28 Nis 2012

Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır.

Müfettişler geldi okulumuza.. 1. dönem için rehberlik için geldiklerinde bana gelen müfettiş benden 3-5 olması gereken üstünkörü evrak istemişti. Onları da hazırlamama rağmen dosyamın kapağına bile dokunmadan gitmeleri benim kafamda şüpheler meydana getirdi. Yok anlamıyorum kardeşim, bunlar neyime bakıp da not verecekler? Hani sadece 1 dersime girip de beni değerlendireceklerse kıçımla gülüyorum kendilerine. Her dersim farklıdır benim. 

Neyse bu müfettiş tantanasını ben iyi atlattım da okulda yine atıçmalar olmadı değil. Sosyal bilgiler öğretmenimizin sınav kağıtlarını kontrol ederken bir öğrencisine fazladan not verdiğini görmüşler. Öğretmen de kanaat kullandığını, çocuğun bunu hakettiğini söylemesi üzerine müfettiş atarlanıp muhabbeti 'Bunu yapamazsın.. Soruşturma açarım..' vs gibi gereksiz tehditlere getirince karşılıklı kozlar çekildi. Tutanaklar tutuldu ama arkasından birşey çıkacağını sanmıyorum.


Yok arkadaş insan olsalar bir kere değnekle ayakta duran hocamızı yaşça büyük olduğu halde ayakta dikip kendilerinin sandalyede 1 saat boyunca oturmaları her ne kadar insanlığa yaraşır. Bunu size bırakıyorum...



24 Nis 2012

Sessiz sessiz mimlendik yine...

Sessiz Prenses mimlemiş. Diziler hakkında (nedense) 8 tane yazı yazmamı  istemiş. 8 tane çıkar mı bilmioyrum ama bi başlayalım bakalım...






1. Şuan takip ettiğim diziyi saymazsam hayatım boyunca düzenli olarak izlediğim tek izlediğim dizi Aşk-ı Memnu du dersem bana kızar mısınız? Biliyorum ki birçoğunuz bana kızacak. Ben de zaten hiçbirşey bulmuyordum o dizide. Bomboş, sadece sıkı bir aşk furyasını anlatıyordu. Bağlayıcı bir özelliği vardı. Bana hiçbirşey katmıyordu ama doğuda geçirdiğim dönemde psikolojime iyi geliyordu. 



2. Peki şuanda neyi takip ediyorum? Tabi ki YALAN DÜNYA... Ne buluyorum bu dizide? Tabi ki komedyaa... Bu dizide düşünme yok. Takip yok. Enson nerde kalmıştık derdi yok. Sadece gülme var. Sadece 1 sahnesi bile gülmene yeter. Anlık. 






3. İlk bölümlerde dikkatim çeken kişi Emir'di. O concon tavrı komikti. Yakışıklı, bakımlı ve zengin genç görüntüsüne de özenmiyor değildim. Tabi yanından geçmem mümkün değildi ama kaliteli giyinmek deyince aklıma o geliyordu o zamanlarda.






4. Farkettim ki zaman zaman Gürse Birsel her bölümde öne çıkacak olan karakteri değiştiriyordu. Devamlı değişken bir diziydi o bakımdan. Bir hafta Orçun'un idi ön plandayken (#öpüşelim mi?), diğer bölümde Çağatay'ın sesiyle opera dinliyor havasına giriyorduk. (#ilahi komedyaaaa)






5. En beğendiğim karaktere bir türlü karar veremedim. Ama müzikleri acaip aşarılı buluyorum. Zaten Nil Karaibrahimgil bu konuda tartışmasız çok iyi. Fakaaat, bütün dizi müziğini de bir kenara koyarsak aralarda çalan bas gitarların kime ait olduğunu da öğrensem çok mutlu olacağım.


6. Mim diziler hakkındaki yorumum olduğu için şunu da belirtmek istiyorum. Dizilerin insan yaşamına bu derece (Kurtar Vadisi gösterildikten sonraki gün herkesin Polat Alemdar taklidi yaparak gezmesi gibi..) etkilemesinden nefret ediyorum. Bu kadar kararkterimizin yerine oturmamasından rahatsız oluyorum.


