24 Eki 2013

Grafik kaygılı fotoğraf

Bu postu nereye yazacağıma karar veremedim. Her ne kadar fotoğraf ile ilgili de olsa 1ininkareleri'ne değil buraya yazmalıydım. Ne de olsa bir içsesti....

Dün üyesi olduğum KUFSAD'da ayın fotoğraf değerlendirmesi vardı. Ayın fotoğraf seçkisini İbrahim Demirel yaptı. Gitmeden birkaç gün önceden kimmiş bu İbrahim Demirel dedim ve internetten küçük bir araştırma yaptım. İsmini duyuyordum ancak kim olduğunu bilmiyordum. Fotoğraf ile alakamın ilk yıllarından olsa gerek bu küçük cahilliğim. Oysa ki bilinmesi gereken değerli bir insanmış. Fotoğrafta oldukça otoriter. Fotoğraf tarzına baktım. Grafik, altın oran, fotoğrafta olması gereken klasik kurallara katı katısına bağlı olan bir sanatçı.

Son aylarda Özcan Yurdalan'ın belgesel fotoğrafçılık atölye çalışmasına gittiğimde bu kuralların ötesinde şeyler öğrenmiştik. Ara Güler bile öyle diyordu. Fotoğrafta hikaye olmalıydı. Baktığında fotoğrafla alakan olsa da olmasa da bir duygu, bir hikaye anlatmalıydı. Bundan çok etkilenmiştim ve o günden sonra her deklanşöre bastığımda Özcan Yurdalan'ın sözü aklımdan geçiyordu. 'Bu fotoğrafı neden çekiyorum?' 

Yandaki fotoğrafa bakınız. Ne hissediyorsunuz?
Tam bir grafik kaygılı fotoğraf. Bir duygu olduğunu düşünmüyorum. Ardı ardına gelen yel değirmenleri tam bir yarışmada derece almak istenmişçesine çekilmiş sanki. Grafik kaygılı fotoğraf diyorum ben buna...



Bu fotoğrafı bir belegesl fotoğrafçısına göstersek adım gibi eminim yerden yere vurur. Sebebi açık. Hikayesi yok, insan yok, duygu yok...

O günden sonra böyle fotoğraflardan uzaklaştım ve klasik anlamda bilinen altın oran, insan eklemlerinin kesilmesi konusu olan katı kurallardan uzaklaşmaya başladım. Bu düşünceyle aşağıdaki fotoğrafı yolladım.


Gördüğünüz gibi fotoğraf grafik açısından sınıfta kalıyor. Ancak fotoğrafta bir insan unsuru, bir hikayesi var. Belgeselcilik kafasınla gittim oraya. Ancak hata yaptığımı Ali Demirel konuşmaya başlar başlamaz anladım. Adamın her sözü grafik, altın oran, uvuzların kesinlikle kesilmemesi... Bu söylediklerinin hiçbir benim fotoğrafımda yoktu. Ancak ünlü ustad Ali Öz'de de yok bunlar. Ancak hata yapmıştım. Fotoğrafımı yerden yere vurdu. Üstteki dağ neden kesilmiş? Sağ taraftaki duvarın görünmesi onu rahatsız eder diye düşünmüştüm. Ancak tam tersine. Orayı da almam gerekiyormuş. Hatta oraya çıkıp oynayan adamları yukarıdan çekmem gerekiyormuş. Lakin bu fotoğrafı çekmemdeki amaç şuydu.

Deve güreşlerine giden insanlar oraya sadece deve güreşlerini izlemek için değil, eğlenmek için de gidiyorlar. Bunu fotoğrafla anlatmaya çalıştım. Sadece oynayan insanları çekersem bu duyguyu nasıl verebilirdim ki? Olayın geçtiği yer nasıl anlaşılsın o zaman? Sonuç olarak gece sonunda şu kanaata vardım. Fotoğraf yarışmaları veya seçkilerine kesinlikle juriye göre fotoğraf göndermek gerekli.

Gelelim fotoğrafın sanat olup olmadığına. Yıllarca tartışılagelmiş ve bir cevabı bulanamamış bir soruya. Bu kadar subjektif olan birşey sanat olabilir mi? Gitar çaldığımdan yola çıkaraktan müziğin bu kadar subjektif olmadığını söyleyebilirim. Tarz meselesi diyip bir müziği sevmeyebilirsiniz. Ancak o müzik bile bazı kurallar çerçevesinde bestelenmek zorunda. Söylerken detone olmamak, belli ölçü değerlerine uyulması gerekmektedi. Peki fotoğraf neden böyle olamıyor? Alanlarında 2 farklı usta nasıl bu kadar çelişebiliyor? Böyle olunca fotoğrafa sanat demek içime sinmiyor.
Kendimi nadasa bıraktım...

13 Eyl 2013

15 aylık gecikmiş bir dava

Çoook uzun bir ara vermişim blog dünyasına. Unutmadım. Ama okuyamadım da. Üzgünüm...
Yazmaya elince aslında yazmaya kayda değer birşey yok diyebilirim. Aslında var. Üstelik daha henüz sıcak.

15 ay önce salakça bir başlık altında anlatmış olduğum ŞU olayın ilk duruşması Çarşamba günü oldu. Mahkeme sırasında ve sonrasında meydana gelen olaylara geçmeden önce geçtiğimiz Salı gününe  geri dönmek istiyorum. Olay sonrasında bütün sendikalar toplanıp basın açıklaması yapılmıştı. Yerel gazeteler bize yer vermişti. Davacı olan ben, müdür ve bir öğretmen arkadaşımızın eşi idi. Öğretmen arkadaşımızın eşi Türkiye'nin diğer ucunda bir ile tayini çıktığı için vekaletini tuttuğumuz avukata vermiti. O tarihten bu yana müdürümüze sayısız aracılar gelmişti. Enson bir milletvekili de elini atmıştı. Verdiğim gazlarla geri dönmemesini sağlamıştım. Taa ki son güne kadar.. Müdürün yanına gidip 'Hocam sendikalara haber verdiniz mi?' diye sormaya kalmadan 'Ben davamı geri çekiyorum. Mahkeme sırasında 'şikayetçi değilim' dicem.' sözlerinin ağzından çıkmasıyla kanımın donması bir oldu. 
 - Ne zaman konuştunuz hocam? 
 - Geçtiğimiz Cuma...
Demek sormasam mahkeme sırasında öğrenicem. Tamamen tesdüfen öğrendim diyebilirim. İnsan bi arar, söyler fikrinin değiştiğini. Asıl şaşırtan olay bu oldu. Şimdiye kadar müdüre gelen bütün baskı, daha yüklü bir şekilde bana gelecekti. Üstelik daha zayıf halimle. Şimdiye kadar bana 1 kişi bile gelmemişti. Telefonla bile arayan olmamıştı. Ne de olsa müdürü vazgeçse gerisi çorapsöküğü gibi gelir diye düşünülüyordu. O yüzden kaleyi sağlam tutmaya çalışmıştım. Arasıra yaptığımız konuşmalarla O'na destek veriyordum. Kararlı durmamızı sağlıyordum. Ama demek ki son güne kadarmış..
 -  E peki hoca hani geri dönmeyecektik? Demek sıra bana geldi...
 - Yoook, öyle değil. Diğer arkadaşlarım davalarını geri çekmeyebilir. Onlar üzerinde en ufak bir baskı ederseniz tekrar dava açarım.. Ayrıca okulun ilk günü sabahtan (yani önümüzdeki Pazartesi) okula gelip herkesin önünde özür dileyecek.

Buna inanmış yani müdürümüz. Gelmese peki ne yapacak? Hadi geldi diyelim. Gelip de beni tehdit emeyeceği ne malum? Dava mı açacaksın? (Gülüyorum..)

O gün makemeden 1 gün öncesinden kafam allakbullak oldu. 15 ay boyunca sen diren, son gün vazgeç. Gurur yaptım. Mahkeme günü şikayetçi oldum. O anda müdürüm her ne kadar yanımda olsa da, çıkışta beni yalnız bırakmasa da damarlarımın en uçsuz noktalarına kadar yalnız olduğumu hissettim kendimi. Sanıklar mahkeme çıkışında müdüre teşekkür ederken ben aralarından sıyrılıp 'Ben okula gidiyorum.' diyip kaçayım derken arkamdan gelmeye başladılar. Birkaç sefer seslenmeleri sonunda geri döndüm. Suçlarını kabul etmeyen bir beden dilleriyle, neden şikayetçi olduğumla ilgili çemkiriyorlardı. Konuşlarının özünü çözümlemem 1-2 saniye sürdü ve azımı açmadan arkamı döndüğüm gibi gittim. Ama gözlerindeki o nefreti görürken başını öne doğru sallarken ağzından çıkan 'görüşeceğiz.' lafı beynimde değişik seneryoların oluşmasına sebep oldu. Kararlı ve soğuk görünüyordum. Bu, onları daha da sinirlendiriyordu. Ama sinirlerine hakim olmayı öğrenmelilerdi. Bu kadar uzun anlattığıma bakmayın. Bütün diyalog 1-2 saniye sürdü.

Bütün kamera kayıtlarına rağmen, bir okul bahçesinde görev yaparken, onca şahitin gözü önünde hastane raporlu olarak dayak diyip de halen hakkımı arayamıyorsam yoldan gelen geçen beni becerse sesim çıkamazdı. En azından beni görüp insan gibi konuşmayı denemeliler. 1 kere olsa beni dinlemediler. O andan 'Saksı değilim ben..' diye bağırasım vardı. Ama cool görüntümü bozamazdım.. :)

Çevremdeki çoğu kimse kesin birşey söylemiyor. Aslında böylesi daha hoşuma gidiyor. Net olarak 'Vazgeç..' veya 'Boşver, uğraşma' diyenleri pek dinleyesim gelmiyor. Ama olayları iyi çözümleyen insanlarla tanıştım.

2 gün sonra günlerden Pazartesi. Okulun ilk günü. Bir beden dili çözümü sonrasında bir karar verme aşamasındayım. Sonuçta bu insanlar böyle olaylarla ilk defa karşılaşmamımşlar. Acemi olan benim ve yalnızım. EŞİM DIŞINDA...

Mahkeme mi? 2 duruşma 29 Kasım'da..


