30 Kas 2012

Tecavüze uğrayanın penceresinden bakabilmek?

(Yazıyı kafamdaki karmaşık düşüncelerden dolayı çok zor topladım. Umarım dağınık olmamıştır...)

Bir hafta olsun ki normal geçsin şu güzel okulumda...
Perşembe günü... Haftaya yeni başladığım bir gün. 10 saat ders.. Gir, gir, bitmek bilmez.
Cuma günü... yine 10 saat ders.. Yine 10 saat ders.. Gir gir bimek bilmez. Bir de en azılı sınıflara...

Olaydan dün sabah haberdar olmasına rağmen olayı sindirip yazıya dökmem ancak gerçekleşmesinin nedeni yukarıda yazdığım yoğun yaşantım...

Sabah 7:00
Günün ilk ışıkları. Okul merdivenlerini tek tek çıkıyorum basamakları.
Aklımda geçen haftaki olay var. Buraya dökmediğim can sıkan bir olaydı... Bu hafta normal geçsin diye evrene mesaj yolladığım saniyelerdi. Kafamı kaldırdığımda müdür belirdi önümde...

- Günaydın.
- Günaydın hocam.
- Birşey konuşmamız lazım.
'Ahanda geliyor...' dedim içimden ve geldi. Beni bir kenara çekip bir önceki gün br öğretmen arkadaşımızın başına gelen olayları anlattı. Anlatımı sonunda donup kaldığım, tüylerimi diken diken eden olay şu.

İsimler kesinlikle rumuzdur. Gerçek isimler değildir...! 

Figen adında bir öğrencimiz vardı. 4. sınıfı bitirdikten sonra yaşını bahane göstererek (bilmediğim, anlam veremediğim bir sebepten ötürü) sınıf atlatılmış bir öğrencimiz. Yani 5. sınıfı okumadan 6. sınıfa geçmiş. Geçen sene benim rehber öğretmenliğimi yaptığım sınıftaydı. (6. sınıf) Tabi bu sene 7 olması gerekli. Ancak yıl içerisinden okula hiç devam etmediğinden dolayı sınıfta kaldı. Yani bu sene yine 6. sınıfta. Şuan 15 yaşında. 6 aylık hamile kalmış! Kimden? Üvey babasından...

Hani biz öğretmenler (özellikle din öğretmenleri) insanoğlunun ne kadar yüce, hayvanlardan farklı olduklarını ifade etmeye çalışırız ya. O geldi aklıma... Ne farkımız var söyleyin bana? Biz bu doğanın düzeni bozmaya yarayan genetiği bozulmaya en yatkın yaratıklarız dedim içimden.

Suudi Arabistan geldi sonra aklıma. Hani hırsızlık yapınca eli kesilen insanlar. Tecavüz edince cinsel organı kesilen erkekler. O adama yapılması gerekenleri düşündüğümde biranda kendimi o bağnaz insanlarla aynı seviyede gördüm. Nasıl olur? Nasıl olur da bir insan kızına bunu yapabilir? diye soruyorum kendi kendime. Zaten bu soruyu kendi kendine soran birçok insan var. Bu olaydan haberdar olan bütün normal insanlar sorarlar bu soruyu kendi kendilerine. Bunu düşünmek anlamsız...

Peki geçmişi..? Daha felaket...
Jandarma'nın varmış olduğu bilgiye göre Figen 4 yıldan beri üvey babası tarafından tecavüze uğruyormuş. Hadi buraya kadar sindirdik. Adamı astık. Zaten şuanda içeride. Peki ya anasına ne demeli? Bana sorarsanız olaydaki en iğrenç mahlukat anne.... Bu rezaleti anneye sorunca anne tarafından verilen cevap şu:

- Bunu ilkuldaki sınıf öğretmeni biliyor.

cümlesinin sonunu düşünmüyor ve Figen'in 4. sınıfta rehberlik yaptığı öğretmeni Sinem'in başına çorap örüyor. Artık buna 'başına çorap örmek' mi denir, yoksa hainlik mi denir bilemem ama tabi bu cevap, jandarmanın hemen Sinem hocanın yanında bitmesine sebep oluyor. Sinem hoca suçlandı. Suçu, suçu jandarmaya bildirmediğinden suça ortak olması. Cezası, ÖĞRETMENLİKTEN MEN EDİLMESİ...