7. İzlediğim her 2 dizi için de geçerli. Eş zamanlı olaraktan sosyal ortamlardan da diziyi takip etmek hoşuma gidiyor. Aşk-ı Memnu'yu izledikten sonra eksisozluk teki yorumları okumaya bayılırdım. Şimdi ise eş zamanlı olarak tweeter ı takip ediyorum.


8. Kore dizileri de iyidir... ;)




mimlenenler:
ofelya
Burcu
Gölgelik
Hayal Kahvem
Hayal Meyal
Vladimir
Ketchup



20 Nis 2012

Evimiz yok başımızı sokacak

Aylardır hayal ediyorduk. Devamlı arıyorduk. Sağa sola haber aldık. İnternetten devamlı sıkı sıkı takipler yapıyorduk. Emlak emlak gezer olduk. İyice kafaya koymuştuk. Arsa alıp müstakil prefabrik evimizi kendimiz istediğimiz gibi yaptıracaktık. Kocaman bahçesi, içinde garajı olacaktı. Bahçesine çim ekip üstünde koşturacaktık...

Çok ümitlenmiştik son bulduğumuzdan. Bulunduğumuz yerdeki arsalar çok kısıtlıydı. Belli bir mevkiiden almak zorundaydık. en uygun olanını kestirdik. Tamam dedik, kesin alıyoruz. Krediyi ayarlarız, bir evi satar üstüne altın paralarını eklersek bu iş tamamdı.

Belediyeye gittik. Arsa hakkında son olarak daha detaylı bir bilgi alalım dedik.
Arsadan henüz yol geçmiyordu.. Yol geçmesi uzun zaman alabilirmiş.
Başka arsalara kıyasla fazla eğimli arazi değil. Toprak kaymaz dedik, yanılmışız. Bal gibi kayarmış. Bu olayı millet söylüyordu ama işi uzmanından dinleyince dumur olduk.
'Yerse merkezde eski bir evin bulunduğu arsa alın. O evi yıktırıp yerine kendi evinizi yaptırın...' dediler. Gücümüz yemedi. Hayal kırıklığına uğrayarak boynumuz bükük geri döndük...

Artık biz de bu evlerin ancak fotoğraflarına bakar bakar iç geçiririz... :(


17 Nis 2012

kısa kısa mim...

Venüs yeni bloguyla mim yollamış. Çok teşekkür ederim. 5 sorudan ve birbiriyle hiç alakası olmayan sorulardan oluşan kısa bir mim.. :)
Kendini nasıl hissediyorsun?
Fiziksel açıdan Salı günü olmasından kaynaklanan (9 saatlik dersin ardından) inceden bir yorgunluk var ama geçti. Onu es geçebiliriz. Psikolojik olaraktan ise bomba gibi hissediyorum. Oha diyeceksiniz biliyorum ama nedense henüz Salı olmasına rağmen sanki haftasonu gelmiş gibi hisediyorum. Okul yoruyor yormasına da canınmı sıkan hiçbir olay olmuyor. Haaa sistemde büyük aksakklıklar vardır. Zaman zaman bunu burda ülke meselelerini getirmiyor değilim ama bunu günlük yaşantıma yansıtmayı anlamsız bulduğumdan mutluyum ulannnn kısacası işte...

Reankarnasyon gerçek olsa, Dünya'ya ne olarak gelmek isterdin?
Mutlu olduğumu söylediğime göre bir değişiklik olmasına gerek yok.. Ama madem sorulmuş hadi cevaplayım. Ünlü bir gitarist olup Dünya turnesine çıkmak isterdim. :)

Vurulduğun dizelerden ilk aklına geleni...
... üzgünüm ya yok ya da aklıma gelmiyor.

Son zamanlarda izlediğin hangi filmi çok beğendin? En favori repliği?
Uzun zamandır film izlemiyorum ama zorla sevgilime sorarak hatırlayabildiğin filmi söylüyorum.. 'Aşkın gücü' diye çevrisi yapılan 'What dreams may come' gerçekten güzel bir filmdi. Güzeldi, tavsiye ederim.
"İyi insanlar kendilerini affedemedikleri için cehenneme giderler..."


