27 Şub 2009

Şampiyonun hayatından...

Askerde tanışmış olduğum ve tanışmaktan çok mutlu olduğum bir arkadaşım. Aynı zamanda o bir şampiyon. Kickboks ta Avrupa 1. si ve Dünya 5. si...

Daha yakından tanımak ve tanıtmak amacıyla kendisiyle bir reportaj yaptım. Gerçekten çok keyifli bir diyolog oldu. Ne kadar çok uzun gibi görünse de verdiği ilginç cevaplarla emin olun ki bir çırpıda bitirebileceğiniz bir röportaj olacaktır...

Spor hayatın haricinde kendini tanıtır mısın?

Ben Bahadır Çolak. 1980 Sivas doğumluyum. Beden eğitimi öğretmenliği yapıyorum. Spor hayatım dışında seyahat etmekten inanılmaz keyif alırım. Sık sık bir şeyleri bahane eder, şehir dışına çıkarım. Bundan çok hoşlanıyorum. Beni dinlendiriyor. Çok fazla hobileri olan biri sayılmam ama ben de birçok insan gibi müzik dinlemekten ve kitap okumaktan hoşlanırım. Hayvanları çok severim. Özellikle atları ve köpekleri… Biraz asabi bir yapımın olduğunu düşünseler de, insanları aslında çok sever ve çok toleranslı davranırım. Esprili bir kişiliğimin olduğunu söylerler. Genelde enerjik biri olsam da sakin ve durgun bir yapım vardır. Dinlemeyi ve karşılıklı olarak bir konuda münazarada bulunmayı severim. Tartışma ve konuşmaya ortamına her zaman açığımdır.

Öğretmenlik senin için nerede? Bu meslek için söylemek isteiğin birşey veya anı var mı?

Ben öğretmenliği kadrolu yapmıyorum. Benim için sadece bir hobi. Yani ihtiyaçtan değil. Uzun vadede kadroya geçerek belki yapmayı düşünebilirim. Bu meslek sende takdir edersin ki çok kutsal bir iş ve eğitimci olmak çok önemli benim için. Öğretmenlik en saygı duyduğum meslek diyebilirim. Sen de bir öğretmensin ve sana da saygı duyuyorum.


Teşekkür ederim


Peki bir antrenörlük mesleğini düşündüğünde bir öğretmenlikle benzer tarafları neler?

İkisi de neticede eğitimcilik sadece amaçlar ve branşlar farklı. Ama geniş perspektiften bakınca her ikisi de insanın gelişimiyle alakalı meslekler. O yüzden çok ayırmıyorum. Ben kendi spor salonumda da öğrencilerimi bir okulda gibi düşünürüm. Hatta dersleriyle ilgilenirim.


Hayatında seni en çok etkileyen olay nedir?

Büyük 99 depremi beni olumsuz mana da çok etkilemişti

Yaşadığım Avrupa Şampiyonluğu’ndaki sevincim unutulmazdır. Orada birincilik kürsüsünde ve Türk bayrağını göndere çektirirken okunan milli marşımız…

Ve tabi ki eşim hayatımda çok büyük bir yere ve öneme sahip.


Seni en sinirlendiren davranış nedir? Neye hiç katlanamazsın?

Konuşurken sözümün kesilmesine ( araya birilerinin girmesine) çok kızarım. Karşımdaki insanın gözümün içine bakarak yalan söylemesine veya birinin beni şu ya da bu şekilde kullanmaya çalışmasına hiç tahammülüm yoktur.


Seni bu spora iten neydi?

Valla ben 10-11 yaşlarındaydım. O zaman böyle karate filmleri filan çok revaçtaydı. Sinemaya Jean Claude Van Damme’nın filmini seyretmeye giderdik. Sinemadan bir çıkardık ki, herkes Van Damme olmuş. Bacaklarımızı filan açıyoruz, tekme atıyoruz.

Evimize yakın bir salon vardı. Oraya giderdim izlemeye ama bir türlü cesaret edip soramazdım bende katılabilir miyim ya da kaç para aidatlar diye. 3 ay gidip geldim en sonunda hoca sordu:

“olum sen ne ayaksın kaç aydır gelip gidiyorsun. Ya gel başla ya da gelme bu nedir?” dedi.