Konuyla ilgili önem arzetmeyen trajikomik vakalar

VARAN 1
Hakim sanığa sorar:
- Müştekiler (yani biz oluyoruz) sizler hakkında şikayetçi olmadıklarında ve siz de 5 yıl boyunca herhangi bir suça karışmadığınızda sabıkanızın silinmesini kabul ediyor musunuz?
- (gülerek) Ben kimseden şikayetçi değlim ki... 

VARAN 2
Ben şikayetçi olduğumu söyledikten sonra sanıklardan biri (üstteki salak) söz isteyip
- Burada bizbizeyi (lafa bak, sanki kahvede çay içiyoruz.) 1iyokmu bizden şikayetçi oluyor ama kendisi de okul bahçesinden çıkarken bize saldırdı. Yumruklar savurdu, bize vurmaya çalıştı.
Oysa ki olay gecesi ben okul bahçesinden jandarma tarafından olaydan yarım saat sonrasında çıktım. O saatte kendileri topuklamışlardı. Hepsi kamera kayıtlarında açık ve seçik bir şekilde mevcut. Kaldı ki yumruklasam bu onun suçunu hafifletmez. Benim ceza almammı gerektirir ki bunun için kendisinin bana dava açması lazım. Ama bu g.t var mı onda? Sanmıyorum. Belli ki çok korkmuş arkadaş... :)

19 Ağu 2013

Bir fotoğraf aktivitesi

Yeni takibe aldığım blogger lardan Baykuş bir etkinlik düzenlemiş. Oldukça yaratıcı. Crowdtogether'ın sayfasından bir fotoğraf yarışması düzenlenmiş. Nerede fotoğraf orada ben olduğumdan hemen atkladım tabi sazan gibi.. :)

Ancak konuya hazırlıksız yakalandım. Aslında düşününce kendimi ödevini yapmayan bir öğrenci gibi hissettim. Konu 'yaz fotoğrafı' ve ben koca yaz boyunca adam akıllı bir fotoğraf çekemedim. Çekemedim çünkü ne fotoğraf çeken bir arkadaşımla beraber takıldık ne de benim fotoğraf çekebileceğim bir ortamım oldu. Ortam olmayınca olmuyormuş gerçekn bunu anladım.

Neyse konuyu dağıtmadan anlatmaya devam edeyim ben. ŞURADAKİ linke tıklayınca yarışmaya ulaşabiliyorsunuz. Baykuş da zaten şuradaki postunda nasıl katılabileceğini anlatmış.  Fotoğrafım hiç idaalı değil. Klasik bir uzun pozlama tekniğiyle çekilmiş bir fotoğraf. Kompozisyon yok. O yüzden bana oy vermenizi önermem.  :P

Sevgiler...

17 Ağu 2013

Yazın son tatilinde alınan büyük karalar

Bu akşam itibariyle Bodrum macerası da bitmiş bulunuyor. Aslında genel olarak bakıldığında ilk etapta oldukça sakin. Ama mikro düzeyde incelenince büyük ve acil alınan kararlarla dolu olan bir tatil. 

Ailem 23 yıldan beri gittiğimiz çadır kampının WC temizliğinden artık gına gelmesinden, bazı varoş tayfasının kampı istila etmesinden rahatsız olmasından kaynaklanan sebeplerden artık bir yazlık alalım dediler. Geçtiğimiz kış mevsiminde Kuşadası, Didim, Bodrum taraflarındaki bütün sahil şeritlerini dolandık. Emlakçılarla görüştük. En sonunda kendilerine en uygun olan yazlığın Denizli'li olan bir yakınlarının da bulunduğu bir siteden ev almaya karar verdiler. Eve tam 130 bin liralık masraf yaptılar. Sebep ailemin zengin olması falan değil. Sebep şu ki aldıkları ev harabeydi. Tabi kime nasıl yaptıracaklardı o kadar işi? Onun için de biton inşaat mühendisleri, mimarlar, müteahitlerle sıkı fıkı görüştük. Pazarlıklar yaptık. En sonunda güvenilir birine verdik evi yaptı. Çok da güzel oldu ev. İçimize sindi. Ta ki komşularımızla tanışana kadar... Hani hep derlerdi de inanmazdım. 'Kötü komşu ev sattırır.' diye. Evet, arkadaşlar. Çok doğruymuş. Dün ailem bu evi satılığa çıkardı. Sadece içinde 2 ay kadar oturduk, oturmadık... 

Aslına bakarsanız tek sebep komşu değil. Biz bu evi yaparken biraz balkonu genişletelim, şurayı açalım, burayı kıralım derken evin kimyasını da bozduk. Her hangi bir sorun çıkar mı? Cezası çok olur mu diye sorduk soruşturduk, bize çok birşey olmaz dediler. Biz de büyüttük biraz evi. Meğer ki öyle değilmiş. Belediye bir geliyormuş, ceza kesiyormuş. Cezayı ödemen yeterli değil, Ertesi birgün yine gelip yine kesiyormuş cezayı. Yine düzeltmezsen, bu kez yıkmaya geliyormuş. Peki neden bir yaptık böyle bir hata? Bizim gibi evlerinin yapısını değiştiren yüzlerce site var. Şimdiye kadar birşey olmamışsa herhalde sıkıntı olmaz diye düşündük ve gaza geldik. Ama babam bir gece uyuyamayıp bunu düşünmüş. Ya yarın birgün bu ev bizim üzerimize geçince bilere büyük ağır bedeller ödemek zorunda kalırsak diye düşünmüş taşınmış uyuyamamış. Bizimle paylaştı bu fikrini... Bir diğer sebep de şu. Kardeşim. Biz sıkılınca kaçıyoruz evimize kurtuluyoruz. Ama kardeşim yazlıkta acaip derecede sıkılıyor. Yaşıtı yok gibi. Hep yaşlı tayfası var. Bir de ha diyince hemen arkadaş ortamına da girilmiyor bir yaştan sonra da. Bir de kardeşim kampa çok bağlı. Oraya gidelim istiyor şiddetli bir biçimde.

Bütün bunları düşününce çözüm yolları şu. 'Biraz daha masraf yapıp evin mimarisini eski haline getirebiliriz. Kardeşim isterse yine kendi kampa gidebilir, hatta biz de bu duruma ortak olabiliriz.' Süper bir fikirdi. Bu durumdan herkes memnun kalarbilirdi. Ancak KOMŞU faktörünü gözden geçirmemiz gerekiyor. Aşırı agresif, psikolojik sorunlarının olduğunu düşündüğüm, bir üniversitede hoca olan bekar bir bayan. Sinirlenince cinnet geçiren, bağıra çağıra sataşarak insanın konuşmasına izin vermeyen tipler vardır ya. İşte bu güzel bir tanım oldu sanırım.

Bu küçük tatil sadece böyle kötü olaylarla sonuçlanmadı. İlk defa bugün sahilin tadını çıkarabildim. Sahilde çalan müzikler eski 60lı 70 li yılların müzikleriydi. Ekşam yaklaşırken gün batarken kitabımı akıp huzurlu bir şekilde dalgaların sesi ve müziğin eşliğinde kitabımı okudum. Harikaydı. Tekrar bunu yaşayabileceğimi sanmıyorum...

Bir de ne zaman yazlığa gitsem telefon aracılığla beni arayıp ders istiyorlar. İkidir öğrenci buluyorum. Çok bereketlı aslında o açıdan bakılınca. (Sadece tesadüf tabi ki.. :)

Son olarak da bugün sevgili sevgilimin doğum günüydü. 2 yıl üstüste benim ailemle beraber eşimin doğum gününü kutluyoruz. Çok küçük bir pasta kesme töreniyle bu yılın doğm gününü de geçirmiş bulunmaktayız. Bugün defalarca tamamen içimden geldiği gibi O'nu çooook sevdiğimi söyleyip, 'İyi ki varsın bitanem.' dedim. Çok mutluyum, herkes bu duyguyu yaşasın istiyorum.

dinleyin
izleyin...

12 Ağu 2013

az gittim, gelcem..

Cumartesi'ye kadar yokum. Bi Bodrum yapalım dedik. Ailemi göreyim dedim biraz. Yokum buralarda.
Buraya da not düşesim geldi... :P

10 Ağu 2013

Google ın gözden kaçırdığı Türkiye fanatizmi

Abicim ben şu ülkemin insanlarının fanatik duygularından nefret ediyorum. Buaralar farkettim de hep isyanlardayım. Bırakın, yazıcam bunları...

Ya şimdi son zamanlarda devamlı bir site paylaştıklarını görüyorum arkadaşlarımın. Bir Türk (16 yaşında) uluslararası bir proje yarışmaya katılmış. Ne güzel, büyük onur verici. Google düzenliyor anladığım kadarıyla. Ancak ne yazıktır ki google un Türkiye'den gelecek olan oyların fanatik duygularla geleceğini hesaba katmamış. Şimdi diyeceksiniz ki 'Bütün ülkeler bu yolla 1. geliyor..' Ama her ne ise işte. Değerlendirme şekli tamamen yanlış.

Şimdi bilmem kaç tane 18 yaş altı çocuk proje üretmiş. Bunu tanıtan ingilizce bir video çekmiş. Bu videoyu dinleyerek bizler - ki daha aramızda çarpım tablosunu bile ezbere bilmeyen 18 yaşında insanımızın bulunduğu bizlerden istenen- bu videoları dinleyip, anlayıp, en MANTIKLI proje hangisiymiş bunu değerlendirip, O'na oy verecekmişiz. Ulen biz daha 'Turkey' yazısını gördüm mü atlarız hemen VOTE'ye...

Durun hele bi yaa.. Belki diğer adam çığır açan bir buluş yaptı. Neden hemen kendi ülkem diye ona oyumu kullanayım. 'E ama herkes öyle yapıyor, kendi ülkesine oy veriyor..' işte hata burda zaten... Ulen halk ne bilsin muz kabuğundan üretilen bilmem neyi. Hadi yabancı kalmayın. Paylaşıyorum videoyu da... 



Hadi oy kullananılan linki de yolluyorum..

Nerde kalmıştım? Ne diyorum sana? hıh... Ulan biz daha sorsan muzun nasıl yetiştiğini bilmeyiz. Muz ağacı çıksın diye muzu toprağa gömecek adam bulurum size, 2 gün geçmez vallahi... (DİKKAT, İBRETLİK 'vallahi' dedim bak...) Adamlar kalkmış bizden bu videoları dinleyin, anlayın. Hangisi 1. olsun, söyleyin diye soruyor. Yazıktır lan.. Valla geçen süreye, verilen emeğe yazık...