Mimlenenleri tek tek yazıyorum bu sefer, kontrol edicem, kimler cevap vermiş kimler vermemiş diye, not alıyorum bakın... :) 


ofelya
Burcu
Gölgelik
Hayal Kahvem
Lô - Lâ
Vladimir
Şair Değilim


Şarkı için teşekkürler E.E.E... ;)

16 Nis 2012

Harikaydın haftasonu

İzmir yamuk yaptı yine.. Otopark krizinden sonra bu sefer de havalar terso yaptı. Ya arkadaş geçen haftasonu öğrencilere çobanlık yaparaktan tiyatrolar gitmeler, maket köy, hayvanat bahçesi gezisi falan derken müthiş bir Cumartesi yaşatmıştın bizlere.. Hava, o kadar güzeldi ki o kordonda gezinirken 'Atıver öğrencileri bir kenara, boşver, gez dur dolaş bir başına...' diye fısılmamıyor değildi şeytan soldan soldan... Fakat yok. Acısını çıkaracaktım bir sonraki haftasonu! Ama ne alaka? Bu hafta da bir sağnak, bir sağnak. Deli gibi Nisan yağmurları... Arabadan zor indik.
Her neyse ki akşamüstü yağmur dinince yine de alış veriş için vakit bulduk. Berscha'dan bir kot patlatmam mutlu olmama yetti yine de. :)

Dönüş yolundayız...İzmir'den Selçuk'a yol alıyoruz. sevgili sevgilimin sevgili arkadaşı Hazel'ler'de konaklıcaz o akşam. Otoban çıkışında kartı okutmak için pencereyi açtım. Kolumu çıkardım. Derken arkadan bir kafa...


"Şey, pardon. Bizde KGS yok da... Biraz yardım eder misiniz?"  Tipe baktım. Eli ayağı düzgün. Bir de istediği şey çok birşey de değil. Ne olabilir ki? 2 - 3 TL birşey verip gidesim  vardı ki o sırada telefonla konuşan eşim.. "Yok yok... Kartını kullanmak istiyor." diyerekten kartı O'na uzatmamı istedi. Ufff çok pis salağa döndüm?!^%&(+ Herife para verecektim resmen yaa. Para geçirmezdi ki O'nu. Saat akşam 9'u geçmişti. Kartını dolduracak parası var ama gişeler kapalı olduğu için dolduramıyordu. Harbiden çok pis bir durumdu gerçekten. Verdim kartımı. Arabamı kenara çektim ki adam da karttan okutup arabsaını geçirsin. 

O sırada sizin de aklınıza gelebileceği gibi benim de aklıma 'Ulen şimdi bu denyo kartı alıp basıp gaza gitse ne bomba olur...' Ne olur? Olan bizim içindeki 15-20 TL ye olur.. Bir de kart parası depozitosu falan oluyor, ne kadar bilmiyorum. Neyse 20 küsür milyon bize geçirir mi? Geçirir... Artık mecburuz güvenmeye. Verdik bir kere kartı, bekliyoruz. Eleman kartı okuttu. Arabasını benim arkama park etti. Çıktım arabadan, yanına gittim. Üstü açık, tek kapılı Mercedes, yanında sarışın hatun... Çok teşekkür ederek kartı verdi. KArtla birlikte elime 5 TL iliştirdi. Oysa ki geçiş ücreti 2 küsürattı.. Kabul etmedim. Geri vermek istedim. Çok israr ettim ama adam 'Hakkımı helal etmem' dedi. Koptum. Gülmek istedim, gerek yoktu. Ulen kim kime ne hakkı? İşler terse döndü. Üstüne ben de teşekkür ettim. Böylece Yiğit Özgür'ün huni karakterine bağlamış olduk.. 
Sonra kendimden utandım. Adam hakkında ne düşünmüştüm bir de.. Yok kartımı alır kaçar falan.. Yuhhh be bana...
Hatta O'nun yerine kendimi koydum. Kim bilir ne zamandır orda bekliyordu. Bir de  erkek başına yalnız olsa sorun değil. Yanında eşi, belki sevgilisi... Durumu bir kat daha kötüleştiriyor. Hele bir de hatunun sarışın, devamlı söylenen bir tip olduğunu düşünsenize. dırdırdırdırdırdır.........