“Kaç para?” dedim. “10 bin lira.” Dedi. Sanıyorum o zaman ben de abimin sponsorluğunda gizlice başladım. 4 ay sonra bir üst kemere geçip diploma alınca evdekilere söyledik babamın tepkisinden korkardım. Ama destek verdi. Hatta “Neden söylemedin ben gönderirdim.” dedi. Böylece başlamış olduk.

Birde tabii o zamanlar biri vardı. İstanbul şampiyonuydu. Onu böyle maçlarda filan parmakla gösterirlerdi. Onu kendime rol model almıştım. Hedef yaptım kendime İstanbul Şampiyonu olacağım diye. Ama zamanla çok çok daha fazlası oldu. İşte böyle dediğim gibi başlamış olduk.


Neden kick box?

Ben ilk taekwon do ile başladım. Bilirsin bu sporda ayaklar ön plandadır ve çok fazla el yoktur. Sonra boksa merak sardım boksa döndüm. Ama tekwon do dan da vazgeçemedim. Sonuçta o kadar emek vermiştim ve ayaklarım iyiydi. Esnekti. Dedim ki acaba hem ellerimi hem de ayaklarımı kullanabileceğim bir dövüş sporu yok mu diye ve KICKBOKS çıktı karşıma.


Bu konuda hayatında örnek aldığın kişi veya kişiler kimler?

Kickboksta şuan Sami Akın ismi benim hep örnek aldığım isim olmuştur. Kickboks sporunu Türkiye’ye ilk getirenlerden biridir. Federasyonun kurulmasına öncülük etmiş ve ilk olarak milli takımlar teknik direktörlüğüne atanmıştır. Yıllarca milli takımda hocalığımızı yaptı. Onun dışında Ernesto Hoost isimli K-1 şampiyonlarından olan büyük bir şampiyon dövüşçü vardır.

Ama kişiliğiyle, sporculuğuyla ya da antrenörlüğüyle örnek aldığım ve şuan ismini sayamadığım birçok kişi olmuştur. Mesela rahmetle anıyorum Namık Seyhan hocam vardı. Boks sporunda duayendi. 76 yaşındaydı ve hala hocalık yapardı. Onun da bana çok emeği olmuştur ve birçok konuda örnek almışımdır.


Bu spor hayatını nasıl etkiledi ve bu sporun zorlukları, yaşamına kattığı kolaylıklar nedir? (BaturAy)

Bu spor hayatıma çok etki etti. Mesela bizimle ilk defa tanışan insanlarda oluşan intiba bu sporu yapanlar sert, kaba, insan azmanı, konuşmaktan aciz, kişilerdir görüşü hakim. Birçoğunda bu kadar olmasa da gene de bizim tehlikeli kişiler olduğumuza kanaat getirirler bu durumda beni birçok arkadaşım gibi rahatsız eder. Mesela bir ortamda tanıştırıldık, bu Bahadır Çolak, kickboks şampiyonu denildiği zaman yılların geyik esprisi yapılır hemen ve “ayy! Sizden uzak durmak lazım.” derler. Ben de bundan artık nefret eder oldum. Hatta şöyle bir anım var. Görev yaptığım okullardan birinde bir müzik öğretmeni bayan vardı. Bizi tanıştırdılar. Tabi yaptığım sporu da söylediler “Ayy! Size çok yaklaşmamak lazım hocam.” dedi. “Neden?” dedim. “E işte kickboks...” filan dedi. Ben de dedim ki siz hocam sokakta sürekli şarkı söyleyerek mi geziyorsunuz?” “Ayy ne alaka?” dedi. “Müzik öğretmenisiniz ya…” dedim. “Hayda, müzik öğretmeniyim diye şarkımı söylemem lazım sürekli? Bu benim mesleğim.” dedi. “İyi işte, buda benim mesleğim. Ben sadece ringe çıktığım zaman işimi yaparım dövüşürüm ve maç biter sarılırız rakibimle. O iş orda biter.” dedim. Tabi hocanın biraz rengi değişmişti.

