29 Şub 2012

Missbone dan mim vaaaar.. :)

mim cevaplamak bazen gerçekten çok zor olabiliyor. Buna konsantre olursam cevaplayabileceğimi düşündüm ve yatmam gerektiği halde yine de halen bilgisaayr başında vakit geçiriyorum. Muhtemelen yarın sabah uyanırken 'Bir daha bu kadar geç yatmayacağım.' diyerek uyanacağım. Ama olsun. Missbone mimlemiş. Hatta üzerinden 17 saat geçmiş. Daha fazla bekletmemek lazım.. :)

1- Hayatınız bir filme çekilirse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar olurdu?
Beni tanıyanların da tahmin edebileceği gibi ilk sıraya Joe Satriani'den 'The Forgatten' (Part 1) ve (Part 2)...



Ardından şöyle gaz yüklü ağır distortion efektli rock şarkıların devam ettiği akustik şarkılarla da son bulduğu bir film tracki.. Nasıl? Yakışmaz mı bana? :)

2- Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?
Çok tehlikeli bir soru. Açık konuşmak gerekirse Allah'a inanmadığımı rahatlıkla söyleyebilmek, bunu söyleyebildiğimde de bana zarar gelebilecek bütün yolların kapanmasını isterdim. Bu aralar gerçekten buna çok ihtiyacım var. Bu yeterli, teşekkürler....

3- Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi veya sahneleri?
Aranızda bilmiyorum Shine filmini izleyen varmı. Ama yoksa kesin izleyin derim. Dram, psikolojik...  Kaldırılması zor bir hayatı anlatıyor. Burada artık bu hayatı kaldıramayan yalnız bir gencin pes ettiği anı gösteriyor. Müziği seviyorsanız, hayatınızda bazı şeyleri yapmak isteyipte yapamıyorsanız, engellere takılıyorsanız izlemeniz şiddetle tavsiye edilir. David Halfgott'un yaşam öyküsü...

4- Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş, senden başka kimse yok. Ne yaparsın?
Yaşadığım ilçede yapılabilecek pek birşey yok. Sadece yanlış park eden bütün araçların lastiklerini patlatırım.

5- Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler?
İşin içinde Nil ve Gülse Birsel varsa... Bir de içlerine Beyaz karışmışsa.... Tabi ki Yalan Dünya... :))


mimlenenler: üfürükten prenses, ofelya, domatessuyu, Ilımlı Fısıltılar

19 Şub 2012

Dolu otopark

Her ne kadar semtlerini, caddelerini bilmesem de, trafiği inanılmaz karışık gelse de İzmir'i ısrarla seviyorum. Ama sabrımı çok zorluyor.. Yani benim gibi bir İzmir aşığını da bu haale getiriyorlar ya pes doğrusu...

İzmir'deki işimiz kızsal bir randevu.. Tabi yılın ilk güneşli günü olduğunu düşünürsek ipini koparan arabasıyla dışarı atmış kendini.
İzmir'de bildiğim 3 yer var diyebilirim.

1. Sevgi Pastanesi (Kıbrıs Şehitliği caddesi)
2. Gazi Lisesi (Sevgi Pastanesi'ne 50 metre var ya da yok..)
3. Atatürk Lisesi

Liseler benim otopark alanlarım olduğu için biliyorum. Kıbrıs Şehitliği caddesi için dolaşması en hoşuma giden yer olduğu için biliyorum. bitti işte...

Arabayı park etmek için Gazi Lisesine doğru gittik. DOLU OTOPARK!
Atatürk Lisesi'ne giderken hatunu bıraktım ben gittim. Zaten kocaaa İzmir'de tek bildiğim şey Atatürk Lisesi ile Gazi Lisesi arasına mekik dokumak.
Oraya gittim, orası da dolu...!

Tekrar Gazi Lisesi'ne gittim. Yine dolu. Bu kez otopark görevlisi 'Bak kardeşim herkes burda flaşörleri açıp sırasının gelmesini bekliyor. Sen de dolan orada bekle.' dedi. 'OK' dedim. Tekrar 1 tur daha attım, açtım flaşörleri ve girdim sıraya. Yorulmuştum. Zaten dışarıdan gelmişiz, bir de İzmir trafiği, levhalar, ışıklar... neyse sıra çabuk geldi. Geldi gelmesine, tam sıra bana geldi ki önümdeki polis 'devam et devam et...' dermişçesine elini hızlı hızlı yola doğru işaret etti. Kardeşim ben de onlarca araba gibi  sırada bekliyordum. Otoparka gircektim. Sıra bana gelmişti ve içeri girecektim. Çok kısa zamanda olan bu düşünce karmaşası ve tafik polisindeki yetki üstünlüğü ile  ben bastım gaza devam ettim yola. Anlam veremedim ve arkama bir baktım ki... Arkamdaki araba otoparka girdi... Sinirden kıpkırmızı olmuştum. Ellerim terledi. Hangi küfrü edeceğimi bilmiyordum. Orada onlarca araba vardı. Sadece beni ordan kaldırdı. Arkamdaki araba benim sıramı kapmıştı. Arabayı durdurabileceğim bir yer olsaydı o an arabayı durdurup polisle tartışmayı bile göze alabilmiştim. Sinirden hangi küfrü edeceğimi bilmiyordum. Sanırım hangisini edeyim diye düşünürken tabelalardan birini atlamış olacağım ki etraf bi değişik gelmeye başlamıştı. Sanırım biyerleri atlamıştım. Panik yapmadım. Panik yapmazdım da. Asıl sıkıntı şu idi... Oradaki polis!!! Anlam veremedim yaptığına. 

