devlet memuruyum. Lakin güzel diyebileceğim müstakil bir eve sahip olmak çok ütopik gelmese gerek herkese.. Sade ve modern bir bahçesi olsa. Yüksek tavanlı lüks dekore edilmiş bir dizaynlı.. Kısaca: 'Ben zengin olsam yaaa...' :) Gören de karnım aç zannedecek. Hiç alakası yok. Ne istesem de yapıyorum, gezmek istesem gidiyor geziyorum. Yemek istesem gidiyor yiyorum. Çok nadirdir kendimi aşacak şeyleri canımın çekmesi.. sıradaki mevzuya hiç gelesim yok. Diğer aile fertlerinin oluşumu konusunda henüz kendimi(zi) hazır hissetmediğimizden (kendini hazır hissetme de neyse... henüz anlamış değiliz) henüz düşünmüyoruz. Herhalde korunmasız çıkıp yola birgün bir kazaya kurban gidersek işte o zaman mı kendimizi  hazır hissetmiş olucaz orasını da anlamış değilim.. :) Şunu farkettim ki artık Dünyamı daralttım. Daralttığım dünyam daha da değer kazandı. Okul personelini saymazsak çevremde görüştüğüm kişiler çok çok az. 1 elin parmağını geçmez. Evet, gerçekten de geçmiyor. Hani durgun suya atılan taşın oluşturduğu dalga misali hani uzaklaştıkça yavaş yavaş azalan samimiyet muhabbeti bende yok. Benim hayamınım o halkasında 1 katman var, sonrası yok.. Sıkıcı görünüyor. Ama yine de mutluyum. 

Pembe gözlüklerle bakmıyorum hep. Karamsar olduğum şeyler de var. Değişmesini, ortadan yokolup tamamen kalkmasını istediğim şeyler var.
Dünya üzerinde insanları bir güzel sömürülmesine sebebiyet veren şu dün faktörünün tamamen ortadan kalkmasını istesem çok şey mi istemiş olurum? 
Onsuz da bir güzel rahat rahat, mutlu mesut yaşayabileceğimizden emin olduğum bir Dünya üzerinde yaşamak istiyorum. Bu yazıyı okuyan birçok insan biliyorum ki 'Öyle bir Dünya yok gülüm..' dese de belki 'gülüm...' demese de öyle bir dünya evet yok.. Üzülerek söylüyoru ki başımı eğerek 'Öyle bir dünya yok..' diyeceğim. Din faktörünü insanlar getirdi ve insanlar asla bunu kaldırmayacak. Toplulukları kontrol altına alabilecekleri tek güç kaynağı DİN... İktidarlar din sayesinde savaşlar çıkarabilir, katliamlar oluşturabilir. Nitekim de yapmıyorlar mı? 

Böyle bir dünya bulamasam da en azından din eksenli kurulan siyasetlerden kurtulmuş bir ülkede yaşamak benim hakkım diye düşünüyorum. Tamam bütün dünya diyerek belki abartmış olabilirim isteğimi ama dini görüşümü söylediğimde fikrimi değiştirmeye çalışan yobaz insanlarla aynı havayı teneffüs etmek istemiyorum.

Neyse ben çok sinirlendim. Mimleyip de kapatayım artık yazımı...


20 Mar 2012

Gaffasına vur gaffasına...

Her ne kadar bugün nöbetçi olsamda, 9 saat dersim olsa da... Ve her Salı günü olduğu gibi aşırı yorgun olsam da tadım yerindeydi aslında. Çünkü artık verrdiğim emeğin boşuna gitmediğini düşünüyordum. Değerdi bunlara...