Şimdi 1. gelen arkadaşa oy verenler... Bütüüüüün videoları izlemiş de anlamış da o yüzden mi oy vermiş.. Hiç sanmıyorum. Kendi ülkem için konuşayım en azından eminim ki 'HAYIR...' Şimdi bu objektif bir değerlendirme mi? Biz bu Türk kardeşimize oy verirken projesini beğendiğimiz için mi oy veriyoruz? Hayır Ne için veriyoruz? Türk olduğu için veriyoruz. Türkiye'ye oy vermeyin demiyorum. Ama adaletli olun...

Sizin de başınıza gelmiştir eminim...

+ Selam naber?
- İyilik senden naber?
+ İyilik, bak ne dicem.
- hee söyle..
+ Bizim bi amcaoğlu var.
- eee?
+ O falancanın düzenlediği şiir, şarkı, türkü, resim, fotoğraf, cart curt yarışmasına katıldı.
- hee?
+ http:// ..... . com sitesine girip falanca kişiye oy verir misin? Bak yanlış kişiye verme. Adı ...... . He bir de günde 1 kere oy veriyorsun. Hergün bilgisayarını açar açmaz ona oy ver. Tanıdığın herkese dağıt...

Ya belki adam başka birinin yaptığı şeyi beğenecek, sana ne lan?  Bu kişi yerinde olduğunuz mu bilmiyorum ama ben gıcık oluyorum bu durumlara. İnadına OY vermiyorum. HAtta ve hatta gidip başkasına bile oy verdiğim oluyor. YAni olur da böyle birşeyle karışlaşırsanız mümkünse benim kapımı çalmayın. Şuna oy ver diye isim vermeyin. Ben gidip bakayım. Kafam yeters değerlendirir, beğenirim, ona veririm oyumu. alalalalaaa ne asabiyim lan ben...

8 Ağu 2013

Saygı duy OÇE

Birazdan telefon krizine başlayacağız... Neden mi?

Ben ki her yıl kutlanan rutin şeyleri (yılbaşı, doğum günü cart curt..) kutlamaktan haz almayan biri olarak bu islam aleminin türettiği ramazan bayramlarında zoraki kutlamalara maruz kalıyorum. Bu sizce adalet mi?

Bu sabah kardeşimin telefonu ile uyandım. Telefon sesini duyar duymaz 'hassktir.. bugün ramazan bayramı. Umarım babam arayıp da 'Hayırsız, önce beni arattın..' demiyordur..' içsesiyle fırladım yataktan ve kardeşimin aradığını görünce bir nebze rahatlammış oldum. Hemen ardından babamları, kayınpeder ve kayınvalideleri arayarak zoraki görevlerimizi yerine getirdim. Kahvaltıdan sonra diğer akrabaları arayarak araları iyi tutmak gerek. Ne yani şimdi bu bayram aramayınca teyzemle aramdaki ipler kopacak mı? Bu mu yani kriter? 

Hele telefon mesajları konusunu hiç açmayın.. Toplu mesajlar konusunda komiktir ki birçok müslüman gibi düşünüyoruz. Bu yıl ilk toplu mesajımı dün Özkelebek'ten aldım. Bu sabah uyanıp telefonuma baktığımda ise 4 yeni mesaj gördümi Açmadım bile. Yani umrumda bile değil. Yıllardır hiçbirine cevap vermediğim halde yine de ısrarla atıyorlar o mesajı. Kurum, kuruluş şirketlerin mesajları neyse.. Reklam kaygısı ile atıyorlar o mesajı. Ama 10 yıldan beri hayatımın sadece telefon defterinde yer kaplayan biri, neden sadece yılın belli  (dini) dönemlerinde mesaj atarak beni rahatsız ediyor, anlamış değilim...

Tatil yapılıyor bu özel günlerde. Tatil de olmasın anasını satayım. Bana bayram değilse neden ben tatil yapıyorum? Dün eşim çevre yolunun İstanbul trafiği gibi olduğunu söyledi. Tabi yol, Bodrum-İzmir yolu olunca bu arayı insanlar deniz kenarına atmakla değerlendiriyorlar. Bu mu şimdi bayram? Nerde Ramazan. Ulan o müslüman, ben değilim. Ama yaptıklarımız aynı. Düşündürücü....

Neyse yani size güzel bir bayram sevgisiyle dolu olan bir konu yazmak isterdim ama kusura bakmayın. Burası da benim iç dünyamın yansıması...

Belki içinizden 'madem şikayetçisin siktir git bu ülkeden..' diyebilir. Ona diyecek şeyim şu.. 'E hani din ve vicdan özgürlüğü vardı? Hani ileri demokrasi?' Bunun karşılığı da şu olur... 'Dini değerlere hakaret ediyorsun. Buna hakkın yok..' Ben dini değerlere hakaret etmiyorum. Sadece dini değerlerinizin benim sosyal yaşantımda oluşturduğu rahatsızlığı dile getiriyorum. Onuda mı yapmayak? 

Bunları bütün 30 gün boyunca içimde tuttum. Yazmadım. Her ramazan davulu sesini duyduğumda bu düşünceler daha da yoğunlaştı. Şu arkadaş bütün söylemek istediklerimi dile getirmiş. Bu konuda boşu boşuna kafa ütülemeye gerek yok.


Şimdi konuyu kapatıp şu telefon trafiğine dalayım. Teyzemlerden mi başlasam, halamlardan mı? Çokta tın...

6 Ağu 2013

Maddi kriz

Evlilik tarihimizin en büyük maddi krizini yaşıyoruz. Durum böyle de olsa yine de içimde bir rahatlık var. Bu sıkıntılı dönemimde yalnız olsam heralde depresyona girerdim. Benim eşimin hesaplarındaki paralar zaten bitmiş durumda. Hatta avans hesaplarımız bile bitmiş durumda. Son 3 haftadır sadece benim verdiğim bir özel ders ile karnımızı doyuruyoruz. Maaş yatıyor hesabımız eksi bilmem kaçtan sıfıra geliyor. Sonra eksiye doğru devam.. Ay sonuna kadar avans hesabıyla idare edebilirsek ne mutlu bize.. Eşimin hesabı ay içinde sadece 1 boyunca gün + hesapta oluyor. Bütün parasını benim hesabıma aktarıp benden de kredi kartları, kredi ve faturalar yiyor. Bunlar da benim zaten avans hesabımın dibine inmesine neden oluyor. Bu sabah şu yanda gördüğünüz müthiş ev pizzasını yedikten sonra bu hesapları konştuk. Sonra seevgili sevgilim dedi ki. 'Ben önceden (bekarken) her ay aldığım şeylerin notunu tutardım. Taksitleri falan yazardım. Sanırım bu defteri tekrardan tutma vakti geldi.' dedi. Sonra düşündük de gerek yok. Biz ne zaman bu hesapları yaparsak o zaman daha da kötü oluyoruz. Aldığımız şeylerin borçlarını öderken yaşadığımız sıkıntı, o aldığımız şeyin tadını kaçırıyor.


Hesaplarımıza göre yaklaşık 6 ay boyunca böyle eksilerde (avans hesaplarla) falan takılcaz. Sonrasında kurtarıyoruz sanırsam. Ama hep birşey çıkıyor ya.. Tam g.tü kurtardık, tam sıfırladık diyoruz birşey çıkıyor. Ama yok arkadaş. Düşünümücez yaa... Düşünmücez derken 'düşünmeden, hunharca harcama yapıcaz' demiyoruz. Harcama da yapmıcaz. Sadece gerekli gördüğümüz şeyleri alıcaz. Sepete atmadan önce 'Gerçekten ihtiyacımız var mı? Ertelesem olur mu?' sorularına cevap vericez, sonra atıcaz sepete veya rafa geri koyucaz...
Ama aylardır ertelediğimiz 1-2 şey var. Sanırım bunları almamız gerekiyor artık. Bu biraz daha sıkacak bizi ama yine de kurtulmayacak durumda değiliz.

Buarada dün akşam SBS sonuçları açıklandı. Bizim veletler iyi yapmış ya.. Tahmin ettiğimden daha iyi yerleşenler olmuş. Daha fazla kişi kazanmış. Tebrik etmek istedim hepsini şimdi de nerden bulcam ki her birini.. :P

Buarada uzun süredr takip etmediğim müzik piyasası çok garip bir hal almış. Yıllarca Dream Theater'la beraber çalışan Mark Portnoy gruptan ayrıldıktan sonra farklı bir gruba dahil olmuş. Steve Vai'ın arkadasında çalan basist Billy Sheehan, ve Tony MacAlpine bir grup kurmuşlar. Sahne performansları mükemmel. Özellikle videoda sonlara doğru Mark Portnoy'un seyirci ile olan diyalogları harikaydı. gerçekten o konserde olmak isterdim bak... Bakalım beğenen çıkacak mı aranızda?


4 Ağu 2013

Yurt dışı öğretmenlik ve çocuk isimleri

Sevgili sevgilimin epeyden beri ara ara söylediği birşey var.. Hep yurt dışına çıkmak istiyormuş. Ama öyle turist olarak değil. Mesela yurt dışında öğretmenlik gibi birşey.. Bunun için KPDS veya ÜDS gibi bir dil sınavına girmek falan gerekiyormuş. Ancak ne eşimin ne de benim ingilizcemiz bu sınavlardan geçer not olacak seviyede değil. Hadi çalışsa eşim balki alır da ben ümitsiz vakayım. En sonunda tamam la.. oturalım yazın çalışalım dedik. Bugün eski ingilizce kitaplarını çıkardık piyasaya. Kendisi yüksek lisans yaptığı için zamanında ingilizce çalışmışlığı var. Başladı bana anlatmaya.. Şunu anladım ki uzun süre ders başında oturmayı unutmuşuz. Özellikle ben... 'Burayı geç.. Burayı biliyorum. he he...' gibi triplere giriyorum. Bazen korkuyorum acaba gereğinden hızlı mı gidiyorum diye.. Neyse görücez bakalım. Yazın da çalışması pek zormuş arkadaş. Sıcakta konsantre olamıyo insan. Uykusu falan geliyor..