Yolumu rahatlıkla bulabileceğimi düşünüyordum. Ne de olsa 'Alsancak' veya 'Liman'  yaılarından birini bulsam bana yeterdi. Lakin önüme çıkan onlarca tabelanın hiçbiri bana tanıdık gelmiyordu. Kafama göre takılıyordum İzmir'de. Farklı bir semt sınırlarına girdiğimi anlamıştım. O sırada hatun aradı. Nerede olduğumu sordu. Tarif ettim, Konak'ta olduğumu söyledi. Evet, Konak'taydım. Konak adı altında bazı kamu binalarını görüyordum. U dönüşü yaparsam Alsancak'a tekrar geri dönebileceğimi söyledi. Sağ tarafımda deniz vardı ve deniz kenarında yürüyen insanları kıskandım. İnanamıyorum yaa... Arabam var ve park edemediğim için şuracıkta yürüyüş yapamıyordum.. :(

U dönüşünü zor da olsa yaptım. Deli gibi 'Alsancak' yazısı arıyordum. Önümdeki araba yüzünden bir 'Alsancak' yazısını kaçırdım. Sorun değil, heralde 1 tane daha çıkar dedim. Ama çıkmadı. Çevreyolu gibi bi yola girdim. Artık yol beni İzmir'in dışına götürüyordu. Kötü kötü yapılar görmeye başladım. Kırmızı ışıkta istemediğim halde ve temiz olduğu halde camlarımı silen kadınlar oldu. Para istediler, vermedim. Bu arada hatunla devamlı telefon trafiği içindeydim. Tarif ettiğim yerlere göre Varyant diye bir yerde olduğumu söyledi ve anladım ki muhtemelen bir daha ğramayacağım bir yer olacak. bi ışıkta durup yanımda adam akıllı temiz yüzlü bir adam gelene kadar bekledim. Adam geldi. Alsancak'ın yerini sordum ki işte o anda aldığım cevap ile adamın bir melek olduğunu farkettim. Adam da Alsancak'a gidiyormuş. Onu takip ettim. Tabi tekip edene kadar nice trafik katliamları, nice kırmızı ışıkta geçmeler, ne burun sokmalar, nice küfürler.... derken zorla da olsa bulduk birbirimizi.

Ama ne oldu? Ben bu güzel havada İzmir'de onlarca tur attıktan sonra arabadan ayağımı bile çıkaramadan evin dönüş yolunu tuttuk. Neyse ki eve uğramadan önce bir Şirince yaptık. Sıcak şarap deneyip canlı müzik dinledik. Mekan sahibi de tanıdık olunca... Mekan biraz soğuk olsa da yine de gün eğlenceli bitti diyebilirim.

14 Şub 2012

Yalnız girilmeyen bir sevgililer günü

İçinizden biliyorum birçok kişi şunları söylüyor olabilir..

Manyak mısın olum sen? Ne arıyorsun bilgisayarın başında? Gitsene sevgiline sarıl, onu öp, sevdiğini söyle... Ne biliyim al git, bi yerlere götür... BUGÜN SEVGİLİLER GÜNÜ... Hele bir de evliliğinizin ilk sevgililer günü... bla bla bla...

Ama ne şanslıyım ki eşim kendini sevgililer gününe hapseden bir insan değil.
Sabahları uyanır uyanmaz 1 tane...
Asansörden inip işe giderken asansörün içinde 1 tane...
İşten geldikten sonra 1 tane...
ve yukarıda yazdıklarım rutin olanların haricinde bazen evimizin sağında solunda karşılıklı olarak denk geldiğimiz yerlerde birer tane kondurulan öpücükler...

Tabi ki sevgi gösterisi sadece bir öpücükle mi sınırlı? Tabi ki değil... O kadar sapık değilim. Sadece nereden başlayacağımı bilemedim.. :)


Ya da şunu diyebilirim.. Biraz önce yaptığı gibi yaklaşık 1 saat ayrı odalarda kaldıktan sonra dişlelrini fırçalamak için tuvalete gidip, beni özlediğini farkedip elinde diş fırçasıyla, azında macunuyla çekinmeden yanıma sokulup bana sarılması. Bu yeter bana zaten...