Her neyse biz cumartesi günkü sevap hanemize atacak 3-5 pointlik sebep bulmanın huzur ile yolumuza devam ettik. Ertesi gün evimizin yolunu tuttuk. Bu kez Kuşadası çıkışındayız. Bir kırmızı ışıkta durduk. Sayısız kere otostop çeken insan görmüşümdür. Hiçbirini almamışımdır. Hatta E.E.E ile birlikte Marmaris'te sayısız kere otostop çekerken güneşin altında beynimiz aktığı halde almamışımdır. Tırsmışımdır, korkmuşumdur. Almam arkadaş. Ne bileyim, almam işte. Gıcık olurum. Alamam...!

Ama bu seferki farklıydı. Eleman kampçıydı. Belli, üniversite gençliği, sırtına yüklenmiş o koca çantalardan. Çadırı, hasırı, bütün evi barkı ne varsa hepsini koymuş içine, çıkmış yola.. Onu bir de diğerlerinden farklı kılan bir kağıda uyduruk bir yazı ile 'Beni alabilir misiniz?' yazarak bizlere göstermesiydi. 'Alalım mı?, alalım...' dedik ve aldık arabaya. Başladık muhabbete. Eleman İstanbul üniversitesi veterinerlik son sınıftaymış. Üstten ders alarak bahar dönemini temizlemiş. Hedefi Likya yürüyüşüne katılmakmış. İçim gitti, içim... Duymuştum bunu.. Volkan söylemişti. Müthiş birşey. Zaten işin içinde doğa varsa her türlü olaya tav olurum. Bittim resmen. Nasıl özendim bebeye nasıl özendim bilemezsiniz. Neyse biz muhabbet ede ede geldik. Bu sırada çocuk bizim adımızı, nerede çalıştığımızı falan aldı. O da bloggermış. Ama daha açmamış falan. Bizden bahsedecek muhtemelen ki bir kenara not aldı. Düzenli birine benziyordu. Profesyonel yani bizim Datça yürüyüşüne benzemiyordu onunkisi.. Neyse az da olsa O'na katkımız oldu. At eğitmenliği yapıyormuş. Bu taraflarda binicilik yapmayı düşünürsek bize yardım etmek için telefon numaralarımızı aldık vs.. Neyse bilmem artık birgün eserse ata binmek.. Ararız artıkın.. :)

Ne de olsa son zamanlarda yeni ufuklara yelken açmış birisiyim. Bu olaydan yaklaşık yarım saat sonra gittim krampon aldım. Geçen gün zorla halısaha maçına ısrar eden arkadaşlarımı kırmak istemeyip tekliflerini kabul ettim. Ama 2 yıl önceki halısaha deneyimimde küçük bir baygınlık yaşamıştım. Hatta o zaman sigarayı bırakmam gerektiğini biliyordum. Bu kez sigara tamamen çıktı hayatımdan. Fakat bakalım koşabilecek miyiz? Ben o teklifi kabul ettim ama 10 liralık kramponum 2 yıl dayanamamış. 2 kere taşınma teleşında demek ki atılacaklar listesinde yerini bulmuş ki ben de kendime daha iddaalı bir krampon aldım. defanstaki yerimi aldım ve bekliyorum...


14 Nis 2012

HIZLI ESEN AŞK HİKAYELERİ

Yok arkadaş öğretmenliğin boku çıkmış adeta. Bizim zamanımızda bırakın sevgililerimizle olan dertleri paylaşmayı, sevgilinin varlığından haberdar olan öğretmenin gözlerine bakılamazdı. Kaldı ki öyle bir durum ben görmedim yani. Benim jenerasyon ona yetişemedi. Hikayeyi okuyun. 
(Olayda, uydurulan tek şey karakterlerin adıdır.)