Buarada dün akşamdan beri devamlı çocuk ismi düşünmeye başladı. bugün hatta oturdu bi siteden çocuk isimleri araştırdı. Anlamlarını öğrendi. Hatta word'e falan aktardı. korktum... Çocuk mu istiyor acaba hormonlar? :-/

3 Ağu 2013

Çok kısa

  • KUTO'nun düzenlemiş olduğu şu yarışmaya katılmak istiyorum ama yemiyor.
  • Evin sağın solunda (genelde mobilya eşyalarda) beyaz olduğundan mütevellit sevgili sevgilimin kırmızı renkteki oje izlerine rastlıyorum. Daha 3 ay geçmedi içine ettin la evin diyesim gelse de zaman zaman kendini hatırlattığı için yüzümde tatlı bir tebessüm oluşturuyor. Ama bu, eline asetonu alıp temizlememesine engel değil. Bunu yazmak nerden aklıma geldi peki? Bu izler sadece beyaz mobilyalarda, dolap kapaklarında vs değil, bilgisayarımın ekranında da mevcut... Gördüm, yazasım geldi. :)
  • Marangoz ile başımın nasıl belada olduğumu okuyanlar bilir. Temmuz'un başından beri yarım saatte yapacağı işi yapmadı. Aldı parayı gitti şerefsiz.. Geçen gün aradığımda -ki binlerce kere kendi telefonumdan aradığım halde açmadı ve kardeşimin numarasından aradığımda açtı- ve bağrış çağırış birbirimize bağırdık çağırdık, içimi döktüm ve rahatladım... yarım saat tartıştık, sonra tatlıya bağladık. En sonunda tatlıya bağladık. 'Tamam, söz, Cumartesi geliyorum.' dedi. Bugün Cumartesi, saat 14:48 ve halen giden gelen yok...
  • Şu internette önceden de bildiğim ve her geçen gün bir yenisine daha şahit olduğum şu sitelere bayılıyorum. :)
http://www.alpertungaoldumu.com/ 
http://munirozkuloldumu.com/
http://www.issizacunkaldimi.com/
http://www.maaslaryattimi.com/
http://allahvarmi.net/ 
  • Metal müzikle aranız nasıl bilmem ama Ramstein'ı duyanınız vardır heralde. Metal müzikle alakası olmaynlar da aşağıdaki videoyu es geçebilirler. Metal müziği böyle tanımanızı istemem. :D  Maltepe Üniversitesi de Rock of purple  etkinlikleri kapsamında bu genç arkadaşları almışlar sahneye. İbretlik video, buyrun...

27 Tem 2013

Reklam tadında bir tatil anısı

Bu yazın son tatiliydi sanıyorsam. Önceden olsa acaip canım sıkılırdı. Ama nedense şimdi evimde oturup kös kös uyumak, dinlenmek, bütün gün taam anlamıyla TEMBELLİK yapmak inanılmaz cazip geliyor.

Bodrum tatilim iyi geçmişti. Tahminimden iyidi. Sevgili sevgilimin fikri de bu yöndeydi. Tantana ve yorgunluk çok olur diyordum. Ailemin yanında babamın amcası, ve O'nun kızı, damadı ve torunu da vardı. Klasik yazlık işte. Asla ve asla misafiri eksik olmazdı, olmamalıyı da... Yoksa bizimkiler çok pis bize sarardı. 

'Neden gelmiyorsunuz? Neden aramıyorsunuz? Bizi özlemiyorsunuz...' 

Yok yok. İyi böyle... :)

Babamın amcasının kızıyla 5 yaş olmasına rağmen yine de muhabbetlerimiz ortaktı. Yaş ilerledikçe muhabbet ortamı kuruluyor bir şekilde. Tabi bunda karşıdaki kişinin kim olduğu, kişiliği vs önemliydi. Sayelerinde iyi de oldu. Bir de küçük bir kızları var. Bir akşam Bodrum barlar sokağı yaptık. Tahminimden daha leş çıktı açıkçası.. Kİmin kimle seviştiği belli değil...

O değil de benim kaçırdığım poz şuydu.. Hayal edin. Barlar sokağındasınız. Daracık bir sokak. Herkes deli gibi uçmuş, masaların tepesinde bağıra bağıra şarkı söyleyenler vs... Bir çift de öpüşmekle meşkul ve gül satan bir teyze de suratlarına güllerini vuruyor. 'Gül al kıza, gül al...' diye bağırıyor... Gülle falan işi mi kalmış artık adamın. Götürüyor hatunu işte. Bas git dimi ama? :)

Eğer yolunuz oralara düşerse barlar sokağına yakın Yunuslar pastanesi diye biryer var. Kesin gidin derim... 24 saat açık. Deli gibi her türlü tatlı yapan bir mekan. 1876 dan beri açıkmış. Dur bi netten bulayım... http://yunuslarkaradeniz.com/ Karadeniz ibaresi de geçiyormuş. ilginç... Bi meyveli pastasını yiyim dedim. Bildiğin meyve salatası olmuş... :)

Ergenler gibi barlar sokağında takılmadık. Hemen rock bar aradık. Bok gibi bir canlı müzik yapan bir bar gördük.  Daldık içeri. 33 lük biraya 15 kağıt bayılarak çıktık... Oradan Kule bar a geçtik. Oldukça eğlenceli. Rock ı gerçekten yaşayabileceğiniz bir mekan. Tavsiye ederim.

Neden böyle reklam havasında bir post girdim bilmiyorum. Yaptıklarım böyle işte. Bir de bu yıl hiç dalmamıştım. 1 kere şnorkelle baktım şöyle bir suyun içine. Ama yok yaaa eski zevki yok arkadaş.


  • dipnot 1: Buarada eve geldim. İnternete girdim ve twiter hesabımın askıya alındığını gördüm. Acaip sinirliyim.
  • dipnot 2: Aylardır fotoğraf çekemedim. Ama bu tatil oldukç abereketliydi. Burdan buyrun.. ;)

21 Tem 2013

Küçük bir tatil

İnternetime kavuşmuş, tam rutin bir hayatımı oluşturmuşum derken Bodrum'a gitme vakti geldi çattı. Babamlar orarda yazlık almasının nedeni bize yakın olmaları. Ancak çeşitli nedenlerden ötürü...
1. Parasal mevzular
2. Her ne kadar benim ailem de olsa rahat olamama, tatil havasına girememe
3. Matematik dersi vermem gereken bir öğrencimin varolması
bu yaz bu son olması kaydırla 2. kere gitmek üzereyiz.

Cuma görüşürüz, hoşçakalın...

18 Tem 2013

Birşeyler düzeliyor gibi sanki

Selam blog okuyucularım. Artık benden ümidinizi kestiniz diye tahmin edip sanki blog dünyasına sıfırdan başlamış gibi hissediyorum kendimi. Biliyorsunuz. Bir ev satın aldım. Ancak almaz olaydım diyesim geliyor zaman zaman.. Arkadaş bir internet bağlantısı 1,5 ay sürer mi yaa? Her aşamada bir poblem, bir gudubetlik vs... Hepsini tek tek yazaraktan boşa vakit kaybetmek istemiyorum ama şu fiber intenret mevzusu sahiden iyimiş. Ancak modeminizin değişmesi gerekiyormuş haberiniz ola...

Bu arada deli borca girdim. Hayvanlar gibi harcama yaptım. Benim ve eşimin banka hesapları eksilerden artılara geçemedi bir türlü. ve daha bir çok eksiğimiz var. Bu arada marangoz halen daha gelmedi. Bundan önceki yazımda bahsettim mi bilmiyorum ama 10 gün içinde bitireceğini söyleyen marangoz 1,5 aydır bir işi bitiremedi. Telefonlarımı açmıyor. Açsa da kavga edip kapatıyoruz. Kafa göz dalasım geliyor...

Tabi hep kötü şeyler olmuyor. Kendime özel öğrenci buldum. Hem de yaz mevsimi.. ilginç. Çocuk, babasının işi gereği 7. sınıfa kadar Belçika'da eğitim görmüş. Bundan sonra Türkiye'de okuyacakmış. Yurt dışındaki matematik dersleri Türkiye'den çok daha hafif düzeyde olduğu için bilinçli ailesi O'nu Türkiye'deki 7. sınıf seviyesine çıkarabilmek için bana ulaştı. Eyvallah ddim ve başladık derse. Hiç tahmin etmediğim bir öğrenci profiliyle karşılaştım. Alıcıları ve işlem kabiliyeti mükemmel ancak konu eksiği olan bir çocuktu. Ailesinin de isteği üzerine haftada 3 derse çıkardı. Kendilerin kendimce 'Kuratıcı' diyorum. Bu sıkıntılı maddi dönemimde çok iyi oldu valla... :)

27 Haz 2013

Yeni evimize hepinizi beklerim.. :)

Çok uzun zaman geçmiş gibi.. Evet aslında. Hiç bu kadar uzun ara verdiğimi hatırlamıyorum. Muhtemelen takipçilerim de unutmuştur beni. Belki aranızdan beni listenizden atanlar da vardır. Canınız sağolsun, ne diyelim. :)

Gelelim bunca vakit neler olduğuna. Taşındık. Ev aldık biz. Herşey basamak basamak gidiyor. Evlilimizin 2. yılında kendi evimize taşınmanın huzurunu yaşıyoruz. Taşınalı 3 hafta oldu. Bu 3 hafta boyunca inanılmaz koşturmaca içindeydik. Halen daha oturma ruhsatımız olmadığı için elektriğik, su üzerimize kayıtlı değil. Şantiye elektriği kullanıyoruz. Oturma ruhsatı olmadığı için dolayla internetimiz de yok. TV zaten yok. Olsa da farketme. 

Bu 3 hafta boyunca çok şey anladım.

1. Marangozlara asla güvenmeyeceksin.
Günlerden Salı. Perşembe gelip hareketli raflarımızı takacağını söyleyen marangoz Perşembe arayıp işi Cumartesi'ye atar. Cumartesi günü bütün gün evde oturup beklersin. Yok, gelmez. Akşamüzeri sen başka bir iş sokayım araya derken o arar geleyim mi diye? PAzara ertelersin. PAzar günü kesin geleceğini söyler. Misafiri olduğu için onları aquaparka götürmeyi seçer. Tabi sen bunu bütün Pazar evde oturup gününü evde tükettikten sonra öğrendiğin için ayrı bi iflit olursu. (Evde TV internet yok, hatırlatayım dedim...) Telefonda çıkışırsın, Pazartesi günü kesini geleceğim der. 13:00 da geliyorum der. 13:30 da aramaya başlarsın. TAM 30 kez aramama rağmen birinde bile geri dönmez. Delirirsin. Eşyalarında etraftadır, ayağına dolanıyordur onun yüzünden. Salı günü yine aramaz. Çarşamba günü de aynı. Perşembe günü dükkanını basarsın kavga dövüş, ertesi hafta Pazartesi gübü geleceğini söyler. Beklemedeyim......