Ya peki sürprizler? Bi kere sevgililer gününde alınan çiçek kesinlikle sürpriz değildir... Nedir? Beklenen çiçektir. Sürpriz olan beklenmedik olan bir şeydir. Çiçek olayını geçtik. Zaten 444çiçek, çiçeksepeti, çiçekblablablatırıvırı.....com lardan tut, hepsiburada, vatanbilgisayar, arçelik bile gelen sevgililer gününde yapılabilecek bütün sürprizlerin seçeneklerini sundular sağolsunlar.

Aslında içimden bu yazıyı kapitalist sistemin önümüze koyduğu soğuk yemeğe bağlama yatkınlığım olsa da yine de yazıyı baltalamak istemiyorum...

Sevgililer günü... sadece 1 gün
Televizyonda 50 yıllık bir evli çiftin birbirlerine bağlılığını gördüm. Merak ettim acaba 50 yıl boyunca kaç kere sevgililer gününü kutlamışlar veya televizyonda göründükleri gibi mutlu mesut bir özel kutlamaya şahit olmuşlar.

ooooooffff, nasıl da daldan dala atladım bee bi yazı yazayım derken...

Yani varmak istediğim nokta şu ki:






Eşimi, kendini sevgililer gününde kısıtlamadığı, bana her daim sevgisini göstermeye çalıştığı içi çok ama çooook seviyorum. Hatta böyle bir sevgiliye sahip olduğum için aslında acaba diyorum 'Lan sen gereğinden fazla mı şanslısın?' diyorum...  Yani şunda aklıma gelmese bile bu kadarı da olmaz ki yaaani dediğim anlar da olmuyor değil...


Buarada google un sevgililer günü için yapmış olduğu video çok başarılıydı... ;)






ve şunu farkediyorum ki her geçen sene sevgililer gününde sevgilisi olmayanlar daha bir isyan içinde... Sevgilisi olanlar, sevgisini bağırmaktan çok sevgilisi olmayanlar sevgilisi olmadığı için isyan etmekte... evet nlar isyan ededursun benim şu son cümlemden sonra artık uykumun geldiğini anlamış ve yatmam gerektiğini frketmiş bulunmaktayım...


iyi geceler...

5 Şub 2012

Uzun zamandır mim cevaplamadım

Missbone sağolasın unutmamış, bizi de mimlemiş. Her ne kadar bayanlara uygun bir mim olsa da cevaplaması kolay soruların olduğunu görünce ben de cevapsız kalmasın dedim ve başladım kolları sıvamaya. Tabi ilk soruyu okuyunca apışıp kaldım ama hadi bakalım başlayalım bakalım olayın bi tarafından..

1. Sence çok anlamlı bir söz?'Seninle çok huzurluyum.' Bunu zaman zaman eşimden duyuyorum. O zmaan dünyalar benim oluyor. Heralde yapabildiğim en güzel şey bunu dedirtebilmek olsa gerek.. :)



2. Makyajında olmazsa olmazın? 
Parfüm desem kabul olur mu? :)


3.Uyguladığın güzellik tüyosu nedir?
Gözaltı kremim ve doktor tarafından 3 kremin bileşimiyle oluşan gece kremim..

4. En sevdiğin içecek?
Tekilla  :)

5. Nefret ettiğin bir şey?Çok şeyden nefret ederimi. Ama aklıma ilk gelen şey şu heralde. İstemeden yapmak zorunda olduğum şeylrden nefret ettiğimi düşündüm bir an...

6. En çok sevindiğin iltifat?
'komik şey seni'

7.Favori kitabın? 
Acar Baltaş - Üstün Başarı
Ali Demirsoy- Son İmparatora Öğütler

8.Sana görünüş olarak yakın bulduğun ünlü? 
Henüz öyle bir ünlü piyasaya çıkmadı.

9. Herkesin beğendiği ama senin sevemediğin bir ürün?
TV

10. Şu an en çok almak istediğin kozmetik ürünü? 
Sana inat (Missone) yüz temizleme jeli.  Ama cidden onu demek istiyordum.. :)


Biliyorum bir çoğu beni sallamayacak ama ben yine de mimleyim.. :)
 bi damla su, ofelya, Hayal Kahvem, Burcu, Sitare, Ilımlı Fısıltılar, domatessuyu, Ley-La, Mia wallace, Üfürükten Prenses, siminya


Tatil mi? Kime göre, neye göre...