(Geçen seneki rehber öğretmeni de ben olduğum için ben de kapımda beklemiyor değilim jandarmayı...)

Arkadaş...
Senin kızın kocan tarafından 6 aylık hamile. 4 yıldır kocan tarafından tecavüze uğruyor. Sen bunu farketmiyorsun da öğretmeni nasıl oluyor da okula hiç gelmeyen kızının kiminle yatıp kiminle kalktığını bilebiliyor? Sen hangi yüzle öğretmeni öne sürüp kendini aklı çıkarmaya çalışırsın.

Sen kocana sahip çık önce. Uçkurunu bi kenara koysun da beyniyle hareket etsin.
Kızına sahip çık. Öğrenci olduğunu bilsin.
Hayatına sahip çık, kiminle yatıp kiminle yatmadığını, evine kimi aldığını bil...

Bir bayan olsanız. Kocanız kız çocuğunuza tecavüz etse, hatta hamile bıraksa...
O kocayı ne yaparsınız? O kocayı savunur musunuz? Yoksa ...?

O kadın yerine koyabiliyorum kendimi. Yapabileceklerimi hayal edebiliyorum. Bu çok kolay. Ancak empati kuramadığım birr nokta var.

Figen?
Figen'in üvey babasına karşı beslediği duygu? Peki annesinin bu olaydaki tavrına karşılık annesi hakkındaki düşüncesi? 

Kızın yerine koyabiliyor musunuz kendinizi?  Ben koyamıyorum. Benim empati yeteneğim o kadarına yetemiyor.

Yetemiyor, ancak çok korkuyorum...

27 Kas 2012

Bu bir, her bi bokolog esnaf örneğidir.

Bu evi kiralarken sokak sokak ev aradık. Bir bakkala girip üst kattaki boş dairenin boş olup olmadığını sorduğumda bilmediğini söylemişti bana. Oysa ki şimdi sorsan bilmediği şey yok adamın. 'Her bi bokolok' diyorum ben buna. Şimdi ise yine aynı avi emlakçı ile tutmuş olmak biraz acı verici oldu aslında için için...

Emlakçıyı geçelim de bakkala tekrar geri dönelim.

1-2 ay oldu heralde. Süt mü alacaktım yoğurt mu ne tam hatırlamıyorum. Evet, yoğurttu yoğurt...
Aradğım marka yoktu da boktan başka bilmediğim ne idüğü belirsiz dandik bir marka vardı. 'Yok kalsın..' dedim. Hemen atladı bizim her bi bokolok...

- Ama bu bizim Acıpayamlı bilmem kimin nenesinin cart curt ettiği yoğurt. çok sağlıklı. çok kaliteli. şöyle böyle....

Kendi ürününü haddinden fazla öven bir satıcı. Ama o kadar bokunu çıkarıyor ki çok itici oluyor. Tabi almadım. Çıktım. Başka birşey aldım. Çikolatamı aldım sadece çıktım.. :)



Bir Kore yemeği var. Hazır erişte olarak geçiyor. Orjinal adı ramen...

Yandakinden işte... Bunu alıp sadece kaynar suyun içine atıp içinden çıkan karışımı da boşaltıp 3-4 dakika kaynattıktan sonra çöp stick lerle yiyorsunuz.. İnanılmaz eğlenceli.. Müthiş baharatlı bir tadı var... Süper ötesi.. Kipa'da satılıyordu sadece. Artık satılmıyor.Bütün Kipa'lara baktık, yok artık. Satışı kaldırmışlar. Onun yerine yine ramen diye geçen boktan başka bir marka satılıyor...

Neyse konumuza geri dönelim.. Aradan 2-3 hafta geçti heralde yine hatırlamıyorum. Elemana bi yem attım...