Ama doğuda geçirdiğim her dakika, her saniye bana batıyordu. Boğuluyordum adeta. Nefret ediyor, tiksiniyordum o alçaklardan. Bu taraflara yaklaştıkça nefretim geçti. Çünkü daha az görüyordum onlardan. Önce twitter da TT olmuş bir başlık dikkatimi çekti. 'Ahmet Türk'. Sol gözünü görünce önce üzülemesem de (:) Yaa yok.. Bir polisin yaptığına kesinlikle inanmıyorum. İftira olduğundan eminim. Hatta Diyarbakır'da polis amirine tokat atan pislik kadın aklıma gelince o zaman kızdım işte polise.. Nasıl olur da yumruk atarsın? Gaffasına vurr gaffasına...


Konuyu kapattık diyelim her yerde çıkıyor karşıma. Kardeşim o kadar çok ki onlardan. Kurutmak lazım. Öyle böyle değil. Baksanıza daha düne kadar nasıl yardım yapacağımızı şaşıran kurum, şirket, sivil toplum örgütlerinin düşünmeden yardımlar yığdığını... Açık konuşayım 1 kurşumu bile yollamadım. Yollamam da... Yolda bulsam vermem. Mont, ayakkabı mı? Yakarım yine vermem. Küçük madur olan çocukları örnek gösterip beni ırkçılıkla suçlamayın. Bunları söylemeye hakkım var. Eğer bunların bu pankartı açma hakkı varsa benim de böyle düşünmeye hakkım var.



14 Mar 2012

Matematik Şenliği 2

Nihayet aylardır uğraşıp didindiğimiz akıbetinin ne olacağı hakkında en ufak bir fikrimin bile olmadığı şenlik nihayetinde muradına erdi.

Beklenmeyen olumlu gelişmeler:
Beklediğimden çok daha olumlu tepkilerle karşılaştım.
Öğrenciler bir dediğimi iki etmediler.. Sorun çıkarmadılar, istediğim herşeyi yaptılar.
Sunum sırasındaki acemilikler gözardı edildi. Belki de ilk defa karşılaştıklarından görülmedi.
2. kademe öğrencileri (6 7 8. sınıf öğrencileri) tahminimden daha ilgiliydiler.

Beklenmeyen olumsuz gelişmeler:
İnanılmaz tahmin edilemeyecek kadar yoruldum.
Rubik küp yarışmasını kaybeden 2 kız öğrencim kendini hırpalarmışçasına feci şekilde ağladı, fenlaştı, yatıştırmak zor oldu. Belki işim yarına kaldı.
2 öğrencim tişörtlerini getirmeyi unuttuğu için onları arabayla götürüyordum. Yolda lastiği yardım, cant eğrildi, terazi kırıldı. Etkinliği zor yetiştim. 500 TL masraf çıktı.

10 Mar 2012

The Mystical Potato Head Groove Thing

  • Cumartesi gündüz vakitlerinde internete girdiğimde kendimi koca terkedilmiş bir şehirde yalnız kalmış gibi hissediyorum. En son bıraktığım gibi buluyorum herşeyi. Oysa ki benim en çok okumak, izlemek istediğim zaman işte bu Cumartesi günü.. Hel ki bir de havalar iyileşip insanların birbirlerini dışarı attığı dönem hiç çekilmiyor. Bizim de hafta içi koşuşturmamızdandır heralde bırak dışarı çıkıp gezip tozup eğlenmeyi sabahları ekmek almak için evimizin altındaki markete inmeye mecalim olmuyor.
  • Mutfağımızın balkonunda önceden ayakkabılık olarak kullanılan daha sonradan temizlenip patetes soğan koymak amacıyla kullandığımız birşey var. Kışın yağmurdan falan dolayı kullanamıyorduk. Patatesler suyu görünce yamuluyorlar.. O yüzen aylardır içi boş bir şekilde öylece balkonda durup duruyor. Tabi içi boş olunca rüzgara dayanamıyor devriliyor. Ben de kendi haline bırakmayı yeğliyor kaldırıyorum. Bırak, kalsın öyle. Ne zararı var sana değil mi? Yani onu kaldırırsan tekrar düşeceği aşikar. Hatta belki bu kez o sert hızla yere düşünce ayağı bacağı kırılacak falan filan.. Ama yok, bizim hatunda sanırım bir takı var. İlla o dik duracak. Rüzgara direnemezsin güzelim. Yener seni, uğraşma.. :)
  • Güzelim puding ister de ben yapmam mı? Hem de püküvütlüü:)