Yani biz aslında daha çok özgüvene sahip olduğumuz için normal hayatta birçok kişiye göre daha az reaksiyon gösteren, daha az saldırganız. Emin ol birçok meseleyi konuşarak halletmek hoşuma gidiyor. Çünkü zor olan bu. Dövüşmek benim için çok kolay. :D

Ayrıca hayatıma şöyle bir etkisi daha var. Sürekli idmanlar filan olduğu için sakatlıklar ve hasarlar olabiliyor. Bazen yüzümde gözümde morluklarla toplum içine çıkmak zorunda kalıyorum maalesef. Ama tabi olumlu çok etkisi var inkar edemem. Bir defa spor yapıyorsun ve ringe çıkmadığın sürece çok güzel bir spor, tehlikesiz, iskelet- kas sistemini ve kardiyo-vasküler sistemi en iyi çalıştıran ve geliştiren sporlardan biri. Özgüvenin daha fazla oluyor. Olaylara daha geniş bakabiliyorsun.


Bu sporla ilgilendiğin için senden çekinen kişiler oluyor mu?

E TABİ Kİ. Elbette haliyle oluyor. Ama beni yakinen tanıyanlar benim öcü olmadığımı biliyorlar. Çok duygusal biriyimdir ben. Yani beni soğukta titreyen bir kedi yavrusunu alıp okşarken ve onun haline ağlayan birisi olarak da görmek mümkün olabilir.

Özel bir beslenme programın var mı? Diyet veya benzeri bir plan uyguluyor musun?

Evet, özellikle maç zamanları maalesef beslenme programı var. Aldığımız proteinler, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller bir plana göre çok kendimizi kasmıyoruz. Ama planlı yediğimiz söylenebilir bol su içiyorum. Mesela meyve sebze ağırlıktadır. Tavuk eti ve yumurta beyazı…


O denemlerde 1 gün içinde yediğin yemekler neler mesela?

Mesela sabah kahvaltısını güçlü yaparım. 2-3 yumurta beyazı vardır. Normal kahvaltılıklar, aralarda meyve yerim mevsimine göre. Öğlen karbonhidrat alırım ağırlıklı olarak. Akşamları protein alabilirim. Ama ağır yemem. Bir de idmana 2-3 saat kala ve bittikten 2 saat sonraya kadar birşey yemem.


Dünya birinciliği planın var mı? Varsa ne zaman olmasını olmasını umuyorsun?

Ben Dünya Şampiyonasına gittiğim zaman maalesef süper ağırsiklet sporcusu sakattı ve onun yerine birinin kayması gerekliydi. Ben 88 kilo iken süper ağıra girdim ve ona rağmen dünya 5. si oldum ki orda benim hedefim dünya şampiyonluğu idi. Şimdi 20 Mart’ta Hollanda’lı rakibimle profesyonel maçım var. Fox tv canlı yayınlayacak. O maçtan sonra tekrar milli takım planlarımı gözden geçireceğim ve bu sene bu hedefe ulaşmak istiyorum.


Bize yapmış olduğun müsabakalar içinde başından geçen en ilginç olayı anlatır mısın?

Bu iş çok nankör bir iş. Yani sen rakibini kaç raunt boyunca döversin. Ama ters bir yumruk yersin, sen yatarsın. Dikkatli olmak lazım.

Mesela zannediyorum Konya’daydı. 1998 yılında bir arkadaşımız ringe çıktı. 2 raunt boyunca rakibini ezdi. Adeta şov yaptı. Sonra bir yumruk attı, rakibi artık yere düşüyor. Ama yere düşerken ayağı arkadaşın çenesine çarptı ve bu da düştü. İkisi de yerde kalkan kazanıyor ya. Hani o dayak yiyen kalktı, arkadaş kalkamadı ve çok üstün olduğu maçı kaybetti. Çok ilginçtir bu olay benim için.


Peki bizzat senin başından geçen bir olay var mı?

