MANAVGAT'TA RAFTİNG - 12.07.2012
Otelden saat 09:00 da çıkış yaptık. Fun Rafting şirketi bizi otelden aldıktan sonra 11:30 gibi rafting yapacağımız alana vardık. Arada 15 dakikalık molamız bile vardı. Yollar oldukça kötüydü. Dolayısıyla sevgili sevgilimin midesi pek rahat durmadı. Burada deniz ayakkabımızı aldık. Islanması sakıncalı bütün şeyleri arabaya bıraktık. Can yeleklerimizi giyindik, kuşandık ve yine minibüse binip 3 km daha yol aldık. Minibüsten atlayıp suya girdik. Tek tek küçük bir şelalede fotoğraf çektirdik. Suyun soğukluğunu anlatmak bile istemiyorum. Tahmin edebiliyorsunuzdur.. buzzzz... Ardından 8 kişilik grup ve kaptan Recai eşliğinde botumuza atladık. Çocukların bile rahatlıkla binebileceği bir etkinlikmiş. Adeta Venedik'teki sandallar gibi. Bir kemanımız eksik.. :) Fakat grup şamata. Kural gereği öndeki bot ıslatılmazmış. Nedenini acı bir tecrübeyle öğrendik. Botların arkalarında kaptan oturduğu için onlar ıslatmak konusunda oldukça usta olduklarından genelde yenilen taraf arka taraftaki bot olurmuş. :))
Bir ara küçük bir iskelenin olduğu yerde durduk. İskeleden atladık. Hatta atlarken sevgili sevgilimin ayağındaki ayakkabı biraz geniş olunca ayağından çıkıp gitti. Az süre sonra yine botumuza atladık ve can yeleklerimizi giydiğimiz yere geldik. Yemek vakti gelmişti. Hazır gelmişken hatunun ayakkabısını da değiştirdik. Yemekten sonra tekrar botlara atladık. Aralarda yüksek akıntının olduğu yerlerden geçtik. Zevkliydi. Korkuyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz. Çekilen fotoğraflar falan hep göz yanılması. Aslında orada gördüğünüz dalgalar, sular falan o kadar yüksek değil. Manavgat rafting için Türkiye'de akan en yavaş nehirmiş.
Karaya vardıktan sonra iş bitmiyor. Fotoğraf ve video satım işleri... DVD ye güzel bir klip çekmişler. Fakat herkesi yaklaşık 8-10 saniye falan çekmişler. Efektler, müzikler hoş ama TL ye değmez diye düşündük. Sadece 5 er liradan 3 fotoğraf alıp geri döndük. Dönüş daha kısaydı. Sanırım yoldan aldıklarımız bizi gelişte oyalamıştı. Servis bizi öğretmenevine bırakınca, öğretmenevinin yanındaki arabamıza binip navigasyonumuza 'Bizi Kemer, Kındılçeşme kampına götür dedik..'
45-50 dakika sonra Kındılçeşme'nin olması gerektiği yerdeydik. Yani yaklaşık 15 yıl önce orada güzel bir kamp alanı vardı. Fakat o kamp kapanmış. Bu, benim için oldukça büyük bir hayal kırıklığıydı. Çünkü bu yolculuktaki ilk kamp yerimizdi. ve içlerinde tek haberdar olduğum kamp yeri burasıydı. Haberdar olmasına rağmen olmayan bir kamp yerinden bahsetmiş olmam beni üzdü.
Ama durum o kadar üzücü değildi aslında. Çünkü kampın olması gereken yerine yanında yine tek tük ağaçların altına kurulmuş 3-5 çadırın olduğu bi alan vardı. Alan diyorum. Kamp diyemiyordum. Beton bir zemin üstüne çadırımızı kurduk. Sabahına eski püskü, artık kullanım dışı olan bir otobüsün gölgesinden yararlanmayı planlıyorduk. O gece, içinde acı biber bulunan bir menemeni yemek zorunda kaldım. Acı sevmediğim ve yiyecek başka birşey bulunmadığından 'zorunda kaldım' diyorum. O akşam acı tadına ait tek tecrübem menemende değildi.
Gece aydınlanmak için ampül yakmak zorundaydım. Ama ampülün kablosunu asacak yüksek bir yer bulamamıştım. O yüzden ancak arabanın dikiz aynasından çadırın bir köşesine ip gerip oraya asmıştım ampülü. Yere oldukça yakındı. Aydınlığı gören karıncalar civara hücum ettiler. Çadıra yakın olduğu için huylandık. Nasıl ortamdan uzaklaştıracağımızı bilemedik. Aklıma bir zihnisinir fikri geldi. :)) BİBERGAZI... Tek savunma aracımızı karıncalar üzerinde deneyecektik. İşe yaradı.. Gece oldu. yatma vakti gelmişti. Dişlerimizi fırçalamak için suya ihtiyacımız vardı. Ama suyun olduğu çeşme oldukça uzak, karanlık ve ne olduğu belirsiz bir yerdeydi. Elimizdeki azıcık suda idare etmeliydik. Önce hatun halletti işini. Sıra bana gelmişti. Dişlerimi fırçaladım. Azımı çalkalamak için avcuma suyu aldık ve azıma almamla beraber tekrar biber tadı dilimde belirdi. Fakat bu biber menemendeki biber değildi. Karıncalara sıktığım biber gazının biberi olduğunu dudaklarım uyuşunca farkettim. Karanlıkmış, sakinmiş hiiiiiç sallamadan direkt musluğa koştum. Pis bir lavobaydı ama umursamadım. Defalarca azıma su alıp alıp çalkaladım. Neyse ki geçti.
Çok kötü bir gece sonunda uyandık. Gece hakkındaki detayları sonra vereceğim. Şimdilik bu kadar... ;)
Yaşamış kadar oldum. Yüreğinize sağlık. Her insan bir hayat sözünden yola çıkarsak okumak ne güzel şey ki ben sevmiyorum. Sanırım bu konuda şanssız olanlardanım.
YanıtlaSilYaşatmak için elimden geleni yapıyorum. Yazı dilim çok iyi değildir. Ancak bu kadar oluyor.. :)
YanıtlaSil