2. Marangozlara asla güvenmeyeceksin.
aaaa bu aynı oldu gibi? Ama farklı... Evi yapan marangoz bir dolap kapağını 1 ay sonra takayım der. Gelirbakar meğer ki kapak uzun gelir. Geri döner. Yine gelir, bakar bu kez genişliği fazla gelir. Uzaktan bakar gülersin.

3. Nakliyat şirketlerinde çalışan hamallar göründüğünden daha çakal.
Eşyalar eve taşındıktan sonra sıcağı sıcağına birşey anlamazsın. Ne zaman ki eşyaları kullanmaya başladın... hepsi tek tek eline gelmeye başlar. İşte o zaman hamalların bıraktıkları pislikleri halının altına itermişçesine yaptığı kamuflajını farkedersin, tiksinirsin.

4. 'Eve girince yerşirsin.' cümlesine karşılık gelen 'Eve girmeden halledelim. Sonra pisliği ile uğraşılmaz.' sözüyle süreç daha da uzar.
Marangozluk, boya badanalık, alış veriş, halı, perde, masa sandalye. Ektra masraflar ve bu masrafları çıkarmak için ibelli yerlerden kısıp belli yerlere yama yapma çabaları. Hepsini yapabiliyorsanız gerçekten zenginsiniz demektir.

Evimizin 2 bekçisi var. Biri gece, diğeri gündüz. Gündüz olan tabi iş saatinde olduğu için daha bir fazla çalışıyor. Yaptığı tek iş olarak marangozun bıraktığı pislikleri temizleyip dairelerdeki eksiklikleri not etmek, bunları müteahhite bildirmek. Müteahhit de ona haddinden fazla güvenerek bütün evlerin yedek anahtarlarını vermiş. Bu da kendine ordan pay biçerek para karşılığında daire sahiplerine vermeyi amaç ediniyordu. Birşekilde ben bunu galliyana geitrip almayı becerdim anahtarları. Cimri değilimdir. Ancak bahşiş olayı gönül işidir. Bunu hakettiğini düşünürsen veririm. Bahşişi ondan daha çok hakeden var çalışanlar arasında, kusura bakmasın...

Gelelim fotoğraf aksiyonlarına. Fotoğraf adına hiçbirşey yapamadım. Malum  yaz geldi, Güneş hiç güzel değil. Çok sert. Gerçi güzel olsa bile benim fotoğrafa ayıracak vaktim yok. Ancak fotoğraf konusunda sizinle şöyle birşeyi paylaşabilirim. ÇOK ACI...

2 hafta önce 2 günlüğüne arkadaşlarla DAlyan'a gidip bir yazlık kiralayalım dedik. İyi strest atarız vs...  Gittik eğlendik geldik. Deli gibi fotoğraf çektik. Gruptaki herkesi mayolu bikinili, havuzda vs bulunan fotoğrafların bulunduğu 16 GB lık hafıza kartı biranda ortadan kabolunca mala döndüm. Evde yok, biliyorum. Cebimden düşürdüğüme eminim. Tek ümidim tanıdık birilerin eline geçip içindeki fotoğraflara ulaşmasın, başka birşey istemiyorum. Aslında istiyorum. O fotoğrafları istiyorum...

22 May 2013

Biri mezuniyet gecesi mi dedi?

Unutmadan, ertelemeden bu kez yazıyorum. Yoksa aynı şeyi yaparsam adresimi kaybedeceğim. Sayısız konu atladım. Yazcam yazcam diyorum, erteliyorum. Sonra düşünüyorum, hatırlayamıyorum. Veya hatırlasam birşey çıkmıyor, o gaz gidiyor...

8/B sınıfı... 2 yıl derslerine girdim. Zaman zaman beni yorsalarda (özellikle bu dönem olmakla beraber) şımarıklıkları beni şaşırtsa da yine de severim kendilerini. En azından şimdiye kadar karşıma çıkan sınıf profilleri içinde açıkara en iyileri bunlar diyebilirim.  Muhtemelen bir daha böylesini de görmem. Terbiyeleri ve başarılarına bakıldığında o kadar da olsun artık di mi?

Bugün yanlarıma geldiler. Mezuniyet gecesi istiyorlar. Geçen seneki mevzudan dolayı okul idaresi böyle olaylardan elini ayağını çekmiş durumda. (Bkz: Geçen seneki olay) Bu arada konunun başlığına bakın. 'vay başımıza gelenler' Neyin kafasındaymışım lan ben?

Çocuklar da tabi son seneleri falan istiyorlar. Malum olaylardan dolayı güvenli biryer olması gerekli. Okul bahçesi geçen seneki durumu oluşturduğundan babası asker olanlardan biri askeri gazino mudur artık nedir oralarda bir yerler ayarlamış. Ancak 'Başınızda bir sorumlu öğretmen olması şart. Okulun adıyla bunu düzenleyebilirsiniz.' falan demişler. Tabi müdürden olur alamayınca bu sefer öğretmenlere yanaşmaya başlamışlar. Bugün de benim yanıma geldiler. Düşününce çocuklar haklı. Onların hiçbir suçu yok. Bir de duyduğuma göre müdür hiçbir öğretmenin bu olaya dahil olmasını istemiyormuş. Ben önayak olsam müdürü karşıma alırım.

Düşünüyorum, müdüre kızıyorum. Ne de olsa güvenli biryer bulunmuş. Neden böyle birşeye ok demiyor anlamıyorum. ocuklara dediği şu. 'Ben size, siz istediniz diye bir gezi düzenledim. Siz de katılmadınız ve gezi iptal oldu. Beni rezil ettiniz vs..' falan demiş. Biraz bahane gibi geliyor bu bana neyse..

Bir yandan da düşünüyorum da geçen seneki olayda gizli kamera görüntülerini izleyip görüntülerde 6-7 kişinin bana dayak atarken 100 lerce vatandaşın koşa koşa kaçmasını görünce hak vermiyor da değilim...


dipnot: Davanın ilk duruşma tarihi aradan 11 ay geçtikten sonra belli oldu. 11 Eylül...
Her yavrum heyy adalete geeel...


9 May 2013

Okulda meydana gelen sıcak gelişmeler

Okulumuzda çok kötü şeyler yaşamıyor son zamanlarda. Anlatmadan geçemeyeceğim...

Artık bu yaştan sonra (zaten bugün de 31ime girmiş bulunmaktayım..) böyle olaylardan ders çıkarcak durumum yok. İhtiyacım da yok. Direkt beni alaadar etmedikçe sinirlenmem de. Tamamen ben olayı espiri konusu olarak YERİNDE bunu kullanır ve dersime kaçarım.. :)

Şimdi olay şöyle gelişir... 2 bekar çiftimiz bu sene başında birbirlerine yaklaşırlar. İkisinin de önceki evliliklerinden kalan birer çocukları da var. (Önemli değil..) Ancak bu arkadaşlar kendilerini okul personelinden öyle bir soyutlarlar ki... Ne bir ortama girme, ne muhabbetlere katılma. Hak getire derler ya... Ne demekse artık... :P

Hele erkek olan tam bir gerzekalı. Sen selam verirsen o verir. Onu da zorla verir. Vermezsen hiç sallamaz. Diğeri biraz daha muhabbettir ancak fena cazgırdır. Tabi bu durumu biz erkek öğretmenler pek fazla sallamayız. Çünkü erkeğin kimyası bellidir arkadaş. Konuşur birşeyler. Geyiğini yapar, güler eğlenir geçer. Ardında artniyet aramazlar.

Geçtiğimiz günler de bu arkadaşlar nişan yaptıklarına dair bir haber çıktı. Hatta biz (erkekler olarak) vayy be gidip tebrik edelim vs dedik. Hepimiz ayrı ayrı çıkıştırdığımız bir köşede 'Hayırlı olsun hocam, çok sevindik vs...' dedik. Onlar da son derece sıcak bir şekilde teşekkürlerini vs ilettiler. Okulumuzda da şöyle bir mevzu vardır. Yeni evlenen, çocuğu olan veya ev alan kişiler için para toplanır. Onlar için de toplanılmıştı. 

Salı günü benim dersim olmadığı için okulum yoktu. O gün de olaylar patlamış. Meğer ki daha sonra onların nişanlanmadıkları haberleri vs  çıkmış. Birşeyler olmuş. (Bakın net konuşamıyorum, çünkü halen bu aradaki mevzuları tam olarak açıklayabilen bir erkek yok. Bayanlara ad sorcak cesaret yok.. :) Bu çift arkadaşlardan bayan olan müdüre çıkıp 'Hocam diğer öğretmenler bizim hakkımızda dedikodu yapıyorlar. Bütün teneffüste bayan hocalar mutfakta (öğretmenler odası yerine böyle bir mekan var bizde: mutfak) olturup bizim hakkımızd konuşuyorlar falan demiş. Müdür de sinirlenmiş. Herkesi toplamış. Bıdı bıdı birşeyler demiş. Arkadaşlar dedikodu yapmayalım vs gibilerinden söylemiş. Tabi bunun altında kalmayan diğer bayan hocalar da onlara cephe alarak 'vay efendim biz dedikodu mu yapıyoruz cart curt....'

Yani arkadaşlar kısacası şu... Bayan hocaların dedikodu yapmadıklarını söyleyemem. Ancak bir insan kendini bu derece ortamdan soğutursa o kişi hakkında taş olsa konuşulur. Sonuçta aralarında ne geçtiğini, ayrı birlikte eve geçtiklerini kulaktan dolma bilgilerle insanlar öğreniyorlarsa mesaklarını gidermek isteyeceklerdeir. E bu da ister istemez dedikoduyu doğuracaktır. Ama sen adam gibi ortama girip durumu anlatsan kimse arkadandan sallamayacaktır. Dün ve bugün de elemanlar rapor almışlar ve okula gelmemişler. Çok da tın.... Okulun mnakoyup gittiler. Müdür feci gergin. Açık nokta arama derdine düşmüş durumda. Benim durumum ortada. dersime girip çıkan, Recep'le fotoğraftan öteye geçmeyen muhabbetimi, diğerleriyle de tamemen geyik ortamını eksik etmeyen bir tip. 

