Biliyorum çok aksattım blogumu. Ama inanın bahanem var. Bu hafta yapacağımız ortak sınavı hazırlama stresti bir yandan... Haftasonu Malazgirt'ten gelecek arkadaşımı ve onun kız arkadaşını evimde misafir etme ve İstanbul'u gezdirme telaşı bir yandan... Aldı başını gitti... Aklımdakileri, düşüncelerimi beynimdekileri toparlayamadan kafa darmaduman oldu falan filan işte...
Göreve yeni başladığım okulda 2. dönemin sonu malum son sınavlar vs... Merak ediyorsanız hemen merakınızı gidereyim, öğrenciyken sevilmeyen sınavlarda değişen birşey yok, öğretmenken de sevilmiyor. En zor kısmı sınav kağının hazırlanmasında. Hangi konulardan soru sorulacağı, hangi tip soru sorulacağı. 'Acaba bunu yapabilirler mi? Bu zor mu oldu? Bu baside kaçtı...' gibi sorunsallar en sıkıcı durumlarıdır. Bir de tabi kağıdın düzeni vardır. Yok satır başı olunca resim diğer sayfaya kayıyor, resmi küçültsen netliği bozuluyor. Bir resmi ayarlıyorsun, fotokopide belirmiyor vs... Hele bir de branşın matematikse yandın...
Neyse işte sınav sorularını hazırladım. Son sınav ortak sınav olacağından diğer matematik hocalarına da göstermek icap edeceğinden bir de onlara gösterdim falan. Zor sormuşum. Oturduk bir de onları değiştirdim. Çıktılarını aldım. Yarın da fotokopilerini çıkartcam vs kafa bimilyon kardeşim... 1 ay okula gelen öğrenciyi geçirmek zorunda olduğun bir sistemde görev yaptığın düşünürseniz eğer bütün bu uğraşıların boşu boşuna olduğunu anlarsınız. O yüzden soruları ister kolay hazırla, ister zor hazırla farkeden birşey yok... Zaten yüksek notu alan zor soru sorsan da alıyor, hiç çalışmayan adama en basit soruyu sorsan da yine en düşük notun sahibi olabiliyor.
O işim bitti, haftasonu dinlenirim derken çok sevdiğim bir arkadaşım kız arkadaşıyla İstanbul'a geleceğini ve haftasonu onları gezdireceğimi öğrendim. Bildiğim kadarıyla gezdik işte. Galata Kulesi'ne çıktık. Ordan Nevizade'de 1 saat canlı müzik dinleyip bira içmek, ordan Eminönü, balık ekmek, turşu suyu falan derken gecenin sonu zor geldi tabi. Bugün de daha entel takılarak Cevahir AVM de turladık.
Bu yazıyı yazarken hep aklımdan şu geçti. Aslında ne yapıp ne ettiğimden çok bu 2 gün boyuncaki gözlemlerimi yazsam daha mantıklı olur, okuyucuyu sıkmaz vs.. gibi şeyler düşünmüştüm. Hadi onu da yapmadan geçmeyim dedim:
Galata Köprüsünden edilen evlilik teklifleri klişeymiş.
Evlenen çiftlerin düğünün nerede olacağı, düğün masraflarının kimin karşılayacağı konusu büyük bir sorunsalmış. Bu konuda çok şanslı olduğumu düşündüm.
Eve gelen misafirin buzdolabınızı izinsiz çat diye açması kimilerince normal karşılanabilirmiş. Bunu yaşadığımda perenç'in tuvalet muhabbetleri konusu geldi aklıma.
Halen daha yolda yürürken yanına üçbinaltıyüz parça eşya alıp bunları sevgililerine taşıttıran kızlar mevcutmuş.
2 tarafı betonla kaplanmış Haliç'e Galata Kulesi'nden bakmak aslında çok büyüleyici değilmiş. Boşuboşuna şimdiye kadar çıkmadım diye hayıflanıyormuşum.
İstanbul'da Galata Kulesi haricindeki heryeri dolaştığını iddia eden insanlar varmış. Artık yok, çünkü onlar Galata Kulesi'ni de çıktıklarından İstanbul'un heryerini dolaşmış bulunuyorlar.
Eminönü'nde balık ekmek yiyip, turşu suyu içmek eskisi kadar hoşuma gitmiyormuş.
Hadi, size saçma veya mantıklı gelen madde hangisi, söyleyin bakalım...
Turşu suyu çok güzeldir ama yaaaa
YanıtlaSilYorumun için teşekkürler :)
YanıtlaSilTurşu suyu iyidir, güzeldir de yazın o sıcakta hiç çekilmiyor. İnsanın içini yakıyor. Turşu suyunun ardından 1 damacana su içmek kaçınılmazdır...
"Halen daha yolda yürürken yanına üçbinaltıyüz parça eşya alıp bunları sevgililerine taşıttıran kızlar mevcutmuş."
YanıtlaSilcuk oturmuş :)
@ Türker Alp: evet, var halen daha. Acıyarak bakıyorum kendilerine.. ):))
YanıtlaSil