Tatili seviyorum sevmesine de kısa olunca daha çok dinlenmek istiyorum. Nitekim öyle olmayacağını da biliyordum. Malatya'ya, ailemin yanına gidecektik. Gittik de... Güzel oldu mis gibi oldu ama başımız beynimiz kafatasımız içinde 360 derece döndü adeta. Tamam uçakla gittik ama evin önünüden kalkmıyor ki uçak kardeşim. Havaalanına gitmek öyle kolay değil yani.. Hele ki şu geçtiğimiz hava şartlarına bakarsak... Neyse ki iyileşti. Artık bahar geldi diyebilirim. en azından benim yaşadığım yer için öyle..

Hiç değişmeyen şeyler var halen o evde. Mesela kayınvalidem olmasına rağmen eve girdiğimiz andan 1 saat sonra büyük bir hevesle babam yine Shakira'nın kliplerini izletti bizlere. bütün konseri olamsa da bir miktar izledik, mutlu oldu. 

1 gün sonra Kayseri'ye kayak yapmaya gittik. Bu kez kendime güveniyordum. Yerleri öpmeyecektim. İşin raconunu öğrenmiştim. Hatta artistliğimi de yanımda götürerek sevgili sevgilime de öğretebilecektim. Başarılı da oldum hani.. O, benim kadar düşmeden öğrendi kayağı. Her ne kadar burdan burnum havada gibi görünsemde  kayak yaparken o elde tutulan sopalara bütün gün 'sopa' dedikten sonra gerçek adının baton olduğunu anlayıp hatta daha sonra bu cahilliğimle de dalga geçtiğimi bilmenizi istiyorum. Aslında oraya gittiğimde bu şekilde bi bok olduğumu düşünüyordum. Gelişti mzannediyordum ama şimdi düşündüm de 3 yıl önce kaydığımız pist farklı bir pistti. Orayı da daha sonra gördük aslında. Oradayken anlamıştık farklı bir pist olduğunu. 'aaaa orası başkaymıııış..' olmuştuk. Ama işte bilinçaltı. Atıyor içine içine.. Orada kalkmıyordu bi taraflarımız yerden.

Neyse ki geçti gitti 2 gün ama gidiş ve gelişi sormayın. 6 kişi Opal Astra'da oramız buramız eciş bücüş gelirken yollarda donma tehlikesi atlattık. Bir tır kenarlarda yığılmış, telefonla yardım isterken, diğeri bariyere geçirmiş inceden, diğeri kaymış bi tarafa öyle beklemede.. Biz ise trans bir şekilde geçtik gittik. Bunun sebebi ne midir? Babam önceden Prelli lastiklerinden olduğunu söyledi. Ondan sonra o lastikler Michelin oldu falan her neyse.. Daha sonra biz bu karmaşanın şu olduğunu anladık ki o prelli aslında lastik değil Takvimmiş.. Neyse ki michelin bizim hayatımızı kurtardı diyebiliriz.. :))

Gidiş ise ayrı bi aksiyon. Daha çok kayalım diye olabildiğince erken çıktık yola, güzeeel.. ;) Peki ya kahvaltı? Babam güzel bir çorbacı olduğunu söyledi. Orda yersiniz falan dedi, kandırdı bizi, doluştuk arabaya gittik, gittik, gittik, gittik... Ben zannediyorum ki bu çorbacı şöyle Malatya'nın yakınlarında girişinde, çıkışında, bilemedin 50 km ötede vs.. küçük bi yer.. Meğer ki 5 saat uzaklıkta ebesinin nikahında bi yerde.. Ben bir ara 'Önüme baharat katılmış sıcak suya da razıyım demiştim..' ama orda bunu da bulamadım. Çünkü çorbacı kapalıydı. Önümüze ilk gelen çorbacıya girdik ki işte o baharat katılmış suyumuzu  bulduk ki nitakim benim aklımdaki o bahatlı suyum daha güzel olur diye tahmin ediyordum. 

Neyse bizim maceramız sona erdi, geri döndük Malata'ya ya ev ziyaretleri, tanıdık hocalar, eşimle tanıştırmalar, güzel lütuflar vs vs vs... biz yorulduk. Evimize döndük. Artık son 2-3 günümüzdü. Perşembe günü evimizde kendimize geleceğimiz ilk gün... Kendime geldim derken eşim.. 'Yarın Balıkesir'e gitmeliyiz, yüksek lisansımız son kayıt günü..' Ben de hergün gittiğimiz yer ya sanki büyük bir sakinlikle 'peki tamam...' dedim. İzmir'e tarihi kar yağışının olduğu günün ertesi günü çıktık yola. Gittik, gezdik, tekrar tanıdık ziyaretleri, hoş lğtuflar, yine yoruldukç Şuanda dinleniyor görünüyoruz, dinleniyoruz ama bölünmek istemiyoruz. 2. döneme bomba gibi girmem lazım, hoşçakalın.