Bayanlar ise şu durumda:
Hergün konuştukları konuların listesini tutup mutfak masasının üstüne bırakmaya başlamışlar.. ÇOOOOK GÜLDÜM, Geberdim hatta gülmekten.. :)

3 May 2013

Kısa kısa günlük

Biliyorum uzunca bir süre buraya gelemedim .Çok yaşanılan ve anlatılacak şey var...

Geçtiğimiz hafta sonu Özcan Yurdalan'ın belgesel fotoğrafçılık üzerine olan bir ötölye çalışmasına katıldım. Cuma 10 saatlik dersin ardından 18:00 de başlayıp 22:00 de biten ötelye çalışması hafta sonumun nasıl yoğun geçeceğine dair yeteri ışık tutmuştu aslında. Fotoğraf çekmeyi öğretecekti. Fotoğrafın 'Aaay bu kediler çoook tatlıııııı...' dedirtecek nitelikte OLMAMASI gerektiğini, fotoğrafın bir öyküsü, bir kompozisyonu olması gerektiğini bize hissettirerek kafamıza vura vura 30 saat boyunca anlattı durdu Özcan hocamız. Sahaya çıkıp grup çalışmaları ile bu konunyu uygulamalı olarak da gördük. Muhteşem bir etkinlikti. Resmen "Fotoğraf çekmeye yeniden başladım." diyebilirim.

Pazar akşamı dünyaya farklı bir başık açısı ile bakmayı öğrenmiş bir şekilde geri döndüm evime. Karnım bir hayli açtı. Yemeğimi yerken bir telefon. Eşimin telefonu çalıyor. O sırada ben baktım telefona. Kayınpeder... Hiç alışkın olmadığım bir ses tonunda...

- ...
- Buyur baba?
- Yardımına ihtiyacım var.
Söyleminden ciddi birşey olduğunu anladım.
- Adnan dayın var ya... (Eşimin dayısı oluyor.)
- Evet..?
- Onun oğlu var ya...
- Evet..?
- O öldü...

Kafam hızla çalışmaya başladı. Adnan dayıyı hatırladım. Çocuğunu hatırladım. Gencecik sapasağlam çocuktu. Hasta değildi... E peki neden? TRAFİK KAZASI...

Üzülmeye bile vakit harcamadan anında müdürlerimizi ertesi gün için veya 2 günlük izin isteyip cenazeye gitmek için telefonlara sarıldık. Benimkinde sorun çıkmadı ama eşmin kıl tüy müdürü arıza çıkardı, 1 günlük izin alabildik. Gece 02:00 de vardık. Ev, 2 katlı üst katında eşmin dedesi, alt katında dayısı oturuyordu. Heryerden ağıt sesleri yükseliyordu. Annesini göremedim. Ama babası bitmiş bir haldeydi. 2 saat kadar dayanabildim. Sonra pilim bitmeye başladı. Ertesi gün yoğun bir gün olacaktı. Uyudum... Sabah 7 buçuk. Ağıt sesleri devam ediyordu. Nasıl gelmesin?

Çocuk 17 yaşında. Sevgilisini görecek diye babasından gizlice arabayı kaçırır. Araba toros. Aşırı hız, ve emniyet kemersiz bir yolculukta ufak bir dikkatsizlik sonucu araba yoldan çıkar. Ailenin tek çocuğu, tedavilerle olmuş, üzerinde çok titrenilen melek gibi bir çocuğu cam dışarı fırlar ve olay yerinde beyin ölümü gerçekleşir.

Belki çocuk kurtuldu diye düşünebilirim. Sakat kalabilirdi veya felç... Ancak arkasında bıraktığı bir yığın enkazı toparlayabilecek bir bir psikolog ne de başka bir çocuk olduğunu düşünüyorum. O annenin ve babanın halini tahmin edemezsiniz. Benim de şansıma arkadaş ilk defa cenazeye katıldım. Böylesine acı bir manzara çocukla çok bir geçmişim olmamasına rağmen beni bile sarstı.

Ancak benim için enteresan bir deneyim oldu. Cenaze arabasının gelmesi, yıkanması, herkesin bir safta dizilip dua etmesi dikkatimi çekmedi değil. Yukarıdan görüntüsü muhteşemdi. olayın gerçekleştiği sıra mükemmel bir fotobelgesel konusuydu. Ben demeden eşim bu fikri öylemişti bana. Ama bu konuda çalışacak cesaret ne ben de vardı, ne de başkasında. Kolay değil... O tele lensi bir taraflarıma monte ederler, o şekilde hayatıma devam ederdim. Dua kısmı beni gererdi. İnanmadığım bir olayda rol yapmak zor iştir. Sağolsun kayınpederim halimi anladı. Cenazeyi camiye doğru götürdükten sonra beni aldı bir kahveye götürdü. Gerekli dini eylemler orada geçekleştikten sonra mezara gitme vakti gelmişti. O sırada evde pilav dağıtılıyormuş. Evdeki yaşlı bayanları arabaylamezarlığa getirip götürme işinde oldukça oyalandığım için ölü gömme törenine katılamadım. Artık başka sefere... Hatta mümkünse bir kez de cenaze yıkama işine dahil olmak istiyorum. Ama ne kadar mümkün olur bilemem.

Çok vakit geçirdimiz biri değildi. Bayramdan bayrama görürdüm. Eline 3-5 harçlık vermek hoşuma giderdi. O yüzünden eksilmeyen gülümsemesi gitmiyor zihnimden. Oysa ki hiçbir paylaşımımız yoktu.  Ailenin sevilen, eğlenceli bir karakteri olduğu belliydi. Artık O yok. Arkasında bir enkaz bırakarak gitti. Üzülüyorum... Çocuğa değil, anneye, babaya...

24 Nis 2013

Yeni bir arkadaş

O zamanlar çok küçüktük. 7 yaşlarında falan... Sokağa çıktığımda arkadaşlık edecek kimse yoktu. Ama birini görmüştüm. Düz bir taşın üzerinde kiremitleri kırıp onları un ufak ediyor. Sonra onları kumla karıp ıslatıyordu. Amacı neydi anlamamıştım. Kiremetleri kırayım derken eline vurdu taşı. Gülmeye başladım. 'Ne gülüyorsun yaa?' falan filan derken dostluğumuz başladı. Anılarımızı yazsam fizana kadar sürer. 22 yıl geçti. Evlendik, barklandık. Bir yılbaşı kutlamasını beraber yapalım dedik. Bir arkadaşını daha davet etmişti. Turgay... İyi çocuktu. Oldukça eğlenmiştik. Aradan 1 yıl daha geçti. Telefon...

- Merhaba, 1iyokmu? ile görüşecektim.
- Buyrun, benim...
- Merhaba, ben önce kendimi tanıtayım. Ben Tuncay. Hatırlarsanız bir yılbaşını beraber çoook eski olan o arkadaşınızla geçirmiştik. Hatorladınız mı?
- aaa evet Tuncay, naber?
- Ben senin bulunduğun ilçeye .... ya çalışlmaya geliyorum. (Bir teknolji mağazasına müdür olarak.. Ev bakıyorum. Bildiğin kiralık ev var mı?
- Yok, ama bakarız
falan filan derken telefon görüşmesi bitti. ve ertesi gün, yani bugün...

Annesi ve babası ile gelen Tuncay'a ev bakıyoruz. O akşamı bizde kalması ihtimalini bile göze alarak evde hazırlıklar yaptı sevgili sevgilim. Ev baktık, bulamadık. Emlakçıya baktık, bulduk. Ama bayağı vakit geçmişti. Bir bayanla gelmesi eşimi germişti. Ama hiç tahmin ettiğimiz gibi olmadı. Çok sıcakkanlı mükemmel insanlardı. 'Çok zahmet verdik, sizi de tatil gününüzde rahat bırakmadık...' gibi sözleri ağızlarından düşürmedi.

Aslında bugün vaktimi fotoğrafa ayıracaktım. Ancak insanların bu tatlı dili sayesinde o kadar koşuşturmam bana hiç batmadı. Şunu anladım ki hayatta uslup çok önemli. Ne olursa olsun güzel yüzün insanları herşeyi yaptırır...

11 Nis 2013

Sürpriz başarı

Her ne kadar küçük de olsa benim için iyi bir başlangıç oldu. KUFSAD (Kuşadası Fotoğraf ve Sinema Derneği)'nin her ay düzenlediği bir etkinlikte ben derece aldım. Üstelik ilk defa katılmama rağmen. Olay şu.. Üyeler içinden isteyenler fotoğraflarını isimlerini vermeden bir fotoğraf sanatçısının eleştirilerine maruz bırakılıyor. Fotoğraf yorumlatılıp birbirinden değerli bilgiler edinmemize neden oluyorlar. 3 aydır takip ettim. Hiçbirine katılma cesareti göstermedim. Her ay fotoğraf adında oldukça büyük işler yapmış isimler fotoğraf seçkisine katılıyordu. Onların eleştirisi altında ezilmekten korkuyordum açıkçası. Bu ay kafama koymuştum. Gaza gelip şurdaki fotoğrafı koydum..


Tabi oraya isimli vermedim. Fotoğrafların kime ait olduğu belli olmuyor. Taa ki dereceye giren fotoğraflar seçilene kadar. Enson sadece dereceye giren fotoğrafların sahipleri meydana çıkıyor.

Şans ya bu sefer fotoğraf seçkisi çok heyecan verici oldu. Önceden hepsi tek tek yorumlanır. Sonra seçkiyi yapan kişi bilgisayar başına geçer. 'Şunu al, bunu al..' der ve geçer. Bu ise herkesin gözü önünde eleme usulüyle yaptı. Her elemede benimkini atlaması vücut ısımı artırdı. Ensonunda bir baktım ki son 4 teyim ve ayın fotoğrafları arasına benimki seçildi... :))

İlk defa katılmama rağmen bu dereceyi almam benim için çok iyi moral deposu oldu. Beklemiyordum açıkçası... Umarım daha büyük başarılar yakalarım...

3 Nis 2013

Kendimi bi b.k sandım bugün

Bugün okulum 14:10 da bitiyordu. Sonrasında arabanın arızası için sanayide bekleyip günümün sıkıcı geçmesini önlemek için arabayı sanayiye sabahtan bırakmama rağmen yine bitmemişti arabanın işi. Üstelik yapmurlu bir gündü ve üşüyordum. Sinirlenmem ve etrafımdaki bütün olumsuz elektriği çekmem için bütün sebepler mevcuttu. Ancak öyle olmadı...