- Sizde ramen var mı?
- Ne var mı?!
- Ramen ramen... Kore yemeği.. Erişteye benzer Böyle suyun içine atarsın, kaynatıp yersin falan...

Hani her bi bokolok ya... bunu da bilir sandım ne biliiim? Tabi yine bir fikri yok değil...

- Bunu bizim köyde erişte yapıyor teyzeler. Ondan bu ondan..
- Yok bu ondan değil. Bunun baharatı falan...
- Tamam tamam işte ondan bu... Aynısından...

Eleman araştırmacı çıktı ama.. Önündeki bilgisayardan google a girip arattırdı bana.. Üstteki resmi gösterdim. "Ahanda bundan.. Bunu getir. Elindeki bütün malları sadece ben alırım. Sen merak etme, elinde hiç kalmaz." dedim. Eleman heyecanlandı... 3-5 gün sonra yine beni görüp:

- Abi o bahsettiğin şeyin adı neydi?
- Ramen ramen...

'Nooldu buldun mu?' diye sormaya cesaret edemedim. Çünkü elemanla ne zaman iletişime geçsem sonunu getirip kendimi dükkandan atamıyorum. Sormadım, rahatlıkla çıktım..

Bu kez tarihi net bir şekilde hatırlıyorum. BUGÜN!
Bildiğimiz salça alcaktım. 2 çeşit olduğunu söyledi. Tukaş? Öncü? Her yerde satılan, her yerde bulabileceğimiz marka olan Öncü'yü seçtim. Ücreti verdim. Buraya kadar son derece normal bir alış veriş. Üründe bir gariplik yok. Markası da belli. Bu yine atladı...

- Bunu bizim bir emekli polis arkadaş var. Bunu o yapıyor.
(içimden) HÖNK Hadi ya ne güzel...

Ulan bu nasıl adam? Koca ÖNCÜ'nün sahibi emekli polismiş.. )
Pardon pardon.. Bu nasıl adam? diye sorarken aslında bizim bakkalı kastetmeliydim.
Bu adam bütün ürünlerini kendi çevresinde imal ediliyor sanıyor. :)

21 Kas 2012

Genç yaşta cinsel sapkınlıklar

Hayır, hayır... Şikayet etmiyorum. Biliyorum ki övünmek gibi olmasın ama burası birçok yerden daha iyi. Hele ki İstanbul deneyiminden sonra şikayet edesim gelmiyor. Ama kendi jenerasyonumla kıyaslıyorum da...

10 yaşında sigaraya başladınız mı?
10-11 yaşlarına geldiğinizde sınıfınızdaki kız arkadaşlarınızın yanında küfürlü konuşabiliyor muydunuz?
13-14 yaşlarındayken şaka olsun diye arkadaşlarınızın hayalarından tutup havaya kaldırıyor muydunuz? Bunu yapıyor olsanız bile kız arkadaşlarınızın arasında mı yapıyordunuz?
Bizim zamanımızdaki ortalama bir okulu öğretmeniyle öğrencisiyle alsak. Şimdiki Türkiye'nin çeşitli okullarına dağıtsak. Nasıl dumur olacaklarını tek tek izlemek isterdim.

Bugün rehberlik yaptığım sınıfın kız öğrencileri her rehberlik dersi öncesinde olduğu gibi yoğun bir şikayetle yanıma koştura koştura geldiler. Ne yalan söyleyim bir çoğunu dinlemiyorum. Çünkü biliyorum ki bu dönemde olan kız erkek rekabetinden ve karşı cinse olan antipatiten kaynaklanan absürt saçma sapan sebeplerden ötürü yanıma hep geliniyordu.