  • Sabah (pardon öğlen:) kahvaltı yaparken radyoda Dream Theater çıktı. 'Space Dye Vest' şarkısı. Sevgilime bu şarkının Dream Theater'a ait olduğunu söyleyince çok şaşırdı. Dream Theater'ı hep sert müzikler yapan, kafa ütüleyen grup olarak hayal etmiş. 'tam beni tarzım olmuş bu şarkı.' dedi. Mesut oldum. :) Sonra şarkının anlamını düşündü. 'Space' = 'Uzay' demek. Dye, ölmek.. Yok o 'die' diye yazılıyordu. Eeee 'dye' ne demek?  İnternetten baktık. Boya, boyamak... vest? 'batı' demek dicem ama şimdi o da W ile yazılıyordu. Falan... baktık 'vest' e. O da 'yelek' demek... Parçaları birleştirmeye çalışıyoruz, cık olmuyor. Beceremedik. Bilen varsa söylesin. Biz kalakaldık. Sonra dedim ki sevgilime takma kafana bu insanlar böyle gariptir. Kafa iyiken koyuyorlar bu şarkıların isimlerini. Bak Mesela Bir Satriani vardır ki bir şarkısının adı 'The Mytical Potato Head Groove Thing'... Onun içinden hiç çıkmadık. Bir de bir insan sözsüz bir bir müziğe nasıl böyle bir isim koyabilir ki? Her neyse. Bu isimler işte benim bu yazım gibi birşey oldu...

7 Mar 2012

14 Mart Matematik Şenliği

Belki benim neslime denk gelenlere yabancı gelebilir ama yeni genç nesil olaylara hiçte Fransız değil. Artık okullar 'Matematik Şenliği' diye birşey yapıyorlar. Ne olabilir diye düşünmeyin.. Matematik deyince insanın içi kararır değil mi? İşte öyle olmaması için matematik anlatmaktan çok, matematiği şirin göstermenin derdine düştük biz öğretmenler. Genelde bu şenliği de 14 Mart yaparlar ki bunun 'Tıp Bayramı' ile hiçbir ilgisi yoktur. Olayın alaksı şudur ki...

Hani hepimiz biliriz ya bi Pİ sayısı vardır hayatımızda. Mutlaka çıkmıştır karşımıza. 3,14 diye başlar, sonsuza kadar gider, hiçbir yerde de kendini tekrar etmez falan filan... Orada 3, üçüncü ayı. Yani Mart'ı... 14 ise günü temsil ediyor. Yani 14 mart.. Dünya Pi Günü olarak kutlanıyor. İşte o günde de okullar 'Matematik Şenliği' düzenliyor. Tabi bu yeni yeni çıkan bir mevzu, bizim zamanımızda yoktu. Genelde de özel okullar yapar, ama benim gibi garip devlet memurlarından da yapmaya çalışanlar yok değil...

Aylardır onunla uğraşıyorum. 1 hafta kaldı. Heyecan basmaya başladı tabi beni. Bu kadar kapsamlı bir kutlamanın organizasyonunu ilk defa yapıyorum. Hem de tek başıma. 4 farklı etkinlik. İçlerinde yarışmalar falan var. Davetliler büyük.. İlçe Milli Eğitim Müdürü, Belediye Başkanı... Bir an geliyor ki 'Aaaa şunu da yapabilirim...' diyor, hemen bi kağıda not ediyorum. Sonra 'Nasıl olur, nerde yapabilirim, ne kadar tutar? Parasını nasıl ayarlayabilirim?' sıkıntısı basıyor. Yapacağım etkinliğin çok sıkıcı olmaması için ne yapabilirimin derdi ayrı bir sorun. Ne olsa içinde MATEMATİK var. Başlı başına bela...