Benimle beraber arabasını bekleyen yaşlı, saçları ve bıyıkları boyalı, geçen sene emekli olmuş bir Türkçe öğretmeniyle tanıştım. Klasik bir öğretmen sandım ilk etapta. Ben de öğretmen olduğum için muhabbet kurabileceğimiz ortak bir payda bulabildik. Daha sonra konu öğrencileri düşünmesini öğretmeye çalışmaya geldi. Sonradan sorgulama meselesine, ardından felsefe, şiir edebiyat derken adamla tam 2 saat muhabbet etmişim. 2 saat nasıl geçti hiç anlamadım. Şiirleri de varmış. Bana bir sürü dörtlük okudu. Felsefeden bahsettik. Uzun süredir böyle konuşmadığını, böyle konuşunca çevresindekilerin kaçıştığını söyledi. 

Kendimi bi entellektüel, bi sanatçı, bi edebi, felsefi... Kısaca kendimi bi b.k sandım bugün. :)

Peki sonuç?
Araba 250 TL masraf çıkardı...

2 Nis 2013

Ziplenmiş bir haftasonu

Bütün konsantremi önümüzdeki haftasonu yapacağımız geziye topladım. Planımızda Pamukkale vardı. Ancak şusıralar Pamukkale'de suyu ara ara veriyorlarmış. Kuşadası fotoğraf derneğindeki bazı arkadaşlar bugün oraya gidip büyük hüsrana uğramışlar. 1 kare bile çekemeden gelmişler. Dolayısıyla bizim gezinin de rotası değişmek durumunda. ya da en kötü ihtimal iptal olma yolunda. Ancak ben bu geziye gerçekten umut bağlamıştım. İyi kötü kesin biryerlere gideceğim. Sırf bu haftasonu yapılacak gezi için geçtiğimiz haftasonu 2 günümü de sevgili sevgilime ayırdım. Ne mi yaptım?

CUMARTESİ
Çok yakın bir arkadaşımızın katiplik sınavı vardı. Onu sınav yerinden alıp sınav sonrasında bize geçip güzel bir kahvaltı yaptık. Sonra kayınvalidem ve sevgilim ile beraber yeni aldığımız eve gittik. Henüz krediye çekmemiş olmamıza rağmen yine de aldık diyorum artık.. :P Herneyse oraya perdeciyi de getirttik. Perde ölçülerini aldırıp oradan dükkana geçtik ve perde beğendik. Ardından berjel takımı beğenip onları hangi kumaş lie kaplatacağımıza karar verdik. Tabi bunlar keşke buraya yazmak kadar kolay olsa. Renk desen ton... İnanılmaz kombinasyonlar mevcut. Çok zor işmiş bu işler arkadaşlar. Bunlar zaten bizim bütün günümüzü aldı diyebilirim. Akşamına da arkadaşımızın katiplik sınav sonuçlarını öğrenmeye gittik gecenin bi yarısı. İlde 2. olmuş hayvan...

PAZAR
Pazartesi günü gelecek olan iş yerindeki arkadaşlarım için eşimin hazırlık yapması gerekiyordu. Bana önceden randevu vererek Pazar gününü kendisine ayırmamı istemişti. Kendimi ona adadım. Git, gel, getir, götür, şunu yıka, bunu ayıkla eyvallah. Light gibi görünebilirim burdan ama sevgilimin benim için yaptıklarını görünce bu yaptıklarım az bile diyorum zaman zaman... (Herzaman değil, zaman zaman...: ) Ardından hani şu katip adayı olan arkadaşımızın Cumartesi günü yapılacak olan mülakatı için elbise seçmesinde yardımcı olmamız gerekiyordu. Onunla mağazalara gittik. Hatta onun da eşi geldi. 1 çift daha bize katıldı. Güzel bir gömlek, üzerine ceket beğendik. Altına bişi almadık bak şimdi farkettim. Ama bayanlar heralde onu hesaplamışlardır.. :) Akşama da onlara geçip içtik, sıçtık eğlendik... Çok eğlenceliydi. 

Sabah uyandığımda evdeki saatlerin yarısı 7yi diğer yarısı 8i gösteriyordu. Akşamdan su içtiğim için başağrım yoktu ancak zaman kavramı acaip ters dönmüş durumdaydı. Cuma gününden bu yana 1 ay geçmiş gibi hissediyordum. Doğru olan saatin 8 olduğunu farkettim, tamam da... Kaçta okulda olmam gerektiğini hatırlayamadığım için iş arkadaşımı aradım. Bu akşam o iş arkadaşım da bize gelip bunun geyiğini çevirmek ayrı bi tatlı olduydu... :)

Buarada bugün gelen çocuklu misafirleri görünce şu kararı aldım. Benim hiç çocuk yapmamam gerekir arkadaşlar. Yoksa ne fotoğraf olur hayatımda, ne başka birşey. Aynı şey eşim için de geçerli. Buraya 2 satır yazı yazacak bile vakit bulamam. Şimdi diye eksiniz ki 'Arkadaş biton adam var, hatta çalışan iş kadını var. Hem çocuklu blogger.' E nabayım? Ben sıkıya gelen adam değilim arkadaş. Ben rahatı severim. Bana öyle sıkış tepiş plan yapmayacan. Yoksa kısadevre yaparım...

27 Mar 2013

Erkekler etek giymeli

Haksızlık bu yaa...
Eşimin 180 TL ye pazardan değil, ssağlam indirime girmiş bir mağazadan aldıklarını yazıyorum...
5 etek
2 deri ceket (orjinal deri değil ama sonuçta ceket...)
2 elbise
1 şal

Bir de aynı gün yine indirimlerden faydalanarak aldığım ürünleri yazıyorum.
3 klasik pantolon
1 kravat
1 ceket (klasik)
Benimkiler de 340 TL...

Ondan sonra diyoruz 'Bayanlar neden bu kadar alış verişi seviyor?'
Arkadaş bana da bu kadar geniş yelpaze sunsunlar ben de severim. Hem çeşit çok ya... Renk renk desen desen istediklerini alabiliyorlar. Haksızlık lan bu! Erkekler de etek giymeli!!!



Bu arada övünmeden geçemeyeceğim. Geçenlerde hiç hoşlanmadığım bir çift ile beraber ortak arkadaşımıza ev ziyaretinden önce ev hediyesi alalım dedik ve bir alışveriş merkezine gittik. Bayanlar daha iyi anlarlar diye kendi hallerine. Bu arada beraber takıldığımız eleman 'ya bizim hanım geçen gün diyip duruyordu, şurada çok beğendiğim bir hırka var, ama çok pahallı diye alamıyorum...' diyip POLO'ya daldı. Hiç ucuz olmayan gayet pahallı ve gereksiz bir fiyata aldı hırkayı, hediye paketi yaptırdı ve hatunların yanına gidip gövde gösterisi yaptı. 'Ben hatunuma en pahallısından hırkasını alırım... Yetmezmiş gibi bunu başlasının gözü önünde vererek bu durumu showa dönüştürürüm.' havalarında... Biliyorum ki indirime girmiş olsa beğenmeyip, almayacak o zıkkımı. Onu almasındaki amaç belli... Alıp da üstüne uydursa birşey de demeyeceğim .Neyse, hayırlı olsun dedik ve kendi hallerine bıraktık.

Övündüğüm kısım ise şu... Sevgili sevgilim, bana böyle aksiyonlar yaşatması için beni maymun etmiyor. İstiyorsa gidip kendisi alıyor, hava atma olayından nefret ediyor. Ne hoş dimi amaa :)

20 Mar 2013

1 anda 4 pişti

18 Mayıs yılın en yoğun günü...


  • Ertesi gün 19 Mayıs. Tören olmasa bile çelenk töreni olacak belediye önünde. Çelenge öğrenci gitme, bütün öğretmenler de gitmez. Sadece görevli 3,4 tane öğretmen ve 1 idareci gider, çelengini bırakır sonra serbest...
  • 16-19 Mayıs tarihlerinde Bergama fotomaratonu var. Fotomaratonlar kaçmaz. Yılda bir olur. İnanılmaz derecede etkili verimli geçer. Kesinlikle kaçırmak istemiyorum...
  • Yeni ev adık. O eve taşınmayı düşündüğümüz tarihler  otarihlerde olacak. 20 Mayıs da resmi tatil olduğu için o 3 gün bizim için iş yapmak için bulunmaz nimet.
  • 18 Mayıs 2013 Joe Satriani konseri var. Her zaman gelen biri değildir. Beni tanıyan herkes ne kadar fanı olduğumu da bilir. Bu iş yattı gibi görünüyor. Zaten masraflı bir etkinlik. Bir de zaten gitmiştim konserine ama gidemiyorum diye içim gidiyor orası ayrı...
Çıldırıcam... Ev taşınma olayını bir şekilde hallederiz. O tarihlerde taşınmasak, o işi ertelesek veya 1 hafta öncesinden taşınsak sorun değil. Fotomaraton kaçmaz... Ama onu baltalayan 19 Mayıs çelenk töreni var. O konuda müdürü ikna etmem gerekli.

Müdür demişken okulumuzda 2. dönemin başından beri süregelen bir fotokopi krizidir gidiyor. Bu krizin temeli şudur: 'PARA' Para olmadığı için toner olmuyor. Toner olmadığı için çalışma kağıdı çıkaramıyoruz. Hadi çalışma kağıdını geçtik sınavları fotokopi çekemiyoruz. Herkese birer kağıt dağıtıp soruları tahtaya yazma yoluna gidecektim. Bu köy usulü sorun çözüm tekniğini müdüre sunduğumda fotokopi makinasını bizim kullanımımıza açtı. VICTORYYYY :) 

Aynı başarıyı fotomaraton için de göstermeyi bekliyorum kendimden. Hadi yolumuz açık ola... :)


12 Mar 2013

Akbank'ın lakayt personeli


Bugün bankalar arasında mekik dokudum. Malumunuz ev alıyoruz ve bugünün şartlarında hiçbir devlet memuru sıcak parayı çatırt diye önüne koyup peşin ev alamadığı için kredi durumları neymiş falan diyey şöyle bir ön hazırlık yapayım dedim boş günümde. Sonuç? Fitil oldum...