Ana karakterimiz Sıla. Sıla, hayatının aşkını arayan bir kızımız ve 6. sınıfa gidiyor. Lakin bulamıyor. Okan 7. sınıftadır. Okan'ın doğru kişi olduğunu düşünerekten mutlu bir ilişkiye başlarlar. 

Sıla'yı çekip  uyarıda bulundum. İçimden bir ses bu kızın canının yanacağını söylüyordu. Nitekim 1 hafta sonra kız bitik... Sıla, kenarda köşede bekliyor. Bana bakıyor, birşey söyleyecek söyleyemiyor. Farkettim. Gittim yanına çektim kenara. İçinde patlamayı bekleyen bir yanardağ patladı gitti. Söylediklerini aynen yazıyorum...

'Hocam biz ayrıldık. Ben ona çok alışmıştım. Tam 2,5 ay boyunca ilişkimiz vardı. Çok bağlanmıştım ben. Neden ben hocam? Neden ben? Hep ben mi üzülen taraf olmalıyım? Hep neden ben kaybediyorum?'

Azım açık kaldım. Ohaaaa laflara bak... Tamam, bir ilişki için oldukça çömez bir oyuncunun söylemleri bunlar ama yani bir üniversite öğrencisinden hadi bilemedin en küçük liseliden beklenen tavırlar. Aşırı bağlılık durumları. Gözlerindeki parıltılar, dolan gözler... Yuhhh be kardeşimm yuh... Yani 1 ay daha bekleseler bildiğin nişan yapcaklarmış da ramak kalmış gibi geldi bir an... Neyse devam etti konuşmasına...

'Hocam hani başkası olsa hiç önemli değil. En yakın arkadaşımla, kankamla çıkıyor olması çok zoruma gidiyor. Eylül'e birşey demiyorum. Onunla bir problemimiz yok. Fakat Okan en yakın kankamla, Eylül'le konuşmamamı istiyor...'

sus... düşün... Olayları algılaaaa... DİNG!!! Aaaabiii olaylara bak sen yaa....!?!?!
Uleeeen bu Okan da neymiş, kimmiş. vaaayttt, taş fırına bak seeen... Ulen bebe tamam yakışıklı da yani bu kadarı da yapılmaz yani. Hani 'arkadaşımın aşkı' muhabbetine sevgilinin kankasına yazdın da ikisinin arasını bozmaya çalışman nedir? Hele ki Eylül'e ne demeli? Peki Sıla'daki genişliğe bakar mısınız?

Derin bir nefes aldım. Hızlı bir şekilde olayları analiz et. 'Sen çok iyi birisin, safsın, herkesi kendin gibi görüyorsun. Herkesin tatlı sözlerine hemen kanma. Sadece sana olan davranışlarına değil, başkalarına olan davranışlarına bak. Ancak o zaman gerçek yüzünü görebilirsin..' vs vs vs... 3 cümlelik kıza ince bir aşk dersinden sonra Okan'la konuşup konuşayım mı? diye sordum. Hatta konuşmam gerektiğiniz düşündüm. Yani istemese bile konuşacaktım. Konuşacağım için çok mutlu oldu. Korkutmamı istiyordu. O sırada 'Hocam konuşurken beni de çağırın. Ona söyleyeceğim birkaç çift lafım var. Hele beni o yolda yalnız başıma bırakışının hesabını soraca........' gidiyor gidiyor gidiyorr.... 'TAMAAAAAAM...!!!!' dedim en sonunda... Abi cümlelere bak yaa... Ne söylemek istediğini, nasıl yolda bıraktıi neden bıraktı, nasıl bıraktı falan filan çok merak ettim ama yok... Artık yeterdi bu kadar. Yani elinee çerez alıp izlenilen Brezilya dizileri ile yarışılabilecek bir olay bu. Ama yok. Olamazdı. Neler söyleyeceğin, olayın devamını getiremeyeceğim, çünkü olayın özü anlaşılmıştır ve gereği yapılmalıdır.

Gereği yapıldı. Önümüzdeki günlere bakıcaz artık...
Haaa buarada küçük bir hatırlatma: "Ben bu öğrencilerin matematik öğretmeniyim..."

10 Nis 2012

mim: O olsan, bu olsan....