Bir boks maçıydı. İranlı bir rakibim vardı. İlk raunt oldukça çekişmeli geçti. Karşılıklı yakından krakor mücadele ediyoruz. Boks tabiriyle kırışıyoruz. Tabi sık sık sarılmalar oluyor ve hakem araya giriyor. Yine sarıldığımız bir andı. Hakem “Stop! Ayrılın.” dedi. Ben, stop deyip durdurduğu için ellerimi indirdim. Ama o sırada çok sağlam bir kroşe geldi rakipten. Hiç beklemediğim ve zaten açık olduğum için bütün yıldızları ve hatta galaksileri saydım. Hakem sadece ihtar etti onu ve 1 puanını sildi. Ama bense artık doğru düzgün ayakta duramıyordum. Tabi daha kötü bir sonuç almaktansa maçtan çekilmeyi uygun buldum. Bir çoğu kararımı eleştirdi ama haklıydım. Çünkü daha ciddi şuur kayıpları yaşayabilirdim. Önce insan sağlığı önemli tabi bu olay… Bana çok büyük bir tecrübe oldu. Artık o maçtan sonra hakem ne derse desin “Ellerini indirme bahadır!” İşte sana deneyim. Bir musibet bin nasihate bedeldir.


Hayatın boyunca yapmış olduğun en zor ve en kolay müsabakayı özetler misin?

En kolaydan başlayalım. Türkiye şampiyonasına gitmiştim. Çok çalışmıştım ve hazırdım. Zorlu geçeceğini tahmin ediyordum ama maça başladım maç sadece 20 saniyede bitti ve ben terlemedim bile.


İlk Türkiye Şampiyonası mıydı?

Hayır 2001 ya da 2002 yılıydı sanıyorum. Kayseri olabilir.

Zor olan da İrlanda’nın başkenti Dublin’de 2000 yılında Dünya Şampiyonasına katılmıştık. Orda çeyrek finalde bir rakibim vardı. Dedim ya bir üst sıklette girdiğim için dezavantajım vardı. Adı Michael SMITH. 2,01 boy, 115 kilo ve ben ona bakarken yukarı doğru bakıyordum. Fotoğraflarımız var birlikte…


Senin boy kilo neydi o zaman?

88 kilo, 1 80 boy

O benden korkuyor, bende ondan. Benim neden korktuğum malum. O ise herhalde diyo ki “Yaw bu adam bu kısa boyuyla ve hafif kilosuyla karşıma çıkıyorsa kim bilir nasıldır?” Ama tabii çok şükür ezilmeden kaybettik, kafa kafaya bir maçtı. 10 - 8 kaybettim.


Benim seninle karşılaşmam gibi… Tabi fiziksel olarak baktığımızda… Yine iyi dayanmışsın, tebrik ederim.


Ringe çıkmadan önceki 1 saat içinde yaptıklarından ve psikolojik durumundan bize bahseder misin?

1 saat kala tüm dünyayla bağlantı kopar. Artık tamamen maç havasına girmiş ve konsantre olmuş olmam gerekir. Antrenörüm son taktikleri verir. Mümkün olduğunca rakibimle görüşmemeye çalışırım. Derin derin nefesler alırım ama hep hareket halindeyimdir sıcak kalmak için…


Neden rakibinle görüşmezsin?

Maça çıkmadan maçı pek zihnimde düşünmem. Doğru değil. Çekindiğini sanabilir ayrıca olumsuz etkileri olabilir. Gerek yok.


Peki antrenör veya masörler gibi klasik yanında bulunanlar haricinde bir yakının yanında bulunur mu? Mesela eşin?

Evet genelde sevdiğim ve inandığım bir arkadaşım yanımda olur. Ama eşim olmaz. Çünkü eşimin orda olmasını pek arzu etmem.


Maçlarını izlemeye gelmez mi?

İnsan psikolojik olarak etkileniyor. Beni darbe alırken görse eminim etkilenecektir. O yüzden hiç götürmedim. Onun bana dua ettiğini biliyorum.


Ama eminim ki televizyondan izliyordur.

Evet televizyondan izliyor.


Eşinin senin mesleğine katkısı neler?

Bana en büyük desteği onun verdiğini biliyorum. Onu hep yanımda hissediyorum. O beni maç öncesinde manevi olarak çok hazırlar. Bazen çekilmez oluyorumdur. Ama görmezden gelir. Böyle zamanlarda gerçekten zor birisi oluyorum bunu kabul etmeliyim. Ama eşim taşımayı bilir. Eşimin bana çok katkısı vardır. Ağrılarım olduğu dönemlerde bana dokunurken bile hassas davranır canımı yakmamak için. Motive etmeye çalışır ve maç sonucu ne olursa olsun ben senin yanındayım senin sağlığın ve mutluluğun önemli diyecek kadar da fedakardır.