Bir tanesi yaklaşık 1 ay önceydi...
Bir erkek öğrencim kız öğrencinin kafasının arkadasından tutup öne doğru eğerek 'sakso yapalım mı?' diye artık nereden gördüyse gerçekleştirmek isteği cinsel fantazinin artık provasını mı diyim ne diyim bilemedim... İşte o hareketi taklit ediyormuş. Kızcağız da tabi söylediği sözün anlamını bilmediği için bütün saflığıyla öğretmenine gidip 'Hocam, .... benim kafamı tutup 'sakso yapalı mı?' diyip duruyor..' demesi ile olay benim kulağıma uçuyor. Aniden disiplin kurulu toplanıp aynı gün içinde çocuk başka bir okula nakil ediliyor...

Çok daha beterlerini İstanbul'da gördüm. Tabi burası bu konuda daha katı.. Gözünün yaşına bakmıyorlar. Ama öyle de olmalılar bana kalırsa. Yoksa 13 yaşındaki öğrencilerin doğumlarına şahit kalıcaz yakında...

Bugün ise erkek öğrencilerim kız öğrencilerin gözü önünde hayalarını tutuyorlarmış.

Nasıl bir fantazidir arkadaş?
Bu yaşta nasıl bir hayalgücüdür bu?
Nedir bu özenti?
Bu kadar mı heveslisiniz buna...?

17 Kas 2012

Zamanın insanlara etkisi

Yeni makinamı aldım. Deli gibi herşeyi çekesim var. Umarım bu hevesim geçmez. Yoksa verdiğim onca paraya çok üzülürüm.

Dün en çok görüştüğümüz arkadaşların evine gittik. Dedeleri alt katta oturuyor. Yaşı oldukça var. Hasta... Hastanede kalıyordu uzun bir müddet. Evine gelmiş. Yanına inelim dedik. Tabi bu da bana dede portresi çekmek için verilen ilk şanstı...


Yüzünün bu kadar kanlı canlı olduğuna bakmayın. Elini öpmek için tuttuğumda buz gibiydi. Rengi oldukça soluktu. Bu renk photoshop sayesinde geldi dedeye. Kolay kolay da bakamıoyrdu. Bana baktığı bir an buldum ve çektim.



Bu küçük çocuk büyüyünce, dedesinin babasını acaba hatırlayabilecek mi?
Gözümüzün önünde adım adım büyüyen bu çocuğa ve yavaş yavaş sonsuzluğa doğru yolculuğa çıkan dedeye 'DUR!' demek mümkün olmuyor.

12 Kas 2012

Şansın, beni alıp yerden yere vurması

Şans, bugünlerde bir sevindiriyor, bir üzüntüye boğuyor. Bir karar verebilmiş değil. Şans bize gülecek mi, yoksa bi tarafımıza mı girecek? bilemiyorum...
Lütfen okuyun ve yorum yapın... :(

Evdi, fotoğraf makinasıydı, özel dersti... Hepsi sırayla kısa zaman aralıkla o kadar değişken içindeler ki.. Ne yapacağımızı şaşırdık.

İlk önce evden başlayım. Bulunduğumuz ilçede gezmediğimiz ev, inşaat, şantiye vs... kalmadı. Bütün ustalarla kanki oldum diyebilirim. En sonunda bir karara vardır. Kapora için acil nakit paraya ihtiyacımız varken ben de o zaman içinde kredi kartımızın hesas kesim tarihi geçti ve 2000'e istediğim ve yaklaşık 1 aydır sepetimde beklettiğim fotoğraf makinasını alacaktım. Tam alacaktım ki daha uygun fiyata üstelik daha üst sınıfta ve çok temiz olduğunu düşündüğüm (hatta bu işlere kafası çalışnaların da ok verdikleri) bir fotoğraf makinasını almaya karar vermiştim. 1 günlük deneme şansım vardı. 'Cumartesi günü gelir alır, denersin.' demişti eleman. Cumartesi günkü fotoğraf gezisinde bana verecekti. 10 Kasım Atatürk'ü anma töreninden sonra kürtlerin hakim sürdüğü, ilçedeki bilimum kaçakçılığın, hırsızlığın, uyuşturucu ticaretin hüküm sürdüğü malum mahalleye attık kendimizi. Elemanı bulduk. Sanki benimle konuşan o değilmiş ki 'Bugün olmaz. Bugün düğün var. Çekime gidicem. Makina bana lazım' cart curt bıdı bıdı bişiler geveledi ve o anda kendimi MAL-azgirt'teki (bkz: 2007-2011 tarih aralığındaki yazılarım) ruh halinde hissettim. O dünlere tekrar geri döndüm. Nasıl bıraktıysam aynı şekildeydiler. Aynı kaypaklık halen kanlarında dolaşıyordu. 'Tamam, kalsın' dedim ve çıktım gittim. Arkadaşlarımın yanında sanki yalancı konuma düşmüş gibiydim. Hiç hoş olmadı bu... çok küfür ettim, rahatladım.

