17 Ara 2011

Bir öğretmenin isyan ettiği nokta

'Öğretmen olmak rahat iştir!' denmesi yurdum insanın bizlere ne kadar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduklarını açıkça göstermektedir. 'Kardeşim bir kere memursunuz, maaşınız sabit..' diyenlere şu 2 soruyu sormak isterim. 

1. Evine iş getiren kaç memur gördün? 
Bunlar kalsın yarın devam ederim mantığıyla memurun işi hep ertelenir. Öğretmen ise yarına yetiştirmezsem şu olur bu olur telaşıyla o iş eve gider.
2. Evine iş getirmeyen kaç öğretmen gördün?
Evinde yapmazsa olmayan bazı öğretmene ait işler vardır ki bu bilgiyi öğrenmeleri için ya bir öğretmen olması gereklidir ya da bir öğretmenle evli olması gerekir. (Emekli öğretmenleri konu dışında bırakıyorum.)


Neden bu kadar sinirliyim?
Çünkü bugün benim en sevdiğim gün ve ben bugün insanların öğretmenler için en basit olduğu zannedilen işlerim yüzümden okula gitmek zorunda kaldım. Kaloriferi yanmayan ve Sibirya soğuklarını aratmayan sınıfımda performans ödevlerini (bilmiyorsunuz dimi? Sizin bildiğiniz dönem ödevlerini) değerlendirdim. 5 saat sürdü. Uykumu alamadığım için haftanın en sevdiğim saatlerini uyku ile geçirmek zorunda kaldım. Şimdi uyandım. Üstümde bi mallık var. Bunun için paramı aldım? Hayır. Ama memurum. Sizin bildiğiniz 'fazla mesai' işi ne oldu?

Yoğunum. Bu dalgınlık da meydana getiriyor. Sevgili sevgilim benden akşam gelirken almam gereken birkaç şey isteyecekse bir kağıda yazıp akşam dönüşte onları alma eylemim herhalde birçok Türk erkeğine has özelliktir. Lakin 'Söz uçar, yazı kalır.' sözüyle olaya bakılıp 'Bugün birşey unutmadım.' rahatlığı varken insanlarda, bu olay bende çok kısa sürer. Bir telefonla arayım diyip elime cebime attıysam eğer bu kez telefonumu okulda unuttuğumu farkederim yine bu unutkanlığıma bir küfür sallarım. Yazılı kağıtlarını unutmayım diye akşamdan kapının önüne koyarım. Kapıyı çekerken kapının dibindeki kağıtları görmeden kapıyı çeker giderim. Durumu, taaa ki okula vardığımda farkederim. Umarım başıma büyük belalar gelmez...

Öğretmenlik gerçekten yorucu. Yine geçenlerde ADEY olayları öğretmenlerin üstünden geçti, hiçbirinizin haberi yoktu. Geçen sene TEFBİS vardı. Zaten ne oluyor kardeşim biz öğretmen miyiz anketör müyüz dedik büyün meslektaşlar olarak. 2. dönem de bir benzeri geliyormuş. Bana da geliyorlar doğrusu. Böyle giderse yapmam gereken 1. öncelikli işlerimi aksatır hale gelebilirim. Bunun huzursuzluğu beni geriyor. Onun haricinde bir de bizim bu işlerin eğitim-öğretime zararı yetmiyormuş gibi seminere çağırarak derslerin boş geçmesine neden oluyorlar. Ondan sonra programı yetiştirmeliyim derdini öğretmen çekiyor. 

Bir türlü 'İşim bitti' diyemiyorum. Kendimi bir sınava falan hazırlanıyor sanıyorum. Yapılması gereken biton iş var. Gelecek haftaya anlatmam gereken konunun sunumunu yarın hazırlayacakken, şu 5 saatimi alan performans görevlerini e-okula girmek şuanda yapmam gereken iş olarak beni bekliyor. Ondan sonra da proje görevlerini ayarlamam gerekiyor. Yoksa Pazartesi günü okula girdiğimdeki ilk 10 metre içinde öğrenciler tarafından 350 defa sorulacak olan 'Bana proje görevi verir misiniz?' sorusuna verebilecek bir cevabımın olması gerek. Kavramlar ne kadar çok değişmiş değil mi? İşte buişler böyle beyler. Öğretmenlik, sizin bildiğiniz gibi 'Salla kafayı al maaşı.' değil...

'Bu Benim Eserim' pojesi diye birşey var bir de. 6, 7, 8. sınıf öğrencilerinden birşey tasarlamasını, fakat bu şeyin asla ve asla önceden yapılmamış birşey olmasını istiyorlar. Dereceye giren örneklere baktığında 'yuhhh...' diyorsun. Çünkü o örneklerin fikirlerini ve pratikte yapımını ne bir öğrenci, ne de bir öğretmen yapabilir. Bir sürü illegal iş dönüyor. 2-3 çocuğu meşhur etme niyetiyle geçen bir sürü boş dersler. Kesinlikle ve kesinlikle öğrenciye katkısının olmadığını düşündüğüm bir projeyi yapmamız için baskılar tepemizde koşuşturuyor. Gerçekçi olmak lazım efendim. Hiçbir okul bir özel okul gibi değil. Maddi imkanları, olanakları, öğrencilerin dünya görüşü belli. Ben sadece 'ders anlatılmalı, ders çalışılmalı.' demiyorum. Tabi ki öğrenci öğrendiğini günlük hayatta görecek. Ama bunu isterseniz öğretmenlerimize bırakın da kendi olanakları doğrultusunda göstersinler. Hiçbir okul aynı değil. Tuvaleti olmayan bir okulla, üniversitelerden yardım alan kolej okulları aynı değil. Bunları aynı torbaya koyamazsınız.

İşimi seviyorum. Öğretmenlik tam benim yapmam gereken bir iş. Hergün 10 saat ders anlat deseler eyvallah derim. Fakat bizleri yöneten insanlar bizim bir anketör veya dolgu madde olmadığımızı bilsin istiyorum. Olaylara biraz da gerçekçi gözle bakması gerektiğine inanıyorum.

1 yorum:

  1. ve size sonuna kadar katiliyorum ! sinavlar gelmek uzere ve ben simdiden ajandami bos tutmaya basladim zira sosyal hayata vaktim kalmayacak !

    YanıtlaSil

Aklına ilk ne geliyorsa gözlerini kapat ve yaz...