Nasıl? Hemen anlatayım. Sıra numarasını aldım. Kağıdın üstünde 'üst kata çıkınız.' yazıyordu. Çıktım. Bir de ne göreyim? Üst kat bomboş. Sadece 2 bireysel müşteri temsilcisi var. Onlar da telefonda konuşuyorlar. Numaratöre baktım önümde 2 kişi görünüyor. Ama belli ki o kişiler ortada olmadığından sıra direkt bende. 5 dakika, 10, dakika, 15 dakika... bekle bekle bekle... Bi gelişme yok. Arkadaş bu adamlar müşteri falan almıyorlar. Numaratöre de basmıyorlar. Telefonda konuşmalar, bilgisayarda önemli görünen birşeylerle ilgilenmeler. Buraya kadar yine birşey yok. Ama sonrasında biri geldi. Elindeki numaraya baktı. G.tüm g.tüm masalardan bir tanesine yaklaşarak birşeyler sordu. Konuştular falan işini halletti, çıktı. Sonra ikisi evli 3 kişi geldi. Kadın olan ağza alınmayacak küfürler ederek eşini yerin dibine sokuyordu. Anladığım kadarıyla adam kredi kartından çok pis borç kitlemiş. Onu öğrenmeye gitmişlerdi. Onlar da borçlarını öğrendiler ve gittiler. Ben? Ben de efendi gibi bekliyorum sıramı. Ama onlar sırasız mırasız işini halledip gidiyorlar. Yine ortalık boşaldı ve artık ben kalktım önlerinde ayakta suratlarına dik dik bakarak beklemeye başladım. Yine tık yok... En sonunda dayanamayıp, elimdeki kağıdı göstererek 'Pardon, numaratöre basacak mısınız?' dedim. Adam pişkin pişkin 'Biraz işimiz var. 1-2 dakika sonra basarız, gelirsiniz, yardımcı oluruz...' dedi. Nasıl işimiz var ya? Benden başka ne işin var senin? İşin varsa numarasız adamın işini nasıl yapıyorsun? O an sinirden ellerim titredi. Orada cıngar çıkarmak istedim ama ayarını tutturamayacağımı farkettiğim için kendimi direkt dışarı fırlattım. Sonra eve gelince de neden şube müdürünün yanına gidip bu saçmalaığı anlatmadım diye kızdım kendime. 

Asıl gıcık olan beni orda bekletmesi veya başkasını önüme alması değil, ben orda beklerken başka bankadan aldığım sıramın geçmiş olmasıydı....


8 Mar 2013

Atış serbest

Son zamanlarda insanın en tehlikeli zamanının lise zamanları olduğunu farkettim. Tam bir leyla oluyormuş insan o zamanlarında. Ya da bana gelen öğrenci öyle...

Bu kızı okulumuzun beden eğitimi hocasının tavsiyesiyle buldum. Kendisinin önceden badmintondan öğrenciymiş. Lise 3...Başladık derslere. Ama kızda hep bir telaş, hep bi yoğunluk.. 

Antremanım vardı, ödevimi yapamadım...
Bilmem ne sınavım vardı yapamadım...
Falanca proje kapsamında gezi var, okul beni götürüyor. Gitmek zorundayım 'Neden?' 'O projede heskes çıktı, beni zorla götürüyorlar.'
Hocam fotoğraf makinası alcam, hangisini önerirsiniz. 'Şimdi boşver sen fotoğrafıi çok vaktini alır..' 'Yok hocam, babam söz verdi, onu  alıcam, falanca gezide o fotoğrafları ben çekicem.'

Her şeyi yapmaya çalışan ama hiçbirşeyi adamakıllı yapamayan bir öğrencim. 
Bütün bunları geçtim. Kızda bi havalar, bir havalar. Daha karnesine matematiği 3 getirene kadar g.tü çatlarken olur olmadık laflar eder. Misal, okulundan bir öğretmeni 'Tarih öğretmenliğini düşünür müsün?' diye bir öneri getirmiş. Belli ki öğretmen çocuktaki ptansiyeli farketmiş. Kazanabileceği bölümü tahmin etmiş ve bir öneride bulunmş. Tamam tarih öğretmenliğinin ataması az olabilir olabilir, KPSS de sıkıntı yaşayabilirsin ama bu tepki de verilmez.
Hocam 4 yıl sizin gibi KPSS için kastıracağıma gider mağazalarda tezgahtar olarak çalışırım daha iyi..
Sen Boğaziçi İşletmeyi kazanacak puanı aldın da biz orayı yazma mı dedik? 
'Üniversite mezunu olup da 2500 liraya çalışaksam ne anlamı var üniversite okumamın?' cümlesini kurduran kim bunu merak ediyorum. Geçen haftaki dersten sonra da konuşmuştuk böyle. İşletme mezunu olur olmaz fabrikalarda müdür olup 10 milyarlık, 15 milyarlık maaşlı yerlerde çalışacağını düşünüyor.

Dinledim. Uzun zamandır hayatın sert tarafını suratının ortasına yememiş biri görmemiştim. Acıdım.  GEçen sefer hiçbirşey dememiştim. Bu sefer biraz biraz anlatmaya çalıştım, ama yok... Anadolu üniversitelerini küçümser, büyükşehir üniversitelerinde okumak için can atar. Ama o üniversitelerin de öyle her bölümünü de beğenmez, dil uzatır.

Bütün bunları geçin daha 1 tane bile deneme sınavına girip ne yaptığını gördükten sonra benim birşey anlatmama gerek kalmayacak sanıyorum. Arkadaş, insan önce bir boyunun ölçüsüne bakar değil mi? Ben atıyorum ama tutuyor mu bunlar diye bir bakınır etrafına...

Konuyla belki alakalı belki değil. Sonuçta ortak noktaları yok değil.. Ama sonuna kadar dinleyebilenin ellerinden öpüyorum. Saygılar... :))


3 Mar 2013

EV BARK İŞLERİ

Bugünlerde inanılmaz yoğun geçiyor günlerim. Ne blog okuyabiliyorum, ne yazabiliyorum. Bilgisayar başına bile oturamıyorum ki bunları yapayım..

1-2 haftadan beri annem burda. Bodrum, Kuşadası, Didim taraflarından yazlık ev almayı planlıyorlar. Artık 20 seneden beri gittiğimiz kampta bütün yazı geçirme niyetinde değiller. Açıkçası artık ben de bütün yazı orda geçirmekten sıkılmaya başladım diyebilirim. Sonuçta çocukluk arkadaşlarım öğretmen olmadıklarından yaz tatiller kısıtlı. O yüzden yalnız başıma geçirmek zorunda kalıyorum. Yalnız da bir yere kadar...

Her neyse uzun uzun ev baktık, araştırıp soruşturduk. Birçok özelliği bir arada düşünerek nihayet bir sonuca erebildik. Tam rahatladık artık derken asıl iş ondan sonra çıktı. Evi Bodrum'da Yalıkavak beldesinde bir siteden aldılar. Bu kararı verirken (ben değil, ailem)  tabi çevreden bazı tepkiler geleceğini tahmin ediyorduk ki gelmeye de başladı. Kuşadası'nda bir akrabamız 'Neden Kuşadası'ndan almadınız. Burası daha güzel. DAha burdaki evlere tam bakmadınız. Ev nasıl? Hem şöyle kötü, böyle kötü....' gibilerinden bok atmaya başladı. Tabi daha alcaz böyle triper. Belki Didim'de yazlığı olan EEE'den de nasibimi alıcam.. Ama üzülmesini istemem. Kara yolundan oldukça uzun sürse de deniz yolundan 40-45 dakikada Didim'de kendisini bulabilecem.. ;)

Neyse ama ev güzel. Sİtenin kendine ait plajı var. Nezih bir site. Teknemizi bağlayacak yer de mevcut vs.. Ancak ev harabe. Zaten içi yapılı evleri almamız mümkün değil. Fiyatlar uçuk. Mümkün olsa bile ya yeri kötü oluyor ya da ev küçük oluyor ya da bi haltlar çıkıyor altından... İçi, dışı, kapı pencerece aklınıza ne geliyorsa herşeyi tekrardan yapılacak. Tabi bizim kafa basmaz bu işlere. Direkt oturturlar kazığa.. O yüzden bizim gibi saflar için artık şirketleşmiş bazı ekipler mevcut. Adamlara evinin anahtarını veriyorsun, istediklerini söylüyorsun. Onlar amelesiyle, işçisiyle vs... uğraşıp enson anahtar teslim veriyorlar. Süper dedik. Bir de kamptan bir tanıdığımız da 'Ben bu işi yaparım..' dedi ve işe burnunu soktu. Yapmayı düşündüğümüz değişiklikleri her 2 ekibe de anlattık. İkisi de bir fiyat söyleyecekler. Ama tabi ince hesaplar işin içinde. Her malzemenin ucuzu var, pahallısı var. Kalitelisi var, adisi var.. Hangisini alacağımızı biz seçeceğiz. İşin sıkıntısı şurada, biz eve yakın değiliz. Ha diyince gidemiyoruz. Ve site kararı gereği bütün tadilat en son Mayıs'ın sonunda bitmesi gerekiyor. Kısa zaman zarfında acil bir karara varıp işe koyulmamız lazım. İşin komik kısmını söyleyim mi size? Evin daha tapusunu bile almamışken biz bütün bu planları yaptık... haa bundan sonra bizim taraftan da onlar tarfından da cayma niyeti yok. Ama iş henüz daha bu aşamadayken bizim bu kadar acele davranmamaız gerekli mi gereksiz mi diye de düşünmüyor değilim. Tabi süreç boyunca yoğun bir telefon trafiği de mevcut. Babam (koordinatör) başta olmak üzere bütün gelişmelerden en ince detayına kadar dakika dakika haber vermemiz gerekiyor. Haber vermemiz yetmediği gibi işi yapanlarla da direkt bizzat kendisi telefonla bunu teyit ediyor. Adam titiz ya...

Bütün bunlar olurken bir de okul mevzuları var tabi. Okulda değişen birşey yok. Bebeler bu sıralar biraz canımı sıkmıyor değil. Havalar ısındığından bünye hızlı çalışıyor ve hormonlar dengesizleşiyor. Garip garip tripler görüyoruz artık yavaş yavaş. 2. dönemin ve havaların ısınmasından kaynaklanan bir rehavet görüyorum kendilerinde. Canımı sıkmıyor değil bunlar...