Neyse... dedim artık diğer sepette beklettiğim makinayı alırım diye düşünürken yine aynı gün içinde) bir fotoğrafçı arkadaş 2. el almayı düşündüğüm makinanın sıfırını yaklaşık 1750 ye gittigidiyor dan satıldığını söyledi. Tabi fikrim tekrar değişti. gittigidiyor dan o makinayı alacaktım. Pazar günü beş parmak dağlarına çıktık. Oldukça yorucuydu, felaket macera dolu saatler geçirdik. Akşamına gelir gelmez hemen kendimi gittigidiyor da buldum. Makinayı buldum. Gerçekten o fiyataydı. 3000 TL den düşmüştü, sıfırdı. Sepete ekledim. Satışı tamamladım. Ödemeye bir baktım ki advantage kartına taksit yok...! O an çıldırdım, delirdim, kaffaları yidim. Resmen soğudum fotoğraf işinden...

Eşim sakinleştirdi beni, olur yaparız, ederiz, dedi. Peşin mümkün değildi. Attım kendimi bir kenara. Tatlı sevgilim de canım benim bir kenara oturup hesap kitap işlerine girdi. Kira, kredi kartları, taksitler, ödemeler, faturalar falan filan... Aslında peşin ödeyebilirdik. Matematiksel olarak mümkündü bu. Fakat biraz kendimizi sıkmamız gerekiyordu. Ne de olsa özel derslerim rahatlatmıştı. Ama yine de soru işareti vardı kafamızda. Bir dur falan dedi. O an gerçekten caydım. Başlıcam fotoğrafına da parasına da... dedim ve vurdum kafayı yattım...

Sabah 3. saatim boştu. Sevgili sevgilimi aradım. Alırız yaa olur falan dedi. Alıcaktım. Biraz riske girmek gerekliydi belki de. Peşin de olsa alacaktım o makinayı... Dersim bittikten sonra O'nu arabayla okuluna bırakayım diye yanına gittim. Çarşıdaymış.


Konuyla alakası yok ama bunu bu araya sokmak istiyorum kusura bakmayın...
Oğluna benden ders aldırmayı düşünen ev sahibimiz vardı. Okulda kendi dersine giren öğretmenine özel ders teklifinde bulunmuş. O da kabul etmiş. Biz de etik olalım olalım diye bi taraflarımızı yırtalım... Tabi öyle olunca benden vazgeçmişler doğal olarak. Kim istemez ki okuldaki öğretmeninden özel ders almayı?İnanın hiiiiiç sallamadım. Ne de olsa o, onun sorunu... Yarın birgün dedikodu çıkınca notu yerin dibinden 85 lere çıkınca (ki öyle olmuş) insanların çevireceği dedikodu onlara girecek, bana değil...

... diye olaylara pozitif yaklaşmaya çalışırken, ne de olsa makinayı peşin de olsa alabileceğimizin umudunu içimde barındırırken ciddi şekildeki en iyi maddi gelir kaynağım olan bir öğrencimin beni araması ve dersi bıraktığını söylemesi son noktayı koydu.