Etkinliklerden ilki ve en zor olanı Pi Deneyi..
Öğrenciler daire oluşturacaklar. İp yardımıyla çevresi ve çapı ölçülecek. Sonra çevre, çapa bölünecek. 3,14 e yakın bir sonuç elde edilecek. Daha sonra daire büyütülecek ve aynı işlem yapıldığında bakılacak ki yine aynı sayı... 3,14
Basit görünebilir. Ama bu olaylar sırasında bir sunucu olacak ki işte olayın koptuğu an burası. Olayın sunumu, aralarda verilecek entersan bilgiler... Herşey öğrencinin elinde. Dinleyiciyi etkileyecek mi bilmiyorum, tedirginim...

Daha sonra Napier'in Kemikleri diye bir abaküs varmış. O Abaküs yardımıyla 3 veya 4 veya daha fazla basamaklı sayıları rahatlıkla çarpabiliyormuşuz. Bunu bilmiyordunuz değil mi? İşte ordaki izleyicilerde bilmiyor olacak ve onun anlatımı olacak. Kim mi anlatacak? Tabi ki ben değil... ÖĞRENCİLER...

Sonra sıra yarışmalara geliyor.


İlk yarışmamız Pİ HAFIZASI... Dediğim gibi pi hiçbir yerde kendini tekrar etmeyen sonsuza kadar giden bir sayı... İşte bu sayıyı ezberlemek mümkün mü? Tabi ki hayır. Benim amacım, kim daha fazla ezberlerse onu ödüllendirmek. Ödülümüz ilk 3'e madalya... :)










Sonrasında RUBİK KÜP yarışması. Birçoğunuz elinize alıp, uğraşıp uğraşıp bırakmışsınızdır. Ama bir formülü bulununca istediğiniz kadar karıştırın işte o zaman rahatlıkla çözülebileceğini göstereceğim dinleyicilere. Pardon ben değil, yine öğrenciler gösterecek. Hem de yarışma şeklinde... 5 yarışmacı var. Ortalama 2 dakikada bitiriyorlar. En hızlı bitirene ödülümüz KUPA... :)


İşte bu da müziğimiz... :)



3 Mar 2012

facebook taki sahte paylaşımlar

Geçenlerde üzerimde inanılmaz bir baskı hissettim. İu facebook gerçekten çok gereksiz birşeymiş onu farkettim. Meğer ki insanlar sadece kedi videosu paylaşıp, birbirlerinin fotoğrafını beğenmekten başka bir boka yaramıyormuş onu anladım. Yahu kardeşim ben orada çoğu insan gibi düşünmüyorsam ve bunu afişe ediyorsam suç olur mu? Evet, belki beni düşünen insanların olması güzel birşey ama kısıtlanmak gerçekten çok kötü...


Şimdi olay şöyle gelişti. Ben dini düşüncelerimi uzun süredir saklama ihtiyacı hissettim ki kimse ürkmesin benden, uzaklaşmasın diye. Ama inceden inceden yapmış olduğum beğeniler canlı yayında facebooktaki sağ taraftaki yerde görününce insanların tabi dikkatini çekmiş. Bu insanlardan bir tanesi de annem babam olunca telefona sarılıp beni ararlar ve vay efendim sen memursun, başın yanar, beğenme, paylaşma tırı vırı... O günkü konuşmamdan sonra annem de babam da facebook ta kısıtlı oldu. Gerçi biliyorum ki başka kanallardan paylaşımlarımı görüyorlar ama facebook a olan soğukluğum ile hiçbirşey paylaşmıyor oluşum sanırım onlara bir mesaj olarak iletilmiştir.


ve bir kez daha anladım ki benim gerçek mekanım burası, twitter ve gerçek kişiler siz okuyucular... Tanınmamak çok güzel. teşekkürler 3-5 yorum atan sevgili okuyucu. Benim gibi düşünüyor musunuz düşünmüyormusunuz bilmiyorum ama sizleri seviyorum..