Bir kısır döneme daha girdim yine... Cuma ve Cumartesi günleri bir yazasım vardı, bir yazasım vardı ki... Ama gel gör bir türlü klavyenin başına geçemedim. İçim gitti adeta. Biliyorum başına bi geçsem bütün zehri atıcam ama kahretsin işte olmuyr malesef. Şu son 1-2 günden beri de vakit buluyorum ama yok, gelmiyor. Ne garip bir şey la bu...

Missbone da olmasa hiç konu açmayacaktım. Artık bloguma giren son yazdığım konuyu görüp kaçıp gidecekti. Zaten şu son zamanlardır din muhabbetine girdim. Gergin ortamlar oldu.. Neyse ben sorularıma geçeyim.. İlk baktığımda saçma geldi sorular ama cevaplaması zevkli olacağa benziyor.. :)

1. Yemek olsan ne yemeği olurdun?
'Balık'
Yemesi, hazırlaması, sofra adabı herşeyi ayrı be bunun. Hadi bugün balık yiyelim dendiğinde farklı bir ortam kurulur. Ayrı bir emek gerektirir. 3 dakikada hazırlanan makarna, menemene benzemez.. :)

2. Müzik aleti olsan hangisi olurdun?
'Keman'
Çalması zor, herkesin öyle çalabileceği bir şey değil. Metallica'nın 'notting else matters' öğrenmek için gitar çalmaya başlayanlara uyuz olduğumdan kaynaklanıyor bu. Gitara yapılan bir tür saygısızlık gibi geliyor. Ama kemanda öyle birşey yok. Düşünsenize vivaldi'den four season çalayım yeter bana diyen duydunuz? yemez... :)

3. Araba olsan hangisi olurdun?
'Mercedes'
Ota boka heryere götürülemez. Dağa bayıra çıkarılıp zorlamaya gelmez. Resmi araçtır, temiz bakılır, her zaman bakımlıdır...

4. Aylardan hangisi olurdun?
'Nisan'
Bahar... Kıştan eser kalmamış. Henüz kuraklık başlamamış. Yeşilliklere uzanıp uyuyabileceğin, uyusan kızarma ihtimalinin düşük olduğu bir aydır Nisan. 30 çeker, 23 Nisan vardır. Çabuk geçer. Akabinde gelen Mayıs doğum günümün habercisidir. :)

5. Ayakkabı olsan hangisi olurdun?
'Spor ayakkabısı'
Sahibini sıkmayan. İçinin her yerinde yumuşakk dokusu bulunan ortopedik olanından...

6. Kıyafet olsan hangisi olurdun?
'Kot pantalon'
Nedendir bilmem kotlarımı seviyorum...

7. Renk olsan hangisi olurdun?
'Mavi'
Sonsuzluk, deniz, su, derinlik, hayat, özgürlük

8. Hayvan olsan hangisi olmak isterdin?
'Yunus'
Elden ayaktan uzak. İnsanları saymazsak düşmanı az. Beyinleri falan fazla gelişmiş falan filan...

9. Şuanda okuduğun kitabın 127. sayfasında neler var?
Tevrat'tan bir bölüm "Havva'nın oğulları" :
"Ve Habil bir çoban oldu. Kabil ise bir çiftçi. Fakat uzun zaman sonra Kabil YARADAN'a tarlalardan kurban olarak meyve ve sebzeleri getirdi. Ve Habil sürüsünden ilk doğanları ve onların yağını getirdi. TANRI, Habil'e ve kurbanlarına merhametle baktı fakat Kabil'e ve kurbanlarına merhametle bakmadı. Kabil öfkelendi ve karanlık bir şekilde bakışlarını indirdi."
(düşündürücü...)

Bitti... :)
Bundan sonraki mümleme olayına artık ben son vermek istiyorum. İSteyen herkes bu mimi cevaplayabilir. İlk gördüğünüzde saçma gelebilir sorular. Belki sonuna kadar bile okumadınız ama cevaplamaya başlayınca gerçekten zevkli olduğunu göreceksiniz. Denedim, gördüm.. :)

Mutluluklar... ;)