8 Kas 2012

Matematik öğretmenliği

(ALINTIDIR)

        Matematik öğretmenliği tehlikeli, sağlıksız bir meslektir. Ayakta çok fazla durursunuz. Dersi ne kadar öğrenci merkezli işlerseniz işleyin işin çoğunu tahtada siz yaparsınız. Teneffüsleriniz vardır tek. Sağ olsunlar kıramayacağınız çalışkan, başarılı öğrencilerinizin sorularını teneffüste çözerseniz, gün boyu çok fazla ayakta kalırsınız. İleri ki yaşlarda varis, romatizma, bel ve sırtınızda çeşitli rahatsızlıklar olma ihtimali yüksektir. Tahtanız beyaz, mürekkep kalemli ise kanser, eğer karatahtaysa astım, bronşit olma ihtimaliniz vardır. Matematik dersinin yapısı gereği başınız çok ağrır. Ve zihinsel yorgunluğunuz çok fazladır. Psikolojik açıdan ise tam bir kaostur matematik öğretmenliği. Senelerce karşınızdaki öğrencilere ders anlatırsınız ve hep anlaşılmamaktan yakınırsınız.
Sanki suçlu sizmişsiniz gibi karşınızda size çeşitli ruh haliyle bakan ve sorular soran sevgili öğrencilerinizle muhatap olursunuz.

* Bıkkınlık dolu, dalgın bakışlar

* Oflamalar puflamalar

* ''Hocam bu konu çok zor'' demeler

* Tüm gayretiyle anlamaya çalışıp anlayamayan öğrenciler

* Dayanamayıp bunlar bizim ne işimize yarayacak sorusunu sormalar

* Dersi kaynatmaya çalışmalar ve sizin de acıyıp biraz izin vermeniz

* Hatta bazen kendinizi işkenceci bir insan olarak görüp, bu genç insanlara eziyet ettiğinizi düşünmeniz

* Sınıfın yarısının anlamayacağını bildiğiniz halde bir konuyu anlatmak zorunda kalmanız

* Tekrar anlatmanızı isteyen öğrencinin seneler önceki matematik öğreniminin bozukluğundan dolayı elli kez anlatsanız yine anlamayacağını bildiğiniz halde, yine de kırmamak ve üzmemek için anlatmanız

* Aslında matematiksizde yaşamın sürdüğünü düşünüp ben niye buradayım ve ne yapıyorum sorusunu sormanız

* Geçen sene anlattığınız her şeyin unutulduğunu görüp çıldırmanız

* Yazılı okurken hayatınızın en sıkıntılı anlarını yaşamanız

* Tahtada anlatarak çözdüğünüz sorulardan tekini göstererek ''hocam bunun devamı şurası mı'' diyen öğrenciye nazikçe ''evet'' demeler.

* ''Hocam bu sorularda hep böyle mi yapacağız'' diyen öğrencinin matematiğin mantığını hala tam olarak anlayamadığını düşünüp üzülmeler

*Gerçekten bazı insanların matematiğin ileri konularını anlamaya yeteneğinin olmadığını görüp Tm hatta Fen sınıfında olduğuna anlam verememeler. Ve bazen bu seçimin sebebinin öğrencinin değil velinin ısrarı olduğunu öğrenip sinirlenmeler.

*Son sene dershaneye giderek matematiği bir senede öğreneceğini sanan saf öğrenciler

*Niçin beden eğitimi yada resim öğretmeni olmadım diye mutsuzluğu ifade etmeler

*Öğrencilerin anlamamasının sebebini kendinde arayıp bir çıkar yol bir çözüm aramalar.

*Her geçen sene idealistliğinizden, enerjinizden, azminizden bireylerin yok olduğunu görmeler ve hüzünlenmeler.

Tüm bunlara rağmen aradan çekip kurtardığınıza inandığınız, her geçen sene kendisini daha çok geliştiren öğrencileri görüp, hayatın kanunu bu;
Birileri kaybedecek birileri başaracak deyip tatlı bir huzur duymalar.
Matematiği öğrenememiş olsa da gerçekten sağlam bir birey olmayı başardığı; duruşundan, konuşmasından belli olan mezun öğrencilerinizi görüp hayatta önemli olanın matematikten çok öte bir şey olduğuna karar vermeler.