Ne mutlu sana böyle vefakâr bir eşin olduğu için...


Hayatın boyunca hep bu sporla ilgilenmeyi düşünüyor musun? İlerideki planların nedir?

Hayır, 38 yaş bu işte sınır sayılır.


38 yaşından sonra be yapmayı düşünüyorsun?

Şimdi aslında kazanmayı arzu ettiğim bir miktar para var. Onu kazanırsam bir spor tesisi projem var. Onu yapmak istiyorum ve gelecek nesillerin sağlıklı spor yapmasına zemin hazırlamayı arzu ederim.


Bu sporla ilgilenen gençlere önerin nelerdir?

Disiplinli ve istikrarlı çalışmak ancak başarı getirir. Yani bir zaman yapıp bir zaman bırakmak başarı getirmez. Aslında her şey de böyledir. Bence istikrar başarıyı getirir. Disiplinli, istikrarlı olmalılar. En önemlisi hedef koyup inanmalılar. İnsan çok güçlü bir varlık ve istediği zaman yapamayacağı çok az şey var.


Röportajımınızın sonuna geldik. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Evet var. Bana bu imkânı sağladığın için ve dostluğundan dolayı memnuniyetimi ifade etmeliyim. Seni tanımaktan ve böyle bir röportaj yapmaktan büyük keyif aldım. Çok teşekkür ederim. Bizi takip eden herkese saygılar ve sevgiler…


Asıl ben bütün arkadaşlarımın adına sana teşekkür ediyorum.

26 Şub 2009

Okulumdan kareler...

Önce kar yağdı sonra ayaz yaptı. Milli eğitim ıslak odun yolladı, sobalar yanmadı.



Odunlar kurusun diye yanan sobaların yanına dizildi. Dizilen odunlar öğrenciler tarafından alınıp yanan sobalara atıldı. Böylece odun kıtlığı başladı.

Kapılar kırıldı. Sınıflar ısıtılamadı.

Sonra karlar eridi. Heryer çamur oldu...

Öğretmenler odasında ısınan bir öğrenci

8. sınıflar...


24 Şub 2009

Pilli Bebek - Sus Söyleme

Pilli Bebek grubunu belki biliyorsunuzdur. Gerçekten kaliteli müzik yaptıklarını düşünüyorum. Sadece o bar havasından bir türlü kurtulamadılar, ona birşey diyemiyorum. :(

facebook grubundan edindiğim bilgiye göre 2-3 tane şarkıyı cover yapmışlar. İnternetten aradım buldum 1 tanesini....

Zülfü Livaneli'nin Sus Söyleme parçasını bir de Pilli Bebek'ten dinleyelim...

22 Şub 2009

Vahşi insan; ben

Image Hosted by ImageShack.us

Bu olay sayesinde bir kere daha kendim için çok acımasız olduğumu düşündüm...

Geçtiğimiz Cuma günü okulda kulüp toplantımız vardı. Bana Çocuk Hakları Kulübü verilmiş. Ne alaka yaaa? Ben ve çocuklar? En son olması gereken kulüp...

Neyse toplantı şu şekilde oluyor. Her öğrenci sorumlu olduğu kulübün sınıfına gidiyor ve sonradan öğretmen girip birşeyler yapıyor... Yani yapılması gereken bu! Ama ben ne yapıyorum? bakınız... :)

Çoğu öğrenciler kulübünü bilmediği için rastgele sınıflara girmişler, kimi sınıfta sıralarda 4er kişi oturan öğrenciler varken, kimi sınıflar neredeyse bomboş... Böyle garip bir durum. :) Benim sınıf da ana baba günü gibi :) Full 1. ve 2. sınıf... Öğrencilerin isimlerini bir kağıda yazmam gerekiyor ama 50 öğrenci, zor geldi. Bir öğrenciyi görevlendirdim. O yazarken de ben de 1. ve 2. sınıf öğrencilerle konuşuyor, geyik yapıyordum...

1. sınıflardan bir kız öğrenci dikkatimi çekti. Ağlıyordu... Öğrendim ki sınıfınındeğiştiğini zannediyor arkadaşlarından ayrıldığı için ağlıyormuş. Ama öyle bir ağlamaktır ki, gözler, surat kıpkırmızı, sessiz... Yatıştırdım, biraz olsun kendine geldi. Sonra (neden yaptım bilmiyorum, o yaştaki çocuklarla olan espiri anlayışım yetersiz...) başımı sağa sola sallayıp, çocuğun gözlerinin içine bakarak "Bir daha öğretmenini göremeyeceksin..." dedim. Sadece şaka yapmak istedimi Ya bu geyiktir, gülüp geçeceğini zannettim. Ama hiç de öyle olmadı. Çocuk iptal oldu. Daha demin ağlayan çocuğu arar oldum. Başını sıraya yasladı, elinden geldiğince ses çıkarmadan ağlıyordu. Gözlerinden damlalar o kadr yoğun akıyordu ki kendimden nefret ettim biran. Aslında bütün suç bana Çocuk Hakları Kulübünü verende...

Daha sonra öğretmeninin yanına götürdüm. Biraz olsun sakinleşti. Daha sonra öğrendim ki zaten sorunlu bir öğrenciymiş sanırım. :(

Ama aklımda Pazartesi günü okula giderken yanımda 1 adet metro götürmek var. Belki 1 metroyla küçük kızı kandırabilir, tekrar barışabiliriz. :))

18 Şub 2009

Bardağı ısıtalım

Her zaman son derece normalmiş gibi yaptığımız ama aslında anormal olan birşeyi farkettim. Öğretmenler odasındayız. Yukarıda gördüğünüz sobamızda çayımız oluyor. Buraya kadar herşey normal. Bardağın içine su doldurup boşaltma olayı tam komedi. İçine az miktarda su koyup hem dezenfekte edilmesi hem de bardağın ısınması amacıyla çalkalıyıp suyu YERE atıyoruz. Ama bu o kadar doğal oluyor ki... Öğretmenler odasının tam ortasına olduğu gibi bırakıyoruz. :))

Kendimi batıya gittiğimde düşünemiyorum aynı hareketi yaptığımı. Son derece lüks, yerler halıfleks... Aynı hareket tarafımdan yapılır...

-Hocam napıyorsunuz siz?
- Bize böyle öğretildi hocam, merak etmeyin siz de alışırsınız, bana da garip gelmişti
.

:))

17 Şub 2009

Kafalarda reeli yaratmak

Tek yerim orası var. Bir garip duygularımı, heyecanlarımı paylaştığım yer...

Ziyaretçiler var. Sizler ne dersiniz? Dinleyen oluyormuş ya beni de. :) Sevindiriyor bu insanı. Ama ben de dinlemiyor muyum, dinliyorum. Çok güzeller gerçekten, harika...

Soyut yaa, başka birşey. Anlatılması güç, ama hisler aynı. Normal dünyadan farklı. Normalden çok farklı. Peki ya ordan buraya geçerse? İşte bu gerçekten değişikmiş. Seni daha farklı boyutlarıyla tanıyorum.

Parça pincikti. Şimdi yamalı oldu, orjinali gibi olması için gerçeğin ta kendisi olması lazım. O olur mu? bilmiyorum, belki izin vermez...

Ne diyorum ya ben? Biri bana tarif etsin...

11 Şub 2009

Çelişkiler içinde

Yine içine kapanıktır bu çocuk. Belki aşık, belki ümitsiz, belki yalnız...

Diyecek birşey bulamaktadır. Aslında için o kadar doludur ki neresinden başlasa bu içinden çıkılmaz sorunlarına, bilemez. Pimi çekilmiş bir el bombası gibidir. Sessizliğin arkasında neler yatmak olduğunu çok iyi bilir aslında. Ama dili varmaz söylemeye. Arasıra heyecanlanır. O kadar çok konuşası gelir ki gerçekten çekilmez.

Birgün zaman dolacak ve savuracak bütün herşeyini çevresine. Çok konuşacak, kimse susturamayacak. Kalpler kırarken, bazı kalpleri kazanacak. Nasibini almayan kalmayak. Kimisini sevindirirken, kimisini kahrolacak.

Tartamıyor, ölçemiyor bu çocuk. Hangisi daha karlı hesaplayamıyor. Çelişkiler içinde...
Sizce patlamalı mı bu çocuk?